2020 Kimin Yılı Oldu?

HomeTürkçeGenel

2020 Kimin Yılı Oldu?

Açıklama: TKP/ML Merkezi Kitle Yayın Organı İşçi Köylü Kurtuluşu'nun Şubat 2021 tarihli 134. sayısından alınan yazıyı paylaşıyoruz 20

İşçi Köylü Kurtuluşu`nun 132. Özel Sayısı çıkıyor
İşçi Köylü Kurtuluşu’nun 134. Özel Sayısı Çıktı
TKP/ML Militanları İKK Dağıtımı ve Pankart Asma Çalışmaları Gerçekleştirdi
ikk foto

ikk foto

Açıklama: TKP/ML Merkezi Kitle Yayın Organı İşçi Köylü Kurtuluşu’nun Şubat 2021 tarihli 134. sayısından alınan yazıyı paylaşıyoruz

 

2020 Kimin Yılı Oldu?

Geride bıraktığımız her yılın ardından, o yılın genel bir panoramasını çıkarmak, önümüzdeki yıla genel bir perspektif sunmak açısından önemlidir. Hemen her kesim geride kalan yılı kendi cephesinden değerlendirir ve yeni yıla bu değerlendirme üzerinden hazırlık yapar.

Kimilerinin “kayıp yıl”, kimilerinin “Felaketler yılı”, kimilerinin ise “kazanç yılı” olarak değerlendirdiği 2020 yılını geride bıraktık. Bir bütün olarak baktığımızda, birçok kesim tarafından hatırlanmak istenmeyen, tarihe “kara bir yıl” olarak düşüleceği yorumu yapılan 2020 yılı, gerçekten de doğal afetler, salgın hastalıklar ve bunlara bağlı olarak yaşanan ciddi sorun ve sıkıntılar, devlet terörü, katliamlar, hak gaspları, işkence ve tutuklamalar vs vs sıralanabilecek onlarca olumsuz olayla geçen bir yıl oldu.

Elbette her şeyin karşıtıyla var olduğu bilimsel gerçeği, bizlere bardağın dolu kısmını da göstermektedir. Yine bu yılda, dünyanın dört bir yanında yükselen işçi ve emekçilerin isyanı, kadınların, gençlerin, köylülerin var olan mevcut yönetimlere ve onların saldırı ve dayatmalarına karşı ayağa kalkışı ve yükselen mücadelesi, öte yandan özellikle Maoist parti ve örgütlerin değişik ülkelerde ısrarlı bir şekilde yürüttükleri ve yükselttikleri Halk Savaşı mücadelesi vb vb onlarca örnek ise, 2020 yılından işçi ve emekçiler cephesine umut olarak yazılan pratikler olmuştur.

2020 yılında ne oldu?

En genel haliyle 2020 yılında ne olduğunu kısaca özetleyelim. Aslında herkesin şikayet ettiği 2020 yılı, 2019 yılının devamı olarak, işçi ve emekçiler cephesinden çelişkilerinin tırmandığı, egemen sınıflar açısından ise sarsıcı ekonomik ve politik bir kriz atmosferinde başlamıştı. Bu dengenin ezilen sınıflar açısından olumluya gittiği bir atmosferde, egemen sınıfların imdadına Kovit-19 denen, Çin’in Wuhan kentinde başlayıp, kısa sürede dünyanın dört bir yanını etkisi altına alan Korona Virüsü salgını yetişti.

coronavirus

coronavirus

2020 yılının en çok konuşulan ve 2021 yılında da konuşulacağı düşünülen, dünyanın neredeyse tamamını etkisi altına alan Korona Virüsü, bir yönüyle egemenlerin imdadına yetişmiş olsa da, diğer yanıyla, dünya genelinde var olan politik ve ekonomik krizi daha fazla derinleştirmiş, emperyalist-kapitalistlerin ve diğer gerici sistemlerin hem sağlık sistemlerindeki açığı, yetersizlik ve çarpıklığı açığa çıkarmış, hem de bu süreçte emperyalist-kapitalistlerin ve onların uşaklarının insan sağlığına, insana verdikleri değerin gerçekliğini daha fazla açığa çıkarmıştır.

Dünyayı yönetme yarışında teknolojilerini, ekonomilerini, sağlık sistemlerini ve demokrasilerini yarıştıran bu emperyalist-kapitalistler; bu virüs karşısında çaresiz kalmış, birçok kapitalist ülkede insanlar evlerinde, huzurevlerinde ya da sokaklarda ölüme terk edilmiştir. ABD’den İngiltere’ye, Fransa’dan İtalya’ya, Rusya’dan Türkiye’ye birçok ülkede bu salgın, politik krizin daha fazla derinleşmesine, halkın mevcut yöneticilere veya sistemlere olan güvensizliğinin daha da derinleşmesine neden olmuştur.

Korona Virüsü diğer taraftan ciddi anlamda emekçi kesimleri etkiledi, etkilemeye de devam etmektedir. 2019’un ezilen kesimler cephesinden umut vaad eden yanı, dünyanın dört bir yanında, 40’ın üzerinde ülkede işçi ve emekçilerin, yoksulların, kadınların ve gençlerin haklarını almak için sokaklara dökülmüş olmasıydı. Bu ayaklanmalar egemen sınıflar açısından çok ciddi siyasal krizlere neden olmuş, mevcut birçok yönetim sallanır, devrilir pozisyona gelmişti. Egemenler için korku dolu günlerin geleceğini gösteren bu halk hareketleri, ne yazık ki, Korona Virüs salgını nedeniyle kesilmek zorunda kalmıştı. Emekçi kesimler için 2020’nin birinci yarısında önemli kayıplardan biri olarak bunu göstermek yanlış olmayacaktır sanırız.

Diğer yandan; bu salgın nedeniyle binlerce, yüzbinlerce işçi ve emekçi işlerini kaybetmiş, yoksulluk ve açlıkla baş başa bırakılmıştır. Yine aynı dönemde işlerini kaybetmeyen kesimler ise, hiçbir önlem alınmadan, aynı maaşla iki katı çalıştırılmış, birçoğunun (maden işçileri gibi) maaşları ise salgın bahane edilerek verilmemiştir. Bu durum var olan çelişkilerin daha da derinleşmesine neden olmuş, öfkeler, tepkiler mevcut yönetimlere daha sert bir şekilde yöneltilmiştir. Bazı ülkelerde bankaların, hükümet binalarının, polis karakollarının vs yakılması, saldırıya uğraması bunlara örnek olarak gösterilebilir.

Korona Virüsün yıkıcı etkisinin yanında, kapitalizmin doğaya verdiği zararın sonucu olarak, bir anlamda “doğanın intikamı” şeklinde yorumlanan birçok doğal afet ve afet benzeri olaylara da tanıklık ettik 2020 yılında.

Bunlardan en can alıcı olanı, Avusturalya kıtasında çıkan, milyonlarca hektarlık ormanın yanmasına, milyonlarca hayvan, bitki ve canlının yok olmasına, 30’un üzerinde insanın ölmesine neden olan, aylarca süren ve kontrol altına alınamayan yangınlardır. İklimlerde açığa çıkan dengesizlik, aşırı sıcaklar, kuraklık vb nedenler, kapitalizmin dünyaya verdiği zararların sonucudur. Bu sonuçlar ne yazık ki, ağır ve acı kayıplara neden olmaktadır.

Bunun dışında, dünyanın dört bir yanında yaşanan depremlerde (ülkemizde de Elazığ ve İzmir’de yaşanan depremde onlarca kişi yaşamını yitirdi), toprak kaymaları, çığ düşmesi, yanardağ patlaması, sel vb doğal afetler sonucu yüzlerce kişi hayatını kaybetmiştir.

2020 yılında emperyalistler arası hegemonya savaşı tüm hızıyla devam etti. Özellikle kaynayan bir kazan görüntüsünde olan Ortadoğu’da yaşanan kapışma ve hesaplaşmalar Rusya ve ABD arasındaki iplerin gerilmesine neden oldu. ABD’nin uzun yıllardır gözüne kestirdiği, ancak Irak veya Afganistan gibi rahat işgal edemediği/edemeyeceği İran’la ciddi derecede gerginlikler yaşandı.

3 Ocak 2020’de ABD, Bağdat Havalimanı yakınlarında iki aracı hedef alan bir hava saldırısı düzenledi. Saldırıda İran Kudüs Güçleri Komutanı General Kasım Süleymani ve Irak’ta faaliyet gösteren Şii örgüt Kata’ib Hizbullah’ın kurucusu Mehdi el-Mühendis hayatlarını kaybetti. Süleymani’nin öldürülmesinin ardından tırmanan gerilim, İran’a bağlı güçler Süleymani suikastına misilleme olarak ABD’nin Irak’taki iki üssüne füze saldırısı düzenlenmesiyle iyice yükseldi. Karşılıklı yapılan açıklamalar ve tehditlerle bu süreç soğumaya bırakıldı. Bu olaydan kısa bir süre sonra (15 Ocak) ise, İran, Ukrayna Havayolları’na ait bir uçağı düşürdü. Yanlışlıkla düşürüldüğü söylenen bu uçakta, 176 kişi yaşamını yitirdi. Bu olay Süleymani’nin intikamının alınması olarak değerlendirildi. 27 Kasım günü, İran’ın en kıdemli nükleer bilimcisi Muhsin Fahrızade’nin, başkent Tahran yakınlarında öldürülmesi bu gerilimi yeniden tırmandırdı. Önümüzdeki yıl da ABD ve İran arasındaki gerilimin ve Ortadoğu’da hegemonya mücadelesinin devam etmesi bekleniyor.

2020’nin sonlarına doğru ABD’de yapılan başkanlık seçimleri de gündemi uzun süre meşgul etti. Trump ve Biden arasında süren yarışta, vaadler, birbirleri hakkında söylenenler, seçimlerin hileli olması tartışmaları, Trump’ın yenilgiyi kabul etmemesi vs vs tartışmalarla devam etti ve tırmanarak süren bir gerginlik oluştu. Nihayetinde 6 Ocak günü Parlamento’da Biden’ın başkanlığının onaylanacağı oturumda Trump taraftarları, ellerini kollarını sallayarak parlamento binasını işgal etti. Protestolara yönelik sert tavrıyla ve seri halde en ufak itirazda katletmesiyle ünlü ABD polisi bu baskına karşı oldukça “barışçıl” yaklaşmıştır. Başkanlık seçimlerinin hileli olduğuna yönelik protestonun parlamento baskınına dönüşmesi ABD açısından ciddi bir politik kriz, itibar kaybına yol açmıştır. Tüm bunlar, her fırsatta kendisini dünyanın geri kalanına örnek gösteren, demokrasisiyle, kanunlarıyla ve sistemiyle övünen ABD’de hem tekelci klikler arasında çelişkilerin ne boyuta geldiğini, hem de gericilik dalgasının toplumsal düzeyde ortaya çıkan yanını açık etmiştir. Kuşkusuz bu tablo Trump’ın kontrol edemediği ve tahmin edemediği bir durumdur. Ancak ok yaydan çıkmıştır. Trump-Pence kliği bu gelişmelerle parçalanmış, Trump ciddi bir politik kuşatma altına alınmış, protestocuları kınayarak ve barışçıl olmalarını talep ederek çizgisine yabancılaştırılmıştır. ABD emperyalist sisteminin yaşadığı bu kriz sadece sembolik olmanın ötesindedir. Trump’un geri adım atmasına rağmen toplumsal çelişkilerin ve sistemin içinde bulunduğu krizin boyutuna güçlü bir işaret olmuştur.

Egemenler cephesinde bunlar yaşanırken, diğer taraftan ezilen emekçi kesimler cephesinden de farklı bir dalga yükselmeye başlamış durumdadır. Özellikle Pandemi sürecinin en çok etkilenen kesimi olan işçi ve emekçiler, 2020 yılında kendilerine biçilen misyonun belli boyutlarıyla farkına varmış oldular. İş güvencelerinin ortadan kaldırıldığı, yaşamlarının hiçe sayıldığı, sömürünün katmerlendiği, dolayısıyla da sınıf çelişkilerinin keskinleştiği bu koşullarda, işçi ve emekçiler özellikle 2020’nin ikinci yarısında yeniden ayağa kalkarak hak arama mücadelesine yüklenmeye başladılar. Bu hak alma mücadelesinin aynı zamanda hesap sorma sürecine evrilme eğilimi olduğunu da söylemek gerekir. Yapılan eylemlerin biçimi ve hedefler bize bunu açıkça göstermektedir.

Burada hemen şu virgülü koymak zorundayız. Şu ana kadar gelişen halk hareketlerinin hemen hepsi devrimci, komünist bir önderlikten yoksundur. Durum böyle olunca, bu eylemler istenilen hakları belli boyutlarıyla aldıklarında veya daha sert saldırılarla karşılaştıklarında sönümlenme, geri çekilmeyle yüz yüzedirler. 2020’nin en çarpıcı ve ses getiren ve ABD tarihinin en etkili eylemlerinden olan, siyahi George Floyd’un polis tarafından vahşice katledilmesi sonrası başlayan ve haftalar süren, hayatı bazı eyaletlerde durma aşamasına getiren eylemler, bir süre sonra doğru yönlendirilmemesinden kaynaklı sönümlenmiştir. Ancak bu “yıkıcı” hareket, devrimin koşullarının olduğunu, yıkılmaz denilen kalelerin tuzla buz edilebileceğinin, kitlelerin inandığında, doğru önderlikle başaramayacağı şey olmadığını bizlere ve tüm dünya ezilen emekçi kesimlerine göstermiştir.

Bunun dışında pandemi nedeniyle “ara veren” halk hareketlerinin, 2020’nin sonlarına doğru yeniden başladığını söylemek gerekiyor. Fransa’dan Nikaragua’ya, Brezilya’dan, Hindistan’a, dünyanın dört bir yanında kitleler sokakları tutuşturmaya, kapitalistleri köşeye sıkıştırmaya başladılar. Bu durumun 2021 yılında artarak devam edeceğini düşünüyoruz.

Elbette 2020, Enternasyonal Komünist Hareketi ve Türkiye Devrimci Hareketi açısından önemli kayıpların olduğu bir yıl olmuştur. Partimiz TKP/ML, biri MK üyesi, biri Dersim Bölge Komutanı, biri Dersim Bölge Komutanlığı Üyesi olmak üzere 7 kadro ve savaşçısını düşmanın ağır saldırı ve imha dalgasında kaybetmiştir. Yine PKK ve MLKP de 2020 yılında önemli kadro ve militanlarını şehit vermiştir. Hindistan Komünist Partisi Maoist ve Filipinler Komünist Partisi de bu yıl içerisinde önemli kadro ve militanlarını kaybetmiştir.

2020 kim için “kayıp yıl”dır?

2020 için en çok dile getirilen belirleme, bu yılın kayıp bir yıl olduğudur. Bu yıl kim için, hangi anlamda kayıptır? Ezilen dünya emekçi halkları için mi kayıptır, yoksa emperyalist-kapitalist ve gerici sistemler için mi kayıptır?

2020 yılının genel durumuna baktığımızda, dünya ekonomisine yön veren birçok emperyalist-kapitalist ülke (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve diğer AB ülkelerinin çoğu gibi) ekonomik olarak küçülme açıklamaları yaptı. Hepimiz biliyoruz ki; kapitalist ekonomide ekonominin bir önceki döneme göre ciddi oranda küçülme kriz anlamına gelmektedir. Aslında pandemi öncesinde dünya genelinde kapitalizm genel bir durgunluğa doğru gitmekteydi ve bunun ardından muhtemelen aşırı üretimin neden olduğu yeni bir kriz gelecekti. Pandemi süreci doğal olarak bunu daha da büyütmüş oldu.

küçülme

küçülme

Kapitalist üretim ilişkileri olmasaydı, belli bir dönem üretimin olmamasından kaynaklı bu kadar büyük krizler yaşanmayacaktı. Ancak kapitalizm, kar amacıyla işleyen ve artı değer üreten bir sistemdir. Üretim araçları özel mülkiyettir. Kapitalizmde üretim araçları sürekli çalışmak, üretmek ve artı değer sömürüsü üzerinden kâr elde etmek, sermayeyi büyütmek zorundadır. Bu süreçte zorunlu olmadığı halde birçok fabrikanın üretime devam etmesinin nedeni budur. Dolayısıyla bu süreçte üretim araçlarının durması (pek çoğu hiç üretime ara vermedi), artı değer üretmemesi nedeniyle, en başta en zayıflar (küçük ve orta ölçekli işletmeler) büyük ve güçlü tekeller tarafından yutuldu. Bu süreçte birçok esnaf ve işletme kapanırken, büyük tekellerin karlarına kar katmalarının nedeni budur aslında. Yine emperyalist tekeller arasında kriz dolayısıyla rekabetin yıkıcı boyuta gelmesi, tekellerin birbirini yutmaya yönelik hamleleri söz konusudur. Bu her üretim ve finans krizinin bildik kuralıdır. Bu kural bu kriz dolayısıyla da işlemektedir. Bu durum keskinleşen çelişkiler, yoğunlaşan politik krizi de besleyen bir durum oluşturmaktadır. Ancak bir bütün olarak bakıldığında, emperyalist-kapitalist sistem açısından işlerin iyi gitmediği bir yıl olduğu bir gerçektir.

Ekonomik krizin yanında ve doğal olarak paralelinde ciddi oranda bir siyasi krizin olduğunu da görmek gerekmektedir. Siyasetin ekonominin yoğunlaşmış hali olduğunu düşündüğümüzde, aralarında istikrar ve kriz bağlamında sımsıkı bir ilişkisi söz konusudur. Ekonomik istikrarın olmadığı bir yerde, siyasi istikrardan bahsetmek mümkün olmamaktadır. ABD’de Trump ve yönetimine, onların çıkardığı yasalara ve uygulamalara karşı ciddi bir güvensizlik ve muhalefet gelişti. Fransa’da çıkarılmak istenen yeni polis yasası ve genel olarak güvenlik yasası adı altında saldırılara ve yapılan zamlara, hak gasplarına karşı, aylarca kitleler sokaklarda polisle çatıştı ve mevcut yönetime güvensizliklerini dile getirdiler. Almanya’da, Avusturya’da, İtalya, İspanya ve Yunanistan’da yine çıkarılan anti-terör yasaları ve ekonomik ve sosyal hak gasplarına, işten çıkarmalara karşı, milyonlarca kişi sokakları işgal ederek mevcut yönetimlere olan tepkisini ve memnuniyetsizliğini dile getirdi. Brezilya’da, Türkiye’de, Hindistan’da, Şili’de kadın cinayetlerine, tecavüzlere, tacizlere, anti-demokratik uygulamalara karşı kitleler yine sokaklara döküldü.

Emperyalist-kapitalistler açısından 2020 yılı aynı zamanda derin politik krizlerin yaşandığı bir yıl oldu. Ekonomik krizin etkilerini direkt olarak halka yansıtan kapitalistler, kitlelerin bu baskı ve sindirme saldırıları karşısındaki reflekslerini bastırmak için yeniden ve daha katı güvenlik önlemi adı altında saldırmaları, var olan muhalefetin daha da büyümesine neden oldu. Burjuva partilerin bile kendi aralarında ciddi anlaşmazlıklara düştüğü bu kriz döneminde, çanların kapitalistler ve onların işbirlikçi ve uşakları için çaldığı su götürmez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye cephesinde de işler egemenler açısından hiç de iç açıcı olmadı 2020 yılında. Diğer kapitalist ülkelerin aksine Türkiye, yaşadığı derin politik ve ekonomik krizi saklamakta, zaten çok büyük bir kriz ve ciddi bir savaşın olduğu Ortadoğu’da bu durumu hem ekonomik ilişkilerde hem de siyasi ilişkilerde etkili şekilde kullanmaktadır. Krizli yapıya eklenen yeni ve daha ciddi krizleri bu şekilde yönetme ya da krizi normalleştirme yoluna gitmektedir.

2008’den bugüne ekonomik olarak sürekli düşüş yaşayan ve son yıllarda ise bu durum ciddi bir krize dönen TC’de, diğer yandan çok ciddi anlamda siyasi kriz de yaşanmaktadır. 2016 yılında gerçekleşen darbe girişimini fırsata çeviren AKP-MHP ittifakı, OHAL kanunlarıyla 2 yıl fiilen bu süreci yönetti daha sonra ise sıkıyönetim kanunlarını andıran Cumhurbaşkanlığı ile bugüne kadar sistemi idare etmeye çalıştı. Ancak AKP içinde yaşanan tartışmalar, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun ayrılıp ayrı partiler kurmaları, Erdoğan, ailesi ve yakın çevresinin, halkın gün be gün yoksullaşmasına rağmen lüks içinde zenginleşerek yaşaması, kendi tabanı da dahil, önemli bir kesimden ciddi tepkiler almaktadır.

Ekonominin başındaki damat Berat Albayrak’ın her kameralar karşısına geçtiğinde yaptığı ekonomik değerlendirmeler ve vaatler, gerçeğin yanına bile yaklaşmıyordu. Neticede gizlenemeyecek, üstü örtülemeyecek boyuta gelince durum, krizin faturası bu kez damat Berat Albayrak’a kesildi ve istifa etmek zorunda kaldı. Bu istifa durumu AKP içinde kaynayan kazanın bir göstergesi olarak da okundu birçok kesim tarafından. Ancak daha önemlisi ekonomik-politik krizin Türk hakim sınıfları için herkesi gözden çıkaracak, parçalayacak kadar acımasız olduğunu gösterdi.

Diğer yandan ülkenin satılmadık yerini bırakmayan AKP hükümeti, kalanları ise Katar’a peşkeş çekerek bu yönelimi devam ettirmiştir. Yaşadığı politik ve ekonomik bunalımı bertaraf etmek, kendini güçlü şekilde bağladığı saldırganlık politikası ile siyasi ve ekonomik döngüyü çevirmek için dış politikada daha saldırgan bir hat izleme yolunu seçmiştir. Suriye, Irak, Libya, Ermenistan, Yunanistan başta olmak üzere birçok ülkeyle gerginlik yaşayan, diğer ülkelerin iç işlerine pervasızca müdahale etme hakkını kendinde bulan Tayyip Erdoğan ve şürekası; diğer yandan da içerde özellikle komünist, devrimci ve yurtseverlere yönelik tam bir imha saldırısı başlatmış durumdadır.

Tüm bunlara rağmen, derinleşen çelişkiler, sistemde açığa çıkan ciddi çatlaklar, işçi ve emekçilerin baskı ve zorbalığa daha fazla dayanamaması, birçok alanda eylem ve etkinliklerin örgütlenmesine neden olmuştur. Neticede 2020 yılının Türk hakim sınıfları için de iyi gitmediğini söylemek gerekir.

İşçi sınıfı ve ezilen emekçi halk için 2020 yılı direniş tohumlarının atıldığı yıl olmuştur.

2020 yılı dünya işçi ve emekçi kesimleri için farklı bir kulvarda ilerlemiştir. Tüm krizlerinin faturasını emekçi kesimlere kesen kapitalistler, bu sürecin faturasını da yine işçi ve emekçilere ödetmek istemektedirler. Tekelci burjuvazi, komprador kapitalistler, toprak ağaları bu süreçte karlarına kar katarken, işçiler ve emekçiler her geçen gün yoksullaşmış, güvencesiz bir yaşama mahkum edilmişlerdir.

George Floyd eylem

George Floyd eylem

Ancak sınıf çelişkileri tam da böylesi dönemlerde keskinleşmekte, sınıf düşmanlarına karşı mücadelenin tohumları böylesi dönemlerde atılmaktadır. Özellikle Pandemi sürecinde maruz kaldıkları sömürü ve baskılar sonrası, işçi sınıfında önemli derecede bir politize olma durumundan bahsetmek gerekmektedir. Yukarıda da örneklemeye çalıştığımız gibi, dünyanın dört bir yanında gelişen halk hareketlerinin karakteri, her ne kadar devrimci önderliklerden yoksun olsa da günü kurtaran, protestoculuğun ötesine geçmiş, hedefler, talepler, mücadele ve eylem biçimleri, örgütlenme yöntemleri açısından bakıldığında, daha radikal biçimler almış ya da bu arayışı derinleştirmiştir. Sistemden umudu kesen ve sistemin nefesini nasıl keseceğinin yönelimini bulmaya çalışan bir hattın ipuçları vardır.

Dünya genelinde var olan politik ve ekonomik kriz, pandemi kriziyle birleştiğinde, ortaya çok katmanlı, bunalımlı yeni bir krizi açığa çıkarmıştır. Kapitalistlerin birbirinden mal çalmaya, rol çalmaya çalıştıkları bir süreçte, işçi ve emekçiler de sınıf bilinci kazanmıştır. Bunalım ve kaos dönemlerinde, yönetemeyen, sevk ve idare edemeyen sistemler, çare olarak işçi sınıfı ve emekçilere daha yoğun saldırmaktadır. Çünkü bu dönemlerde, güçlü görünen sistemlerinin birçok açığı (örneğin bu süreçte açığa çıkan sağlık ve eğitim sitemindeki açıklar) herkes tarafından daha yakından ve açıktan görülmektedir. Haliyle bu durumda yıkılmaz görünen, mükemmel işlediği düşünülen sistemlerin, aslında o kadar da güçlü olmadıkları, mükemmel işlemedikleri ve insan sağlığına değer vermedikleri açığa çıkmaktadır. İşte tam da böylesi dönemler devrimlerin mayalanmasına, direniş, örgütlenme ve mücadele tohumlarının atılmasına müsait dönemlerdir. İşçi ve emekçiler açısından 2020 yılının, önümüzdeki yıllarda geliştirilecek mücadele dinamikleri için önemli bir basamak olduğu, dolayısıyla da kayıp bir yıl olmaktan çok, umut doğuran, öfke biriktiren bir yıl olduğu görülmelidir.

Özetlersek;

BOĞAZİÇİ EYLEM

BOĞAZİÇİ EYLEM

2020 yılına damgasını vuran, salgın hastalıklar, doğal afetler, felaketler, bunlar karşısında dibe vuran kapitalist-emperyalist sistemlerin yarattığı geleceksizlik tablosunda tüm baskılara, salgın kısıtlamaları ve korkutmasına karşı direnişe geçen halk kitlelerinin umut vaad eden direniş çizgisi önemlidir.

Bir önceki yılın özellikle son çeyreğinde gelişen ve 2020 yılına devreden dünya halklarının isyan ateşi, pandemi sürecinden kaynaklı bir süre kesintiye uğramış olsa da bu kesinti sürecinde güç biriktirmiş ve 2020’nin sonlarına doğru yeniden alevlenmeye başlamıştır.

Bu direnişlerin, mücadelenin politik yapısı, daha öncekilerden farklılıklar arz etmektedir. Lokal, küçük, kısmi hak taleplerinin ötesinde, direkt mevcut yönetimleri, sistemleri hedefleyen bir karaktere bürünmüştür. Bu hareketler devrimci dinamiği içinde barındıran, dağınıklığı örgütlü güce çevirmeye çalışan bir yapıya sahiptir.

Diğer yandan her ne kadar ciddi kayıplar alsalar da dünyanın birçok ülkesinde ve ülkemizde özellikle Maoist parti ve örgütler tarafından ısrarla, kararlılıkla yürütülen sınıf mücadelesinin umut veren yükselişini görmek gerekmektedir. Tasfiyeciliğin, yılgınlığın, reformizmin prim yaptığı bir süreçte, silahlı mücadelede, gerilla mücadelesinde ısrar eden, bu uğurda şehitler pahasına mücadele yürüten devrimci ve komünistlerin duruşu da 2020’ye damgasını vurmuştur.

Egemen sınıflar açısından, uzun bir süredir devam eden politik ve ekonomik krizler, pandemi süreciyle birlikte yeni bir aşamaya, bunalım sürecine girmiştir. Bu süreci atlatmak için egemenlerin başvurduğu yol, ilk olarak işçi ve emekçilerin haklarından daha fazla kısmak, bunun karşısında gelişecek tepkileri önlemek için ise, başta polis ve askerler olmak üzere güvenlik önlemi altında egemen sınıflara daha geniş haklar tanımak şeklinde olmuştur.

Tüm bunlara rağmen, teşhir olan, kitleler nezdinde güven kaybı yaşayan, ekonomik ve sosyal olarak zor bir dönem geçiren egemen sistemler için önümüzdeki yıl(lar)ın pek de rahat geçeceğini söyleyemeyiz.

“Asacağımız son kapitalist, muhtemelen bize asma halatını satan kişi olacaktır” Karl Marx

2020’nin emperyalist-kapitalistler ve diğer gerici sistemler açısından iyi bir yıl olmadığını söyledik. 2020’nin politik atmosferi, 2021 yılının nasıl geçeceğiyle ilgili belli ipuçları vermektedir aslında. Emperyalist-Kapitalistler ve uşakları, her durumu fırsata çevirmek için ellerinden geleni yapacaklardır. Pandemi süreciyle birlikte ortaya çıkan bunalım durumunu ve “zararları”nı telafi etmek için, işçi ve emekçilere çok daha yoğun bir saldırı dalgası geliştireceklerdir. Birçok ülke bugünden bunun önlemlerini almak için harekete geçti bile. Çıkarılan veya çıkarılmak istenen yeni “güvenlik” ve iş yasaları, onların bu sürecin etkilerini ve nasıl bir sürece evrilebileceğini gördüklerine ve buna yönelik hazırlık yaptıklarına yorumlanabilir.

Egemen sınıflar, yıpranan, teşhir olan sistemlerini onarmak, yeniden halkın güvenini kazanmak için, muhtemelen var olan politik istikrarsızlığı istikrarlı bir yapıya kavuşturmak için de birtakım adımlar atacaklardır. Var olan mevcut yönetimlerde değişiklik de dahil (ABD’de olduğu gibi) bir takım yeni önlemler alacaklardır.

İşçi ve emekçiler cephesinden ise, aslında kaybedecek zincirlerinden başka bir şeylerinin olmadığını, bir kez daha açık ve berrak bir şekilde gördükleri bir yıl oldu 2020 yılı.  Kapitalizm geliştikçe bir tarafta zenginlik diğer tarafta ise yoksulluk birikmektedir. Bir avuç insanın zenginliği çoğunluğun yoksulluğu pahasına gerçekleşmektedir. Doğası gereği eşitsizlik üreten bir sistemdir kapitalizm. Bu gerçeklik özellikle pandemi süreciyle birlikte daha açık ve net görülmüştür. ABD’de özellikle 6 Ocak tarihinde Trump gericiliğinin parlamentoyu basmasıyla birlikte, “iç terör” kavramları ve buna yönelik konumlanma tartışması hızla başlamıştır. Bu gerici bir hareket üzerinden devletlerin şiddet ve kurulu düzenlere yönelik tehdit algısına yönelik bir politik hamleye dönüşmesini getirecektir. Zira ilerici toplumsal hareketlerin daha radikal tepkileri de aynı “iç terör” tehlikesi parantezine öncesinden alınmaya başlamıştı. Bu bağlamda her gerici gelişmeyi, kendi ürettiği yeni bir gericilikle ezilenlerin mücadelesine yöneltmede Emperyalist-kapitalist sistem ustalaşmıştır. Klik kapışmaları sertleştiği düzeyde “güvenlik” adı altında ezilenlere yönelik saldırılar daha fazla pekişmiştir. Çünkü egemen sınıflar arasındaki çatışmaların sertliği hem krizin büyüklüğünün dışa vurumudur hem de ezilenler için devrimci fırsat ve olanaktır. Bu durum egemenleri saldırı hamlesine doğal bir sonuç gibi itmektedir. 2021’in bu tür saldırı dalgası ve politik tartışmalara daha açık hale geldiğini belirtmekte fayda var.

İşçilerin, emekçilerin, halk güçlerinin parça parça da olsa hareket halindeki çıkışları, krizler sarmalında iyiden iyiye sıkışan iktidarları zora sokan bir basınç oluşturmakta ve yeni dönemi belirleyecek esas belirleyen konumunda olacaktır.

Önümüzdeki süreçte, var olan halk hareketlerini besleyip güçlendirecek, iç içe geçtiğinde ciddi etki yaratacak kadınların, gençlerin ve çevre eylemlerinin yeniden (birçok yerde kesintiye uğramadı bu süreçte) başlaması ve gelişmesi de muhtemel görülmektedir.

Mevcut durum ve politik atmosfer bu kadar net bir şekilde ortada durmaktadır. Örgütlenmenin, devrimci mücadeleyi yükseltmenin, kitlelerin var olan kendiliğinden hareketlerini, sınıf kinine dönüştürüp sisteme çevirmenin koşulları, bugün dün olduğundan daha fazla vardır. Önümüzdeki yıl ve yıllarda bu devrimci durumun gelişerek devam edeceğini bugünden öngörebilmek gerekmektedir. Çünkü saldırılar çoğalacak, sınıf çelişkileri derinleşecek ve dolayısıyla muhalefet de gelişecektir.

Egemen sınıflar boş durmamakta, önümüzdeki süreci kendi lehlerine çevirmek için planlar yapmaktalar. Öyleyse bizim boş durmamızın, onların düştükleri bataklıktan daha güçlü çıkmalarını seyretmemizin bir manası bulunmamaktadır.

gerilla

gerilla

Önümüzdeki sürece yönelik hazırlıklarımız, yönelimimiz var olan sınıf çelişkilerini örgütlemek ve sisteme çevirmek olmalıdır. O halde öncelikle kendimize yönelmek, örgütlülüklerimizi güçlendirmek, çalışma tarzımızı ve alışkanlıklarımızı gözden geçirmek, düzeltmek; eksik olan, zaaflı ve zayıf olanı atıp, yeniyi, doğruyu, güçlüyü hakim hale getirmek olmazsa olmazımız olmalıdır.

Nubar’ın, Rosa’nın, Asmin’in, Özgür’ün, Deniz’in, Muharrem’in; Şerzan’ın bize çağrısı, bizden beklentisi budur. Ezilen milyonlarca işçi ve emekçinin, kadının, gencin, öğrencinin, köylünün bizden beklentisi budur. Bu bilinçle, bu kararlılıkla, bu mücadele azmi ve inancıyla, güne, saate, ana sarılmanın tam zamanıdır.

Evet Marks’ın deyimiyle; kapitalistler bize onları aşacağımız halatı satmak isteyeceklerdir. Bu onların doğasında var. Öyleyse bize düşen görev, onların bize satmaya çalıştığı bu iple onların sonunu getirmek olmalıdır. Buna inanmalıyız.

COMMENTS