Başkanlık Sistemi ve Karşılaştırmalı Tarih Okumaları

HomeTürkçe

Başkanlık Sistemi ve Karşılaştırmalı Tarih Okumaları

 Başkanlık Sistemi ve Karşılaştırmalı Tarih Okumaları:Referandumda evet oyu çıkması halinde, Türkiye başkanlık sistemine adım atmış olaca

POLEMİK | HALKIN GÜNLÜĞÜ VE DHF’NİN (SMF) GENETİĞİNDEKİ HİZİP SEVERLİK!
TKP/ML Militanları Fransa’da İbrahim Kaypakkaya yoldaşı pankart ve afiş çalışmaları ile andılar
İsviçre`de TKP/ML militanlarından pankart asma eylemleri

 

Başkanlık Sistemi ve Karşılaştırmalı Tarih Okumaları:

Referandumda evet oyu çıkması halinde, Türkiye başkanlık sistemine adım atmış olacak.

Şüphesiz faşizm yeni sistemle daha yoğunlaşmış bir karakter kazanacaktır. Sistemin başkanlık ya da “Türk tipi başkanlık” sistemine çıkması T. Erdoğan‘a nasip olduysa da yakın siyaset tarihinde Özal, Türkeş gibi figürler, Türkiye‘ye yakışanın başkanlık siste- mi olduğunu söylemiş, savunmuşlardı. Dolayısıyla gelişmeler Tayyip Erdoğan‘ın egosuyla bir ruh hastasının dayatmasıyla açıklanamaz. Şunu da ek- lemeliyiz: Özal‘ın çerçevesini çizdiği ve olmasını istediği başkanlıkla T. Erdoğan‘ınki farklıdır. Kendi koşullarının ruh verdiği bir başkanlık anlayışı söz konusudur.

Niteliği diğer biçimlerle aynı olmasına rağmen, yani faşist nitelikli olmasına rağmen başkanlık sistemi TC devletinin evrimi içerisinde onun en gelişmiş biçimidir. “Tek parti dönemi”yle kuvvetli benzerlikler taşır. En önemli fark, birin- de parlamentoda bir, diğerinde iki partinin olması değil, asıl fark; Mustafa Kemal-İnönü‘lü CHP‘nin orduya dayanması, iktidarını ordu gücü üzerinden, diğerinin ise, yani Tayyipli AKP‘nin ise sandık gücü üzerinden kurmasıdır.

İktidar gücünün bir kişide toplanmış olması tek parti dönemi gibi referandu- ma sunulacak şimdiki başkanlık sisteminin de ortak paydasıdır. Sistemin tek parti ya da başkanlık üze- rinden işletilmesi esasen ekonomik nedenlere daya- nan bir zorunluluk sonucudur. İ. Kaypakkaya Türk hakim sınıflarının başından beri iki büyük kampa/ kliğe ayrıldığını söyler. Devlet iktidarı üzerinde kimin hakim olacağı bu iki klik için daima bir çatışma konusu olmuştur. Daima keskin olan ve bazen büyükçatışmalara yol açan bu çelişki devletin sermaye birikiminde oynadığı rolden kaynaklanıyor.

Türkiye ve benzer ülkelerde devlet, artı emeğin aktarımında, sömürü ve yağmada önemli bir işleve sahiptir. Devlet iktidarına hakim olan klik, ihaleden finansmana, bütçenin yağmasına dek önemli imkanlara tek başına sahip olur. Sermaye bakımından son derece yetersiz olan bir ülkede bu imkanlar komprador burjuvazi ve büyük toprak ağaları için hayati önemdedir. Sermaye birikimi için devletin tutmuş olduğu bu yer, egemen sınıf kliklerinin esas çatışma noktası olmuştur.

TC‘nin kuruluş süreci ve izleyen yıllar Türkiye‘de kapitalizmin çok daha sınırlı geliştiği, toplam sermayenin ve sermaye üretme araçlarının en alt düzeyde olduğu yıllardır ve artı emeğin aktarımında oynadığı çok önemli rol nedeniyle devlet iktidarına hakim olmak çok daha hayatidir. Diğer hakim sınıf kliğinin siyasi temsiline izin vermeyip sistemi tek partiyle yönetmek bu zorunluluğun bir neticesidir. Bu sistem sürdürülemez olduğunda (ABD ve İngiliz emperyalizminin Türkiye‘ye dönük egemenlik mücadelesini de eklemeliyiz) çok partili döneme geçilmiştir. İbrahim yoldaş “Daha önce komprador burjuvazi ve toprak ağalarının yalnızca hakim kliğinin partisi varken artık diğer komprador burjuvazi ve toprak ağaları kliklerinin de partisi serbest bırakıldı” diyerek “çok partili”liğin neden ibaret olduğunu özetliyor.

 

Tayyip -AKP nezdinde bir hakim sınıf kliğinin devlet iktidarına tek başına nasıl hakim olunur filmini izliyoruz. İçinde “ayışığı”, “sarıkız” gibi cunta oluşumları, cumhuriyet mitingleri, ergenekon- balyoz-casusluk davaları, 17 Nisan bildirisi, 15 Temmuz, OHAL gibi gelişmelerin olduğu ve söz ko- nusu kliğin adım adım iktidar alanını genişlettiği bir film.

Devlet iktidarına hakim olma, tek başına hükü- met olmanın getirisiydi ve mevcut sistem içerisinde muhalefete düşmek veya tek başına hükümet olma imkanını kaybetmek, bir olasılık olarak hep mev- cuttu. Nitekim Haziran 2015 seçimleri bu olasılığı gerçekleşir kılmış, AKP tek başına hükümet kurma gücünü kaybetmişti. Haziran-Kasım arası yaşanan gelişmeler hatırdadır. Tayyip Kasım‘da yeniden sandık kurarak Haziran seçimini iptal etmiş ve bir daha Haziran 2015 gibi sürprizlerle karşılaşmamak için mevcut sistemin değişimi demek olan başkanlık sistemine kapıyı aralamıştır.

Tayyip-AKP siyasi alanda komprador bur- juvazi ve büyük toprak ağalarını temsil etmekte- dir. Bununla birlikte orta burjuvazinin sağ kanadı içerisinde çok büyük bir kesimi de yedeklemiş durumdadır. Komprador burjuvazi içerisinde Tayy- ip-AKP‘nin temsil ettiği klik esas olarak enerji sek- töründe ve müteahhitlik alanındadır.

Yedeklediği orta burjuvazinin bir kesimi ise sanayi üretiminde yer almaktadır. Şunu da belirtelim: Tayyip-AKP kliğinin toplam sermaye içerisindeki payı düşüktür. Asıl pay diğer klikte temsil edilmek- te, veya ona yakın durmaktadır. Y. Bulut ve C. Ertem gibi danışmanların “büyüklere masalları” bir yana, Türkiye‘nin büyüyen bir ekonomik krizi olduğu, dü- nyadaki diğer gelişmelere bağlı olarak bu krizin daha da boyutlanacağı bir gerçek. Devlet iktidarı üzerinde egemen olan klik için devletin imkanları, devletin ekonomik süreç ve ilişkiler içerisindeki yeri, krizin büyüdüğü ve daha da büyüyeceği böylesi koşullar içerisinde daha bir önem taşır. Başkanlık sistemi bu klik için egemenliğini koruma ve sürdürmenin yolu- dur.

Buraya kadar tek parti ve başkanlık sistemi içerisinde ekonomik etkenin rolüne değindik. Devlet iktidarına egemen olmak, hakim sınıf kliği için esas olarak ekonomik bir önem taşır. Fakat bundan ibaret olmadığını, ideolojik diyeceğimiz kültürel, ahlaki, siyasal nedenler de söz konusudur.

Tek parti dönemi, devlet dışı gördüğü ve belli düzeyde tehlike addettiği için tekke ve zavi- yeleri kapatmış, medrese eğitimlerine müdahale etmiş, kılık kıyafet gibi yasaklamalara giderek zo- raki bir kent kültürü yaratmaya çalışmış, vs… Bu dönemde “sandık gücü” bir şey ifade etmediği için asıl olarak faşizm olan Kemalist ideolojiyi te- mellendirmek, geliştirmek gibi bir görevle iştigal edilmiştir. Oysa bugün, egemenlik koşulları “sandık gücü” üzerinden, yani seçimlerdeki başarı üzerin- den gerçekleşiyor. Tayyip- AKP, kitle desteğini ko- rumak ve geliştirmek için ekonomik olarak kitlele- rin ihtiyaçlarına hitap eden söylem ve davranışlarda bulunuyorlar. Toplumun yaklaşık %50‘sine yakın bir kesimin bugün AKP‘nin seçmen kitle- sidir. Bu kitle farklı biçim ve araçlar kullanılarak kararlı bir kitle haline dönüştürülmeye çalışılıyor. “Dönüştürme”, AKP‘nin ajandasının baş sırasında bulunuyor. Devletin yalnız ideolojik değil siya- si, idari ve güvenlik aygıtı da bu dönüştürme faa- liyeti için işlemektedir. Tayyip-AKP için mevcut toplumsal rızanın geliştirilmek istenmesi bu kliğin egemenliğinin sürdürülmesiyle (darbe veya farklı yollarla düşürülmezse eğer) özdeştir. Bu yüzden ik- tidardaki hakim sınıf kliğinin çıkarları için topluma dönük ideolojik zeminde bir dönüştürme mevcuttur.

Yeri gelmişken Tayyip-AKP‘nin devletin ideolojisi olan Kemalizm yerine yeni bir ideolojiyi ikame etme gibi bir anlayış ya da çaba içerisinde olmadığını, faşist olan Kemalist ideolojinin diğer hakim sınıf kliği gibi Tayyip-AKP‘nin temsil ettiği klik tarafından da sahiplenildiğini, üzerine titrediklerini belirtelim. İslami söylemlerin arttığı, çeşitli araçlar yoluyla kitlelere İslami değerler empoze edildiği bir gerçektir. Eklektik bir ideoloji olması bakımından faşizm ve onun ülkemizdeki özgün biçimi Kemalizm, dine karşı olmadığı gibi kitlele- ri mobilize etmede yararlı olacaksa dini söylemlere sarılmada bir an dahi tereddüt etmez. Bugün Türk-İslam sentezi Tayyip gibi mahir demagogların elinde can buluyor.

Kemalizm için bundan ala ne olabilir. Başkanlık sistemiyle uyduruk ve göstermelik olan parlamento, artık yeni sistemi sürdürmenin bir aparatı haline gelecektir. Bu yönüyle de tek parti sistemiyle benzeşiyor. İbrahim yoldaş tek parti dö- neminde parlamentonun çok daha kaba ve uyduruk olduğunun altını çizdikten sonra, “gerçekte millet- vekilleri seçimle değil CHP yöneticileri tarafından ve hatta bizzat M. Kemal tarafından tayin edilerek tespit ediliyordu.” diyor. Bundan farklı olmayan

şimdiki vekil seçimi başkanlık sistemiyle daha iç- ler acısı olacaktır. “Vekil tespit ve tayini” dışında başkanlık sistemi ile değişecek olan şunlardır:

“- Başkanlık sisteminde başbakan ve bakanlar kuru- lu olmayacak.

– Tek kişi, yani başkan bakanları seçecek.

– Başkan, TBMM seçimleri ile birlikte seçilecek. Milletvekili için sandığa giden seçmen başkanı da seçecek.

– Bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yet- kileri, teşkilat yapısı, merkez ve taşra teşkilatlarının korunması, başkanın çıkaracağı kararname ile gerçekleşecek.

– Başkan, yardımcılarını atayabilecek. Bakanlarını atayabilecek, onların görevlerine son verebilecek.

– Başkan, üst kademe bürokratların tamamını ataya- bilecek, görevlerine son verebilecek.

– Başkan, milli güvenlik siyaset belgesini de belirleyebilecek.

– Başkan, ordunun nerde ve nasıl kullanılmasına karar verecek.

– Seçimlerin yenilenmesine, iptaline, istediğinde meclisin feshine de başkan karar verecek.

– Vergi, harç, resim gibi mali yükümlülükleri de is- terse eğer değiştirebilecek.” (Murat Sevinç)

Bu düzenlemeler   hakim sınıfların karar alma ve uygulama süreçlerini kısaltacak, daha üst noktada bir merkezileşme ve en önemlisi egemenlikte bir yoğunlaşma getirecektir.

Komprador burjuvazi ve toprak ağaları arasındaki çelişki böylesine keskin ve şiddetli, çelişkinin yükseldiği kaynak böylesine yaşamsal olmasaydı, bu nite- likteki sistem, egemenlerin hali hazırda iktidarda bulunan kesimi değil, tümü ve efendileri emperyalistler için tercih edilirdi.

Fakat egemenlerin sınıf çıkarlarına hitap etmesine rağmen kliklerden birinin çıkarlarını esas alması nedeniyle devlet iktidarından uzaklaştırılan kliğin muhalefetiyle karşılaşmaktadır. Çünkü “Türk tipi” olan başkanlık sisteminin kurulu biçimi hakim sınıfların bir kesimi açısından mülksüzleştirmeye değin çıkacak bir teh- dittir.

Başkanlık sistemi devlet iktidarı üzerinde egemenliği geriletilmiş olan ve muhalefete düşen klik üzerinde sallanıp duran Demokles‘in kılıcı olacaktır.

Bu yön kuvvetle muhtemeldir. Fakat başkanlık sistemi çeşitli milliyet, inanç ve cinsiyetten emekçi Türkiye halkı için sadece sallanan değil, kesip duran bir kılıç olacaktır. Bu yönüyle şimdiki parlamenter sistemi aratmayan değil, nicelik olarak onu aşan bir karakter taşıyacaktır. Başkanlık sistemi bugün hakim sınıfların muhalefetteki kliği ve onun yedeklediği ara sınıflar ve reformist temsilcileri açısından parlamenter demokrasinin ortadan kaldırılması, gericiliğin diktatörlüğü; devlet iktidarına egemen olan klik için ise halkın doğrudan yönetimde olması, halkla devletin buluşmasıdır.

 

 

Söylemler bu yönüyle çok partili dönemi çağrıştırıyor. Siyasal temsiliye- ti yasaklanan bir hakim sınıf kliğine temsil hakkı tanınmıştı.

İbrahim Kaypakkaya‘ya göre “mesele- nin özü buydu.” İbrahim‘e göre “söz konusu olan ne bazı aklı evvellerin sandığı gibi ne ‚faşizmden demokrasiye geçiş‘tir ne de ‚gerici parlamento‘nun başımıza bela edilmesi ve böylece ‚karşı-devrimin pekiştirilmesi‘dir. Söz konusu olan şey ikisi de değildi.” Söz konusu olan, tek parti üzerinden işletilen faşist sistemin tıkanmış olması, izin verilen yeni partilerle faşist sistemin çok partilik biçimde sürdürülmesiydi. 70 yıl önceki gibi bugün de faşist nitelikli iktidar yapılanmasının her halükarda faşist olan yürütme-yönetme sistemi üzerinde bir değişim oluyor.

Buraya kadar yazdıklarımız olgusal gerçek- lerdi. En azından bu gerçeklerin bir kısmıydı. Ol- gusal gerçekler karşısında her sınıfın ve katmanın tepkisi kendi karakterine uygun olur.

Milli burjuvazinin sol ve küçük-bur- juvazinin her katmanı genel olarak çelişkinin hakim yönünü, yani onun saldırgan, tehdit- kar, tahakkümcü, vs. yönünü görür. Bu görüş açısı direniş tavrında zayıflama, durumu kabul- lenme, itiraz ölçeğini küçültme gibi sonuçlara götürür. Bu sonuçların politik karşılığı reformizm- dir. Proletaryanın komünist, devrimci güçleri ise çelişkinin egemen yönüyle birlikte tali yönünü de görür.

Tali yönü nasıl geliştirir, güçlendiririm sorusunu kendisine sorar ve buna verdiği cevapla politik yönelimini belirler. Yani çelişkinin tali yönünün geliştirilmesi, siyasetinin özünü, ruhu- nu oluşturur. Bu esasında bir zamanlar Marx‘ın ifade ettiği  sefaletin içinde sefaletten başka bir şey bulamayanlarla, sefaletin içinde eski toplumu alaşağı ederek devrimci, yıkıcı yönü bulan, bunun üzerinde yoğunlaşanların farklılaşmasıdır.

Başkanlık sistemi bir güç yoğunlaşmasıdır. Onun bu özelliği, sürdürülebilirliği üzerinde zorlayıcı, engelleyici bir işlev görür. Hakim sınıflar arasındaki çelişkiyi keskinleştirdiği gibi, onu gün- celde sürekli üretir. Bunun yanısıra ezilen sınıf, ulus, inanç ve cinse karşı onun taleplerini kısmen dahi karşılama kabiliyetini kökten yitirecek ve böylece söz konusu kesimlerin direniş, mücadele, eğilim ve motivasyonunu güçlendirecektir. Bölgemizle birlik- te dünyanın içerisinden geçtiği siyasal ve ekonomik süreci, bunun kriz yoğun özelliğini tartışmıyoruz bile. Suriye‘de Kürt ulusal çıkarlarını hedeflemeküzere işgalci konuma düşen T. Kürdistanı‘nda dokuz kenti bombalayan, yüz binlerle ifade edilen Kürdün evini başına yıkan, evlatlarını bodrumlarda yakan, siyasi temsilcilerine zindan ve ölümü reva gören, yani kısacası bindiği alamet atıyla kendi felaketine doğru dört nala giden bir devlet başkanlık sistemiyle kurtuluşa değil, yok oluşa daha da yakınlaşır.

Uçurumun başına kadar gitmeyi göze almak… işte bu göze alıştır KP‘yi sınıfın en ileri, en bilinçli, en militan unsurlarının bileşini yapan.

Ezilenlerin durmaksızın gerçekleştirdiği tarihsel eylem, ancak ve ancak uçurumlara doğru yürümenin anlamını, rolünü bilince çıkaranlar tarafından başarıyla sonuçlandırılır. Aliboğazı, uçurum kenarında açan çiçekler ve onlar arasında göğe akan sekizler kendilerinden önceki komünizm ve devrim şehitleri gibi bize gücümüzü, görevimizi anlatıyorlar. Onların iyi bir öğrencisi olur olanca gücümüzle sınıf mücadelesinin denizine atılırsak onlar bulundukları yerde gururla yatacaklardır. (İkk – Sayı 127-  Ocak 2017 )