BİRLEŞİK ULUSLARARASI MAOİST KONFERANSIN (UIMC) SİYASİ BEYAN VE İLKELERİ

HomeGenel

BİRLEŞİK ULUSLARARASI MAOİST KONFERANSIN (UIMC) SİYASİ BEYAN VE İLKELERİ

BÜTÜN ÜLKELERİN PROLETERLERİ BİRLEŞİN!BİRLEŞİK ULUSLARARASI MAOİST KONFERANSIN (UIMC) SİYASİ BEYAN VE İLKELERİBüyük Lenin önderliğinde ve

TKP/ML’nin, “Birleşik Uluslararası Maoist Konferans (UMIC) Deklarasyonu”na Yönelik Değerlendirmesi
Hindistan’da HKP(Maoist) Önderliğinde Sürdürülen Halk Savaşı ve HKP(Maoist) Tutsakları İle Enternasyonal Dayanışma Toplantısı Gerçekleştirildi
ENTERNASYONAL KOMÜNİST BİRLİK KURULDU
maoist konferans

maoist konferans

BÜTÜN ÜLKELERİN PROLETERLERİ BİRLEŞİN!

BİRLEŞİK ULUSLARARASI MAOİST KONFERANSIN (UIMC) SİYASİ BEYAN VE İLKELERİ

Büyük Lenin önderliğinde ve Uluslararası Komünist Hareketin (UKH) Marksist ilkeleri üzerinden kurulan Üçüncü Enternasyonal’in çizgisini takip eden BİRLEŞİK ULUSLARARASI MAOİST KONFERANS’a (BUMK) katılan Marksist-Leninist-Maoist parti ve örgütler (veya organizasyonlar), uluslararası proletarya ve dünyanın ezilen halklarına, üç büyük ve görkemli kızıl bayrağımız olan: Maoizm, Halk Savaşı ve Proleter Dünya Devrimi altında kurulacak yeni uluslararası Maoist organizasyona hayat vermek için tarihsel  öneme sahip kararlar aldıklarını resmi bir şekilde ilan ederler.

 

I.GİRİŞ

Komünistler olarak bizler, herkesin beraberce girebileceği ya da hiç kimsenin tek başına giremeyeceği komünizme bizleri götürme tarihsel rolünün taşıyıcısı uluslararası proletaryanın, kadın ve erkekleriyiz. Bunun için, Marx ve Engels tarafından Komünist Parti Manifestosu’nda saptanan, güçlü ve ölümsüz sloganımız: “Tüm Ülkelerin Proleterleri Birleşin!”de görülen proletarya enternasyonalizmine Uluslararası Komünist Hareket’in temel bir ilkesi olarak sıkı sıkıya bağlıyız.

Komünizm; tarihin, insanlığın yürüyüşünün kaçınılmaz hedefidir ve bugüne kadar yaşananlar ne olursa olsun, ulaşılacak olan, değerini yitirmeyen bir hedeftir. Komünistlerin temel görevi, nihai hedefimiz olan komünizme ulaşmak için, iktidarı fethetmek üzere Halk Savaşı’nı başlatacak ve yükseltecek Marksist-Leninist-Maoist Komünist Partiyi oluşturmak ve geliştirmek; Proleter Dünya Devriminin bir parçası ve onun hizmetinde olacak biçimde inşa etmek zorunda olduğumuz Yeni Demokratik Halk İktidarı ile Sosyalist İktidarlar ve birbirini izleyen proleter kültür devrimlerinde proletaryaya ve halk kitlelerine liderlik etmektir. Açıklamış olduğumuz Yeni Dönem’de, Komünist Parti’nin varlığı, proleter devrimi gerçekleştirmek için belirleyicidir. Marksist-Leninist-Maoist Komünist Parti olmadan, Halk Savaşı gerçekleştirilemez.

Uluslararası Komünist Hareket, uluslararası proletaryanın öncüsüdür. Bugün UKH için temel sorun, dağınıklık ve temel tehlike, revizyonizm olmaya devam etmektedir. UKH’nin birliği, Marksizm’in -bugün Marksizm-Leninizm-Maoizm, esas olarak Maoizm- temeli ve rehberliğinde, aynı zamanda onun, her ülkenin kendi devrim pratiğinde ve dünya devrimi sürecinde uygulanması üzerine inşa olur. Başkan Mao “Uluslararası komünist hareketin tarihi, bize proletaryanın birliğinin oportünizm, revizyonizm ve bölücülüğe karşı mücadelede pekiştirildiğini ve geliştiğini gösteriyor.” demişti. Mevcut dağınıklığın kökeni SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki kapitalist restorasyondadır. Peru’daki Sağ Oportünist Hattın (SOH/ROL) ortaya çıkması, Nepal’deki “Prachandizm”in revizyonist ihaneti ve Devrimci Enternasyonalist Hareket’teki (DEH/RIM) “Avakianist” tasfiyecilik ile farklı parti ve örgütlerdeki yeni revizyonizmin değişik versiyonlarının ortaya çıkması bu dağınıklığı daha da artırmıştır. Bölücülük ve bunu izleyen dağınıklık, yeni revizyonizmin, Marksizmin ve proleter hareketin temel ilkelerine ihanetinin bir sonucu olmuştur.

Marksizm ve mevcut revizyonizm arasındaki sınır çizgisi şunlara dayanır:

1) Maoizmi Marksizmin üçüncü, yeni ve üstün aşaması olarak tanımak veya tanımamak, revizyonizm ve her türden oportünizmle mücadele gerekliliğini görmek veya görmemek;

2) Günümüzde devrimci şiddetin -ki bu günümüzde Halk Savaşıdır- her ülkede devrimi gerçekleştirmek için gerekliliğini tanımak veya tanımamak;

3) Eski devlet aygıtını yıkma ve burjuvazinin diktatörlüğünü proletarya diktatörlüğü ile değiştirme gerekliliğinin tanınması veya tanınmaması;

4) Proletaryanın devrimci partisinin gerekliliğini tanımak veya tanımamak.

UKH, yeniden birleşmesinde, revizyonizm ve oportünizm ile acımasız bir şekilde mücadele etmeden, emperyalizme ve tüm gericiliğe karşı savaşında tek bir adım atamaz. Bu sebepledir ki, kendimizi, “parti gelişimi için itici bir güç olarak iki çizgi mücadelesi” ilkesine dayandırıyoruz. Bu ilke ki, proleter kızıl çizgiyi formüle etmek ve savunmak, parti içindeki kızıl çizgiyi hakim kılmak için diğer proleter olmayan çizgilerle mücadele etmek anlamında belirleyicidir.

Bir önceki yüzyılın 90’lı yıllarının başlarında Yankee emperyalizmi tarafından başlatılan genel karşı-devrimci saldırı, Halk Savaşlarını, ulusal kurtuluş mücadelelerini, proletarya ve dünyanın diğer ezilen halklarının mücadelelerini kapsayan Marksist-Leninist-Maoist devrimci mücadeleler ile yenilmeye devam ediyor. Bizler, Peru, Hindistan, Türkiye ve Filipinler’deki kahraman Halk Savaşlarını ve Filistin, Irak, Afganistan, Suriye, Libya ve emperyalizmin saldırdığı diğer ulusların silahlı özgürlük mücadelelerini selamlıyoruz.

Şu an içinde bulunduğumuz Proleter Dünya Devrimi çağındaki sınıf mücadelesi ve emperyalizmin yok oluşa gitmek zorunda olması üzerine gelişir ve bu yüzden proletarya nihai olarak kesinlikle yenilmez. Bu nedenle, SSCB (1956) ve Çin’deki (1976) kapitalist restorasyonlar, uluslararası proletaryanın nihai olarak iktidarı kurma yolundaki devrimci yürüyüşünü engelleyemez. Bu yenilgiler, devrim ve karşı-devrim arasındaki çelişkinin gelişiminde sadece, gelecekteki restorasyonları önlemek için dersler çıkardığımız anlardır. Sosyalizm inşasının, dünyanın üçte birinden fazlasında başladığı proleter diktatörlüğün birkaç on yılı, kitleler için daha önce insanlık tarihinde hiç ulaşılamamış en büyük dönüşümleri ve sosyal başarıları üretmiştir.

Sosyal-emperyalist SSCB’nin 1990’ların başında sona ermesi, Marksizm’in ve Sosyalizm’in değil, revizyonizmin ve sosyal emperyalizmin başarısızlık ve yenilgisini ifade eder. Marksizm -bugün Marksizm-Leninizm-Maoizm, esas olarak Maoizm- insanlık tarihinin en eksiksiz, ilerici ve rasyonel öğretisidir. Maoizm, tüm çökmekte olan ve miadı dolmuş burjuva ideolojisinin ve onun revizyonist türevlerinin tam tersidir. O, yeniyi temsil eder; çünkü, tarihteki son ve en ilerici sınıf olan proletaryanın ideolojisidir. Proletarya ise, kapitalizmin ve onunla birlikte tüm sınıflı toplumun mezar kazıcısı olma tarihsel rolünü kendi bilincinde somutlamış olan bir sınıftır.

1848 yılında yazılan Komünist Parti Manifestosu’ndan başlayarak 170 yılı aşkın bir süre boyunca, proletarya ideolojisi, sınıf mücadelesi potasında üç aşamada ortaya çıktı ve kendini geliştirdi: 1) Marksizm, 2) Marksizm-Leninizm ve 3) Marksizm-Leninizm-Maoizm.  Maoizm, Marksizm’in üçüncü, yeni ve üstün aşamasını temsil eder. Uluslararası proletaryanın her şeye kadir bilimsel ideolojisidir. Her şeye kadirdir, çünkü; doğrudur. Savunduğumuz ve ilkesel olarak uyguladığımız günümüz Marksizm’idir.

Peru’daki SOH/ROL’un, sözde “Prachandizm” ve “Avakianizm” vb.’nin yeni revizyonizmi, genel karşı-devrimci saldırının bir parçası olarak uluslararası proleter hareket içinde, Proleter Dünya Devrimini engelleme niyetinde bir anti-Maoist karşı akım olarak vardırlar ve bunun için çalışırlar. Yeni revizyonizm, Marksizm’i, Komünist partiyi, Sosyalizmi ve proletaryanın diktatörlüğünü reddeder, ancak saldırısının merkezi, Maoizm’den ayrılamayacak temel bir mesele olarak, Halk Savaşı’nın reddedilmesinde yoğunlaşmıştır.

Maoizm ile ilgili en temel şey güçtür. Proletaryanın gücü, proletarya diktatörlüğünün gücü, Komünist Parti önderliğinde silahlı bir kuvvete dayanan güç. Daha spesifik olarak: 1) Demokratik devrimde proletarya önderliğindeki güç; 2) Sosyalist devrimlerde ve ardışık kültürel devrimlerde proletarya diktatörlüğünün gücü; 3) Komünist Parti liderliğinde Halk Savaşı yoluyla fethedilen ve savunulan silahlı bir kuvvete dayanan güç.

Halk Savaşı, emperyalizm, yarı-feodalizm ve bürokratik kapitalizm tarafından ezilen ülkelerde Demokratik Devrimi gerçekleştirmek ve emperyalist ülkelerde Sosyalist Devrimi gerçekleştirmek için gerekli olan uluslararası proletaryanın askeri teorisidir. Bu, uzun süreli bir Halk Savaşıdır, çünkü, devrim sadece her bir ülkede değil, dünyada da uzun süreli olacaktır.

Başkan Mao dünya devriminin stratejisini ve taktiklerini oluşturmuştur. Dünya devriminin gelişimi, emperyalist dünya savaşını önlemek adına esas unsurdur. Eğer bu savaş patlak verirse, komünistler buna Dünya Halk Savaşı’yla karşı çıkmak zorundadır. Asya, Afrika, Latin Amerika ve hatta Avrupa’nın ezilen uluslarına yönelik emperyalist savaş saldırganlığına karşı koymak için, Halk Savaşı’na öncülük etmemiz talep edilmektedir.  Bizler, emperyalist saldırganlık olmasa bile, kırsallar ve anakaralar dahil olmak üzere, her tür ülkede devrim yapmak, emperyalizmi ve gericiliği yeryüzünden onunla sileceğimiz dünya Halk Savaşı’na doğru ilerlemek için öncülük etmeliyiz. Dolayısıyla, bizim payımıza düşen, ezilen ulusların temel oluşturduğu Halk Savaşı aracılığıyla dünya devrimini gerçekleştirmektir.

Yani, Maoizmin esası güçtür. Halk Savaşı ve sınıf için güç Maoizm’in, proletaryanın siyasi ve askeri anlayışının gerekli ve ayrılmaz bir parçasıdır: İktidar, Komünist Parti liderliğindeki silahlı kuvvet tarafından fethedilir ve savunulur. Bu, üç devrim türüne göre proletaryanın politik, askeri ve kurumsal stratejisini ifade eder. Halk Savaşı, devrimin temel sorunlarının çözüldüğü üstün mücadele biçimidir. İnsanlar için iyi olan her şey ondan doğar. Toplumu sınıfın ve halkın yararına dönüştürmek için politik stratejiye (iktidarı almak için) karşılık gelen askeri bir stratejidir; mücadelenin ve halk ordusunun temel biçimidir, örgütün temel biçimidir; savaşan, kitleleri harekete geçiren, siyasallaştıran, örgütleyen, silahlandıran ve üreten yeni bir tür ordudur. Halk Savaşı Komünist Parti’nin Yeni İktidarı oluşturmak için halk komitelerinde somutlaştırdığı ve ülke çapında iktidarın fethi için üsler üzerinden geliştirdiği, kitlelerin harekete geçirildiği savaşıdır.

Halk Savaşı’nı yürütmek için dört temel sorunu göz önünde bulundurmak gerekir: 1) Her ülkede -ezilen ya da emperyalist ülkeler de olabilir- devrimin somut pratiğine ve özelliklerine uygulanan proletarya ideolojisi: Marksizm-Leninizm-Maoizm. 2) Halk Savaşını yöneten Komünist Partinin gerekliliği; 3) Demokratik ya da Sosyalist Devrimde politik stratejinin özellikleri ve yolu; 4) Destek üsleri ve destek üsleri aracılığıyla kurulan Yeni İktidar ya da Ön-Yeni Devlet, Halk Savaşı’nın çekirdeğidir. Destek üsleri kurmak için Başkan Mao üç temel gereklilik belirlemiştir: 1) Silahlı kuvvetlere sahip olmak, 2) Düşmanı yenmek, 3) Kitleleri seferber etmek. Yani gerilla savaşını geliştirmek, düşmanın yaşayan güçlerini yok etmek, böylece yeni iktidarı kurmak, inşa etmek ve savunmak için bir güç boşluğu yaratmak, üretimin eski sosyal ilişkilerini yok etmek ve yenilerini inşa etmektir. Yeni Güç/Yeni Devlet, Eski Devlet’ten doğan çelişkiler üzerinden savaşla beraber, restorasyonlar ve karşı-restorasyonlar yoluyla gelişir.

Emperyalizm, kapitalizmin üstün ve son aşamasıdır. Genel ve son bir kriz içinde olan, her defasında, daha ciddi ve derin, kaçınılmaz döngüsel krizlerle kuşatılmış, tekelci, asalak ve çürüyen bir sistemdir. Bundan dolayı her seferinde kendisini daha temelde düzenlemek zorundadır. Emperyalizm, dünya devrimi tarafından ortadan kaldırılmalıdır.

Emperyalizm, her yönden gericiliğe ve savaşa eğilimlidir. Her türlü savaşın karmaşık sisteminin ortasında, emperyalizm ve dünya gericiliği batacak, Halk Savaşı ile yeryüzünden süpürülecek ve sosyalizm ortaya çıkacaktır. Başkan Mao, “Yankee emperyalizminin kil ayaklı bir dev olduğunu” ve “emperyalizmin stratejik olarak küçümsenmesi ve taktiksel olarak dikkate alınması gereken bir kağıttan kaplan olduğunu”; emperyalizmin “ta ki son yıkılışına kadar isyanları kışkırtma, yenilgi, tekrar rahatsızlıklara neden olma, yeniden yenilgi” mantığını takip ederken, halkın “savaş, yenil, yeniden savaş, yeniden yenil ve zafer kazanana kadar böyle devam et” mantığını takip ettiğini tespit etmiştir.

İçinde geçtiğimiz Proleter Dünya Devrimi süreci, Başkan Mao’nun tespit ettiği, emperyalizmin ve dünya gericiliğinin yeryüzünden silineceği “50 ila 100 yıl” dönemi kapsamındadır. Bu nedenle, devrim, günümüzde dünyada başlıca tarihsel ve siyasi eğilim haline gelmiştir. Bu çağın tüm temel çelişkileri, esas olarak ezilen uluslar ile emperyalizm arasındaki çelişki ile keskinleşmiştir. Nesnel koşullar devrim için hiç bu kadar olgun olmamıştı. Öznel koşulların gelişimi, genel karşı-devrimci saldırının gerilemesinde ve revizyonizmi yayan ve destekleyen karamsarlığın ve kapitülasyonizmin parçalanmasında ilerliyor. Koşullar devrim için giderek daha elverişli hale geliyor.

Proleter Dünya Devrimi’nin geliştirilmesi, emperyalist savaşla yüzleşmek, demokratik devrim ve sosyalist devrimleri gerçekleştirmek için daha fazla Halk Savaşını gerektirir. Daha fazla Halk Savaşı geliştirmek için -her durumda- komünist partiler, Lenin’in “her seferinde daha derin kitlelere daha fazla gitme”, “onları devrimci şiddet pratiğinde eğitme” ve “oportünizm ve revizyonizme karşı amansız mücadelede devasa çöp yığınlarını ortadan kaldırma” öğretilerini pratikte uygulayarak gerçekleştirmeleri gereklidir.

Bu Uluslararası Konferans ve bu eylemden doğan Yeni Örgüt, uluslararası proletaryanın bir başarısıyken, emperyalizmin ve dünya gericiliğinin genel karşı-devrimci saldırısına, revizyonizme ve tüm oportünizme karşı ise kesin bir darbedir. Yeni Uluslararası Örgüt, aynı amaç ve ilkeler etrafında, demokratik merkeziyetçiliğe ve onu oluşturan taraflar ve örgütler arasındaki karşılıklı ve kalıcı istişareler yoluyla sorunların çözümüne dayanan ve bu prosedürü onun dışındaki herkese genişletecek ideolojik, politik ve örgütsel koordinasyon merkezidir.  Yeni Uluslararası Örgüt’ün temel görevi, Marksist-Leninist-Maoist komünist partilerin (bekleyen stratejik görev) anayasasına veya yeniden oluşturulmasına hizmet eden, Proleter Dünya Devriminin komutası ve rehberi olarak Maoizmi yaymak, benimsenmesine hizmet etmek ve Komünist Enternasyonal’in yeniden kurulması için dünyadaki Halk Savaşlarının geliştirilmesi ve koordinasyonu için savaşmaktır.

 

II. ICM İÇİN GENEL SİYASİ HATTI OLUŞTURMA

Marksizm-Leninizm-Maoizm’i her ülkede ve dünya devriminin somut pratiğine uygulayarak, Uluslararası Komünist Hareket için Genel Politik Hattın kurulması ve geliştirilmesi için aşağıdaki temelleri işaret ediyoruz:

 

  1. YENİ ÇAĞ/DÖNEM

Emperyalizmin ortaya çıkmasıyla, dünya kendisini bir yandan bir avuç baskıcı ulusa, diğer yandan da çok sayıda ezilen ulusa bölerek, Dünya Devrimi’nin koşullarını olgunlaştırdı. Büyük Lenin ve Bolşevik Partisi önderliğindeki 1917 Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferi, burjuva dünya devriminin sonu ve Yeni Çağın, Proleter Dünya Devrimi ve diktatörlüğü çağının açılışında, sınıf mücadeleleri ve insanlık tarihi açısından olağanüstü öneme sahip bir kilometre taşı oldu. Büyük Ekim Devrimi’nden önce, her biri topluma yeni bir soluk getiren sayısız devrimler vardı. Ancak, bu devrimler yalnızca bir sömürü sistemini diğeriyle değiştirebildi. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi (BSED), sömürü ve baskıdan uzak, sınıfsız bir toplum kurmak için kurulan ilk devrimdi. Sosyalist Ekim Devrimi, sosyalizm ve komünizme giden parlak ve uzun yolda Yeni Bir Dönem açarak, insanlık tarihinde radikal bir dönüm noktasını temsil ediyordu. BSED, devrimci şiddeti tüm dünyayı dönüştürmek için vazgeçilmez bir silah olarak tanıttı. Lenin şunları söylemişti: “Ekim Devrimi’nde … devrimci şiddet parlak bir başarıydı.” Devrimci şiddetin Marksist ilkesini evrensel bir yasa olarak kabul ederek, Başkan Mao’nun “güç tüfekten doğar” ve “devrimci savaşın her şeye kadir olduğu teorisinden yanayız” diyerek somut bir biçime büründürdüğü uluslararası proletaryanın askeri teorisi olarak Halk Savaşı’nı yeniden teyit ediyoruz/doğruluyoruz.

Bu Yeni Çağ’ı dört temel çelişki üzerinden tanımlayabiliriz:

1) Kapitalizm ve sosyalizm arasındaki çelişki, tüm zamanı kapsayacak ve en son çözülecek şeylerden biri olacak ve hatta, proletarya iktidarı ele geçirdikten sonra dahi, devam edecek uzlaşmaz çelişkiye sahip iki sistem arasındaki çelişki;

2) Burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişki, iki karşıt sınıf arasındaki çelişkidir ve aynı zamanda iktidarın ele geçirilmesinden sonra, komünizme girdiğimiz süreçle çözülene kadar kendini birçok ideolojik, politik ve ekonomik yolla göstererek devam edecektir;

3) Emperyalistler arasında yaşanan çelişkiler dünya hegemonyası içindir. Bu çelişkiler süper güçler arasında, emperyalist süper güçler ve diğer emperyalist güçler arasında ve yine, emperyalist güçlerin kendi aralarında cereyan eder. Bu çelişki 50 ile 100 yıl içinde çözülecektir;

4) Ezilen uluslar ve emperyalizm arasındaki çelişki, yani, ezilen ulusların, çözümü 50 ila 100 yıl içinde gerçekleşecek olan, emperyalizmi ve gericiliği yok etmek için verdikleri kurtuluş mücadelesi, tüm bu süre boyunca tarihsel temel çelişkidir.

Ancak, bu dört temel çelişkiden herhangi biri, geçici veya belirli ülkelerde sınıf mücadelesinin özel koşullarına göre temel hale gelebilir, ancak, tarihsel temel çelişki tamamen çözümlenene kadar bu şekilde ifade edilecektir.

Perspektif olarak, biz Marksist-Leninist-Maoistler, nihai amacımız olan komünizme ulaşmak için üç tür devrim gerçekleştirmek zorundayız:

1) Demokratik devrim. Geri kalmış ülkelerde proletaryanın önderliğindeki, proletaryanın, köylülüğün, küçük-burjuvazinin ve belirli şartlar altında orta sınıfın, Komünist Parti’nin temsil ettiği proletaryanın hegemonyası altında ortak diktatörlüğünü kuran yeni bir tür burjuva demokratik devrimi;

2)   Emperyalist ülkelerde, proletarya diktatörlüğünü kuran sosyalist devrim;

3)  Proletarya diktatörlüğü altında devrimi sürdürmek, kapitalizmin tüm kuşağını bastırmak ve ortadan kaldırmak ve ayrıca proletarya diktatörlüğünü güçlendirmeye hizmet eden kapitalist restorasyon girişimlerine karşı Halk Savaşı ile mücadele etmek için kültürel devrimler yapmak.

Başkan Mao bize “eskinin yeniyle değiştirilmesinin evrensel, ebedi ve kaçınılmaz bir yasa olduğunu” öğretti. Yeni bir sosyal sistem kurma mücadelesinin, tek bir hamlede, tek bir darbeyle gerçekleşemeyeceği bir tarih yasasıdır. SSCB (1956) ve Çin’deki (1976) kapitalist restorasyonlar, sosyalizm ve kapitalizm arasındaki çelişkinin, yani, eskinin yeniyle değiştirilmesi için yaşanan tarihsel mücadelenin bir parçasıdır.

Lenin, sömürücü sınıfların, devrildikten ve kamulaştırıldıktan sonra asla pes etmeyecekleri konusunda bizleri uyardı: Bu yenilgiyle, nefretleri ve kapitalizmi yeniden kurma çabalarını, restorasyon isteği ve arzularından, restorasyon girişimine geçerek, yüz misli arttıracaklardır. Bu yüzden, sınıfların yok olması için koşulları yaratacak olan proletarya diktatörlüğünün yasaları katıksız bir kesinlikle bu kesimler üzerinde uygulanmalıdır. Lenin, “kapitalizmi ve izlerini tasfiye etmek ve komünist düzenin ilkelerini tanıtmak, tüm dünya tarihinde başlayan yeni dönemin/çağın içeriğini oluşturmaktadır” dedi. Lenin, bu görevin uzun zaman alacağına ve sınıfları tamamen tasfiye etmek için sadece sömürücü sınıfları ortadan kaldırmak değil, aynı zamanda şehir ve kırsal, işçiler ve köylüler, kafa ve kol emeği arasındaki farklılıkları da ortadan kaldırmak gerektiğine işaret eder. Bu çelişki, proletarya diktatörlüğü ve sosyalizm, tüm dünyada etkin hale gelinceye kadar, tüm sosyal sınıfların ortadan kalkmasına yol açan uzun ve karmaşık bir restorasyon ve karşı-restorasyon süreci ile geçecektir. Sonunda devlet ortadan kalkarak insanlık, daimi olarak “altın çağ’a”, komünizme girecektir. Başkan Mao şunu bize öğretti; “sosyalizm, sonunda kapitalist sistemin yerini alacaktır; bu, insanın iradesinden bağımsız, nesnel bir yasadır. Gericiler, tarihin tekerleğini durdurmaya çalışsa da er ya da geç devrim gerçekleşecek ve şüphesiz zafer kazanacaktır”.

 

  1. DÜNYA DEVRİMİ SÜRECİ

Dünyadaki devrimci harekette faaliyet gösteren iki güç vardır: uluslararası proleter hareket ve ulusal kurtuluş hareketi, birincisi liderdir ve ikincisi tabandır. Birincisi önder, ikincisi ‘üs’tür.

Ulusal kurtuluş hareketi, emperyalizm ve gericilik tarafından ezilen uluslarda faaliyet gösteren güçtür. 1910’larda Lenin, sosyalist devrimin sadece proletaryanın burjuvaziye karşı değil, tüm sömürgelerin zalimlerine karşı olacağını ifade ederek, Hindistan, Çin, İran’daki mücadeleye azami dikkat gösterdi. Lenin proleter hareket ile ezilen uluslardaki ulusal hareketlerin birlikteliğinin emperyalist sisteme karşı olan güçlerin güç birlikteliği anlamına geldiği, ezilen uluslardaki kitlenin dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturduğu ve bunun dünya devriminde belirleyici olacağını ifade etti. Devrimin ezilen uluslara taşındığı, bunun emperyalist ülkelerdeki devrimi inkâr etmek anlamına gelmediği ve SSCB gibi sosyalist bir devletin emperyalist kuşatmanın ortasında gelişebileceği sonucuna vardı. Ve böylece, devrimlerin dengesiz/eşitsiz/istikrarsız gelişim yasasına tabi olduğu sonucuna ulaşıldı.

Marx’ı geliştiren Lenin, emperyalizmi yıkmak ve devrimi gerçekleştirmek için, ulusal kurtuluş hareketlerinin mücadelesini uluslararası proleter hareketin mücadeleleriyle birleştirerek dünya devriminin stratejisinin temellerini ortaya koydu. Komünist düstur, “Tüm Ülkelerin Proleterleri, Birleşin” olmasına rağmen, iki gücün mücadelesine rehberlik etmesi gereken sloganın, “Tüm Ülkelerin Proleterleri ve Dünya Halkları, Birleşin!” olması gerektiğini savundu. Ki bu, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde ulusal kurtuluş mücadeleleri ile emperyalist ülkelerde sosyalizmin inşası için, Komünist Enternasyonal tarafından kabul edilen bir slogandır.

Başkan Mao, dünya devriminin strateji ve taktiklerini geliştirerek, bu sloganı çağın görevleri doğrultusunda belirlemiştir: Tüm ülkelerin Marksist-Leninistleri, birleşin! Tüm dünyanın devrimci halkları, birleşin! Emperyalizmi, modern revizyonizmi ve farklı ülkelerin tüm gericilerini yıkın! Böylece, ulusal kurtuluş hareketi uluslararası proleter hareketle birleşir ve bu iki güç dünya tarihinin gelişimini yönlendirir.

Uluslararası proleter hareket, uluslararası proletaryanın teorisi ve pratiğidir. Proletarya, ideolojik, politik ve ekonomik olmak üzere üç düzlemde savaşır ve tarihte son sınıf olarak göründüğünden, aşağıda vurgulanan kilometre taşları mücadelesinin başlangıç ve gelişim seyrini ortaya koymaktadır:1848, Marx ve Engels tarafından hazırlanan Komünist Manifesto’nun temelleri ve proletaryanın programı; 1871, proletaryanın ilk kez iktidarı ele geçirdiği Paris Komünü; 1905, devrimin genel provası; 1917, Rusya’da Ekim Devrimi’nin zaferini gerçekleştiren sınıf, proletarya diktatörlüğünü kurar ve yeni bir dönem açar; 1949, Çin devriminin zaferi ile proletarya önderliğinde ortak diktatörlük kurulur ve sosyalist devrimin kesintisiz adımı, dünyadaki güçlerin korelasyonunu değiştirerek atılır; ve 60’lı yıllarda Başkan Mao Zedung önderliğindeki Büyük Proleter Kültür Devrimi ile, devrim, restorasyon ve karşı-restorasyon arasındaki keskin mücadelede proletarya diktatörlüğü altında devam eder.

İktidarın işleyişindeki günlük talepleri ortaya çıkarmalıyız. Proletarya, günlük talepler için verdiği mücadelede, yalnızca ekonomik mücadelenin aracı olmakla kalmayıp aynı zamanda “sınıfı gelecek büyük savaşlar için biçimlendiren” sendikayı ve grevi yaratır. Grev, ekonomik mücadelenin temel aracıdır ve genel grev ayaklanmanın tamamlayıcısıdır.

Proletarya siyasi bir aygıt oluşturur: Komünist Parti. Marx’ın tanımladığı gibi, siyasi gücü ele alma amacı ile diğer partilerden tamamen farklıdır ve düzene başkaldırır. Lenin, işçi aristokrasisine, sendika bürokrasisine, parlamenter kretinizme dayanan ve eski düzene uyarlanmış burjuva işçi partilerini yaratan eski revizyonizmin zarar verici etkisiyle mücadele eden yeni tipte bir Partiyi yaratır.

Başkan Mao Zedung, parti inşasını silahların gücü çevresinde geliştirdi ve üç aygıtın birbiriyle ilişkili yapılanmasını önerdi: Komünist parti, yeni tip bir ordu (Halk Ordusu) ve Devrimci Birleşik Cephe. Bu üçlü mekanizmanın merkezinde yer alan Komünist Partisidir.

Proletaryanın ideolojisi: Marksizm-Leninizm-Maoizm, esas olarak dünya devrimi için Maoizm.

Marksizm, Marx tarafından kurulmuştur. Marx ve Engels, proletaryanın ideolojisini oluşturmak için insanlığın o zamana kadar ürettiği en ileri düşünceleri kendilerine temel aldılar: Klasik Alman felsefesi, İngiliz ekonomi politiği ve Fransız sosyalizmi. Marksizm, ortaya çıkış ve gelişim aşamalarında yanlış anlayışlara ve hatalı tutumlara karşı mücadele etmeden tek bir adım dahi atmamıştır. Bu yüzden de Proudhon ve anarşizmle yüzleşmek, Dühring’in sağcı sapmalarına ve sözde yaratıcı gelişmelerine, Alman Sosyal Demokrat Partisi’nde ortaya çıkan oportünist tutumlara karşı çıkmak ve bu anlayışlarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu mücadelelerin sentezi olarak, ilk aşamada Marksizm, Marksist felsefeyi veya diyalektik materyalizmi, Marksist politik ekonomiyi ve bilimsel sosyalizmi kuracaktır. Ölümsüz kurucularımız Marx ve Engels, bilimsel analiz yoluyla kapitalizmin çöküşünü ve kapitalizmin insanın insan tarafından sömürüsünün sona ereceği komünizme kaçınılmaz geçişin son aşaması olduğunu gösterdiler. Bütün ülkelerin proletaryasının önüne devrimci bir görev koydular: kapitalizme karşı devrimci bir mücadele için ayağa kalkın ve dünyanın tüm işçilerini birleştirin!

Engels’in ölümünden sonra, eski revizyonizm, Bernstein ve Kautsky ile birlikte ortaya çıkacak ve Lenin onlarla savaşacak ve yenecekti.

Lenin, Marksizmi geliştirir ve onu ikinci aşamaya, Marksizm-Leninizm’e yükseltir. Bunu, Marksist felsefeyi, diyalektik materyalizme değil, idealizm olan neo-Kantizme güvenmek gerektiğini söyleyerek reddeden eski revizyonizme karşı, sert bir mücadele içinde yaptı. Politik ekonomide artan yoksullaşmayı reddettiler ve dolayısıyla emperyalizmin, kapitalizmin proletaryanın taleplerini karşıladığını iddia ettiler. Artı-değeri ve emperyalizmi inkâr ettiler. Bilimsel sosyalizmde, sınıf mücadelesine, devrimci şiddete karşı çıkmayı ve pasifizmi ve parlamenter kretinizmi yaymayı hedeflediler.

Lenin, proleter devrimci politikanın, öncü parti aracılığıyla gerçekleştirileceğini öğretti. Proletarya, Genelkurmayı, Komünist Partisi olmadan, dünyanın dönüşümündeki ana rolünü yerine getiremez. Lenin’in kurduğu ve önderlik ettiği yeni tür Devrimci Parti’nin varlığı sayesinde, Rus proletaryası devrimci durumdan yararlanabildi ve emperyalist savaşa devrimci iç savaşla cevap verebildi. Başkan Mao, “Bu tür devrimci partilerin doğumuyla dünya devriminin çehresi değişti.” dedi.

Revizyonizm, yeni koşulları gerekçe göstererek Marksist ilkeleri gözden geçiriyor. Lenin, revizyonizmin burjuva düşünceleri proletaryanın saflarında yaydığını ve emperyalizme karşı savaşmak için revizyonizme karşı savaşmak zorunda olduklarını, çünkü onların aynı madalyonun iki yüzü olduklarını söyledi. Lenin, revizyonizmin, proletaryanın sendikal ve siyasal hareketini bölmeyi amaçladığını ve bunun sosyalizmin bölünmesine yol açtığını vurgulamıştır. Revizyonizme karşı bu doğru ve amansız mücadelede Lenin, Birinci Dünya Savaşı’nın doruk noktasında, emperyalist savaşı devrimci bir savaşa dönüştürmeyi, eski revizyonistlerin maskelerini düşürerek, onların, sosyal-vatanseverler ve sosyal-şovenler olduklarını göstermiştir. Lenin, bizlere, devrim dönemlerinde yeni örgütler kurmamız gerektiğini ve gericiliğin saldırılarına karşı çıkabilmek ve kitle çalışması için illegal araçlar oluşturmamız gerektiğini söylemiştir. Daha sonra Lenin’in bu belirlemeleri Komünist Parti aracılığıyla Ekim Devrimi’nde ayaklanma yoluyla pratiğe yansıtılmıştır.

Yoldaş Stalin, Lenin’in çalışmalarına devam edecek ve SSCB’de sosyalizmi inşa etme sürecinde Troçki, Zinovyev, Kamenev ve Buharin’in oportünizmine ve ihanetine karşı mücadele edecektir. Stalin bu savaşı 13 yıl boyunca geliştirmiş ama sorunları idari olarak çözme yanlışını yapmıştır.

  1. Dünya Savaşı sırasında Stalin yoldaş yönetimindeki SSCB, 25 milyon vatandaşının hayatına mal olan sosyalist vatanın savunulması için scorched earth/yanmış toprak savunması [1]uygulamak zorunda kaldı. Karmaşık ve zor bir durumun ortasında, Stalin Yoldaşın önderliğiyle, proletarya diktatörlüğü sağlamlaştırıldı ve sosyalizm zafer kazandı. Yirmi beş yılda uygulanan beş yıllık planlar, üretim ilişkilerinin daha büyük bir dönüşümüne ve tarihteki üretici güçlerin o ana kadarki en güçlü gelişmesine yol açtı.

Başkan Mao’nun, yoldaş Stalin’e yönelik değerlendirmesine katılıyor ve onun büyük bir Marksist olduğunu söylüyoruz. Ayrıca, Leninizm’i zekice tanımlayanın kendisi olduğunu da unutmayın. Bugün komünistlerin, İkinci Dünya Savaşı’nın yeterli bir analizini yapmak, Komünist Enternasyonal’i değerlendirmek ve özellikle VII. Kongresini iyi bir şekilde incelemek ve bu yolla yoldaş Stalin’in rolü, Fransa, İtalya’daki revizyonizmin eylemi vb. noktalarda inceleme yapmak gibi görevleri vardır.

Marksizm-Leninizm’i geliştiren Başkan Mao Zedung, Marksizm’i en yüksek/zirvesine çıkararak Marksizm-Leninizm-Maoizm aşamasına yükseltir. Bu görev, Çin Komünist Partisi içinde sağ oportünist çizgileri ezen inatçı ve sürekli bir mücadelenin ortasında gerçekleştirildi, burada olağanüstü olan, Liu Shao-chi ve Teng Siao-ping’in revizyonist çizgisinin ezilmesidir.  Ve yine, uluslararası düzeyde mücadeleye öncülük ederek Kruşçev’in çağdaş revizyonizmini yendi. Başkan Mao, Çin’deki Demokratik Devrimi Sosyalist devrime ilerletmenin yanısıra sosyalist iktidar altında sınıf mücadelesinin zirve noktası olan Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni başlatarak proletaryanın teorisini daha ileri bir noktaya taşıdı. Tarihsel açıdan BPKD, Başkan Mao tarafından Marksizm-Leninizm’in daha ileri düzeyde geliştirilmesidir. BPKD, proletarya diktatörlüğü altında devrimin devam etmesine ilişkin bekleyen büyük sorunun çözümüdür; “O, sosyalist devrimin gelişiminde daha derin ve daha geniş yeni bir aşamayı temsil eder”.

Bu meselede iki noktayı vurgulamak gerekir: 1) BPKD, proletarya diktatörlüğünün devrimci komitelerde somutlaşan iktidardaki proletaryanın konsolidasyonuna yönelik gelişiminde bir kilometre taşını ima eder ve 2) Çin’deki kapitalizmin restorasyonu, 1976’daki karşı-devrimci darbeden sonra, BPKD’nin olumsuzlaması değil, aksine insanlığın komünizme kaçınılmaz yürüyüşünde tarihsel önemini ve restorasyon, karşı-restorasyon arasındaki mücadelenin somutlaşmasının bir göstergesidir. Bu koşullar altında, Başkan Mao tarafından “proletaryanın diktatörlüğünü sağlamlaştırmak, kapitalist restorasyondan kaçınmak ve sosyalizmi inşa etmek için tamamıyla gerekli ve zamanlıdır” sözleriyle amaçları tanımlanan, dünyanın gördüğü en sarsıcı politik süreç, en büyük kitle hareketi, Büyük Proleter Kültür Devrimi yaratılmıştır. Başkan Mao, doğru bir ideolojik-politik bakış açısına sahip olmamanın hiçbir ruha sahip olmamaya karşılık geldiğini ve BPKD’nin, insanların ruhunu, yani dünya anlayışını, ideolojisini değiştirmeyi, proletaryayı ve geniş kitleleri iktidar mücadelesinde yüceltmeyi, proletarya diktatörlüğünü, dünya devrimini ve komünizmi savunmayı amaçlayan, büyük bir devrim olduğunu söyledi.

Biz komünistlerin üç büyük silahı var: kurucumuz Marx, büyük Lenin ve Başkan Mao Zedung. Büyük görevimiz; Marksizm-Leninizm-Maoizmi esas olarak Maoizmi yüksek tutmak, savunmak ve uygulamak, onu dünya devriminin kumandası ve kılavuzu olarak tatbik etmektir.

Emperyalizmin ve gericiliğin yeryüzünden silinmesi için, dünya devrimi sürecinde üç aşama vardır: 1. Stratejik Savunma; 2. Stratejik Denge ve 3. Dünya Devriminin Stratejik Taarruzu. Bu, çelişki yasasının devrime uygulanmasıyla belirlenir. Çünkü çelişki her şeye yön verir ve her çelişkinin mücadele halinde iki yönü vardır. Bu durumda devrim ve karşı-devrim, çelişkinin iki ana ve karşıt yönünü oluşturmaktadır. Dünya devriminin stratejik savunması, karşı-devrim saldırısına karşı, 1871 Paris Komünü ile başlar ve İkinci Dünya Savaşı ile biter; Stratejik Denge, Çin Devrimi’nin zaferi, Büyük Proleter Kültür Devrimi ve güçlü ulusal kurtuluş hareketlerinin gelişimi çerçevesinde tanımlanır; daha sonra devrim stratejik taarruza girer, İran-Irak savaşı, Afganistan, Nikaragua, Peru’daki Halk Savaşı’nın başlangıcı gibi işaretlerini gördüğümüz, kapitalizm ile sosyalizm arasındaki çelişkinin geliştiği andan itibaren bizi komünizme götürecek “sonraki 50 ila 100 yıl”ı kapsayan bu aşama 1980’lerden başlatılabilir.

Komünizme ulaşmanın sağlam inancıyla, bir dizi bükülmeler ve aksaklıkların olacağı, kısa değil uzun bir yol öngörüyoruz. Başkan Mao bize yolun kıvrımlı olduğunu, ancak geleceğin aydınlık olduğunu öğretti. Devrim dünya çapında zafer kazanacak ve komünizm, komünistlerin eylemine bağlı olarak, daha sonra değil daha yakında, dünya üzerinde parlayacaktır.

 

  1. ULUSLARARASI DURUM

Lenin’in tezinden yola çıkarak, emperyalizmin ekonomik ilişkilerinin bugünkü uluslararası durumun temelini oluşturduğu değerlendirilmiştir. Yirminci yüzyıl boyunca, kapitalizmin bu yeni evresi, üstün ve son aşaması, tamamen tanımlanmış ve dünyanın, ezilmiş ve ezilmekte olan ülkeler arasındaki bölünüşü emperyalizmin ayırt edici bir özelliğidir. Bu nedenle, mevcut durumu anlamak için kapitalizmin temel çelişkisinden başlayamayız, çünkü onun üstün ve son aşamasında, emperyalizmdeyiz.

Günümüz dünyasında üç temel çelişki vardır:

Birinci çelişki: Bir yanda ezilen uluslar, diğer yanda emperyalist süper güçler ve emperyalist güçler arasındaki çelişki. Bu, şu andaki temel çelişkidir ve aynı zamanda çağın temel çelişkisidir. Dünya, bir yandan, sömürge veya yarı-sömürge olan, sonrasında resmi egemenlikle veya bağımsızlıkla emperyalizme ekonomik, politik ve kültürel olarak tabi olan çok sayıdaki ezilen uluslara; öte yandan da, her durumda baskıcı uluslar olan, ister süper güç olsun ya da olmasın, bir avuç emperyalist güce bölünmüştür. Emperyalist güçler tarafında, Yankee emperyalizmi tek hegemonik süper güçtür. Rusya bir atom süper gücü olmaya devam etmekte ve bir avuç ikinci derece emperyalist güç de vardır.

Yankee emperyalizmi, ekonomisindeki muazzam dengesizliklerle birlikte dünyanın en büyük sermaye ihracatçısıdır. Yankee emperyalizmi, ailelerden işletmelere kadar büyük bir dış borcu ve büyük bir ticaret açığı olan çamur ayaklı bir devdir; tüm gezegenin sömürülmesinin ürünü olarak ve dünyanın en büyük servetini biriktirerek, ekonomisinde, emperyalist rakiplerinden daha fazla düşüş/gerileme göstermektedir. Diğer emperyalist ülkelere kıyasla, daha tekelci, daha parazitik, ileri seviyede çürümüş ve acınası durumdadır. Hegemonyasını sürdürmek için emperyalizm, tüm kıtalarda askeri varlığını sürdürmenin yanı sıra, aynı anda birkaç savaş yürütmekle yükümlüdür. Bu, askeri ve casusluk ekipmanlarının bakımı, yapılmış olan ve mevcut savaş kredilerinin maliyetleri, gazileri için destekler, ona büyük bir ekonomik maliyete neden olur; ezilen ulusların (Üçüncü Dünya) kitlelerinin yaşamını ve onurunu küçük görmelerinden, onları bastırmak için uyguladıkları soykırımdan, tüm dünya halklarının sınıf nefretini hasat ettikleri yüksek sosyal maliyetten bahsetmiyoruz bile.

Üçüncü Dünya, emperyalizmin baskısına maruz kalan, insanlığın ulaştığı gelişim düzeyine uymayan koşullarda yaşayan, yaşam koşullarının ve doğal çevrenin bozulmasına göz yuman, emperyalizmin ve yerel uşakların sistematik yağma savaşları tarafından ezilen en büyük ve en fakir nüfusa ev sahipliği yapmaktadır.

Bu ülkelerde, yarı-feodal, sömürge veya yarı-sömürgelik temelinde, ilgili siyasi ve ideolojik formları üreten ve ulusal gelişimi sistematik olarak önleyen, proletarya, köylülük ve küçük burjuvaziyi sömüren ve orta burjuvaziyi kısıtlayan bürokratik kapitalizm gelişir. Dünya krizi ezilen ülkelere aktarılmaya devam edecek ve bu durumu sürdürdükleri sürece emperyalist yeniden bölünmenin ganimetleri olarak kalacaklar.

Emperyalizm politikası, ezilen uluslara daha fazla boyun eğdirmek ve onları daha fazla kontrol altına almak için büyük bir gericilik, şiddet ve yağma saldırısını içerir. Emperyalistlerin planı aynı zamanda, askeri güç ilişkilerine ve stratejik mevzilerin işgalindeki ilerlemeye dayalı olarak ülkelerin bölünmesi ve yeniden paylaşımını içerir. Aradıkları şey barış değil, halklara yalnızca savaş alanında kazandıklarını resmileştirdikleri “barış anlaşmaları” ile kapitülasyon yoluyla boyun eğdirmektir.

Ezilen ülkelerin yarı-feodal karakteri ve dolayısıyla, bunu çözmek için bir tarım savaşının/toprak devriminin gerekliliği kabul edilmediğinde, bu ülkelerdeki demokratik devrimin gerekliliği ve -emperyalizmi, bürokratik kapitalizmi ve yarı-feodalizmi sona erdirmek için kırsal kesimin esas ve kentin gerekli bir tamamlayıcı olduğu- ve Halk Savaşı’nın birleşik bir savaş olarak gelişmesi gerektiği de inkar edilir. Başkan Mao’nun da belirttiği gibi, Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın Üçüncü Dünya ülkeleri, devrim rüzgarlarının estiği alanlardır ve Proleter Dünya Devriminin temelidir. Ve Üçüncü Dünya’nın Avrupa’ya kadar uzandığına dikkat edilmelidir.

Gerçek anlamda Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı’nın, ancak Yeni Demokratik Devrim ya da Sosyalist Devrim yoluyla, devrimi sonuna kadar götürme gücüne sahip yeni tip Marksist-Leninist-Maoist komünist partiler önderliğinde yürütülecek Halk Savaşı ile gerçekleştirilebileceğini tekrar teyit ediyoruz. Başkan Mao, bu büyük ezilen uluslarda yapılan tüm mücadeleleri ustalıkla sentezlemektedir: “Ülkeler egemenliklerini, uluslar özgürlüklerini ve halklar devrimi istiyor!

İkinci çelişki: Emperyalist ülkelerde proletarya ve burjuvazi arasındaki çelişki.

ABD’de mali bir kriz olarak başlayan 2008 ekonomik krizi, emperyalist ülkelerin kendi kitlelerinin ve ezilen ulusların kitlelerinin üzerine yüklendi. Böylece, emperyalist ülkelerin kendi proletaryasına saldırısı, özellikle Avrupa’da, yirminci yüzyıl boyunca elde edilen kazanımların savunulması için şiddetli mücadelelere sebep olmuştur. Bu krizin sonuçları aşılmamıştır, bu nedenle istihdamın iyileşmesi, daha düşük ücretler ve daha uzun saatler ile daha da kötüleştirilmiş bir nitelik pahasınadır. İyileşme, sınıf sömürüsünün artması pahasınadır.

Proletarya-burjuvazi çelişkisi, emperyalist savaştan ve yarı-sömürgelerdeki şiddetli sömürü ve baskıdan kaçan binlerce savaş mültecisinin ve genel olarak fakirlerin göç dalgalarının bir sonucu olarak da körüklenmekte ve emperyalist ülkelerdeki  proletarya ordusu şişmektedir. Bu göç dalgaları, sistemin kendisinin ve emperyalist ülkelerdeki tekellere fayda sağlayan ve onlara hiçbir maliyeti olmayan bu işgücü ile ücret seviyelerini düşürerek üretim maliyetlerini düşüren “insani trajedinin” bir sonucudur.

Aynı zamanda, emperyalistler alaycı bir şekilde, bu göçmenlerden kaynaklı bir “terörizm” tehlikesini medya aracılığıyla yaymakta, ırkçılığı ve milliyetçiliği teşvik ederek şovenist histeriyi geliştirmektedirler. Emperyalizm, proletaryanın birleşmiş sınıf eylemini önlemek için sınıfın yerli ve göçmen işçiler arasında bölünmesini sağlayan şovenist gerici politikayı uygular. Bu yaratılan ayrım ve karşıtlık nedeniyle çıkarları aynı olan bu kesimlerin Komünist partisi çatısı altında birlikte örgütlenmeleri de güçleşir.

Emperyalist ülkelerde çelişki, aynı zamanda devrim ve karşı-devrim arasındadır; bu, herhangi bir siyasi rejimin basit bir değişimi, yani, burjuva diktatörlüğünün hükümet biçimi değil, proletarya ve halkın üzerindeki burjuvazinin diktatörlüğünün Halk Savaşı ile yapılan sosyalist devrim yoluyla sona erdirilmesi ile ilgilidir.

Burjuvazi-proletarya çelişkisi ve emperyalist uluslar içindeki diğer tüm çelişkiler, daha da şiddetlenmektedir, çünkü, emperyalist devletler tarafından, özellikle ABD emperyalizmi tarafından, ezilen uluslara karşı her türlü alçaklık yapılmaktadır. Bu, her defasında emperyalist ülkelerin kendilerinde daha da fazla yankılanır ve bu, çürümenin/dağılmanın mevcut aşaması için karakteristiktir. Emperyalist savaş mutlaka eve dönmek zorundadır.

Buna ek olarak, kendi topraklarında, Yankee Devleti’nin baskıcı güçleri tarafından en yoksul kitlelerin üyelerinin sistematik ve sürekli bir şekilde öldürülmesi, Amerikan proletaryası ve insanlarına karşı, özellikle de siyah nüfusa ve Üçüncü Dünya göçmenlerine ve onların nesillerine karşı savaşın bir parçasıdır. Baskı karşısında, olması gereken eğilim kitlelerin ayaklanmaları ve ezilen uluslardaki kitle soykırımı için kendilerine verilen silahları kendi zalimlerine karşı çevirmesidir. Bu eğilimi doğrulayan gelişmeler zaten vardır.

Özetle, emperyalist saldırganlığa, sınıfın sömürüsüne ve ezilmesine ve kitlelerin artan sefaletine karşı isyanla birlikte kitle hareketleri büyüyecektir. Bu tüm emperyalist ülkelerde gerçekleşmektedir.

Üçüncü çelişki: Ara-emperyalist/Interimperialist. Lenin’in öğrettiği gibi, emperyalizm bir değildir, farklı emperyalist ülkeler vardır. Yani, dünyayı kendi aralarında ekonomik, politik ve askeri güç dengesine göre ayıran emperyalist güçler ve süper güçler vardır; ve aralarında her zaman değişen, gizli anlaşmalarla ve çekişmelerle gelişen bir güç dengesi mevcuttur.

Amerika Birleşik Devletleri halen esas hegemonik süper güç durumundadır. 1991’de sosyal-emperyalist SSCB’nin dağılmasıyla, emperyalist Rusya’nın ekonomik ağırlığı azaldı, bu aynı zamanda askeri gücünü de azalttı, ancak atomik bir süper güç karakterini korudu. Buna karşılık, Almanya, İngiltere, Fransa, Japonya, Çin, Avusturya, Hollanda, Avustralya, İsveç, Kanada, İtalya, İspanya, vb gibi diğer emperyalist güçler de bütünüyle baskıcı ülkelerdir. 1990’lardan beri, sosyal-emperyalist SSCB’ye tabi olan, ezilen ülkelerin yeniden paylaşılması için savaşıyorlar. O zamandan beri, Doğu Avrupa’da, Orta Asya’nın eski Sovyet Cumhuriyetlerinde, sözde Genişletilmiş Orta Doğu olarak adlandırılan -Basra Körfezi, Irak, Afganistan, Suriye, Kuzey Afrika’da, bu ülkelerin bölünmesi ve  yeniden dağıtılması için verilen paylaşım mücadelesinin içinde yer almaktadırlar.

Mevcut dünya durumu, Yankee emperyalizminin saldırı savaşını kan ve ateşle geliştirme planıyla; Rusya’dan atomik süper güç statüsünü almak, sosyal-emperyalist Çin’i kontrol altına almak ve ekonomisini dışa açmaya itmek gibi stratejik bir hedefle işaretlenmiştir. Bu amaç için, uygun gördüğü takdirde Rusya için büyük stratejik değere sahip etki alanlarındaki düzeni bozmak ve tüm emperyalist güçlere tehdit olarak ekonomik yaptırımlar uygulamak için Almanya, Fransa, İngiltere vb. gibi diğer emperyalistlerle ittifaklar kurar. Rusya ise, özellikle Ukrayna, Suriye ve İran’daki etki alanlarını korumaya çalışmaktadır.

Emperyalistler, yalnız ya da koalisyon içinde, ezilen bir ülkeye ya da bu Üçüncü Dünya ülkelerinin bazılarına karşı çıktıklarında, o anda sadece temel çelişki değil, aynı zamanda üçüncü çelişki yani emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişki de ifade edilir. Yankee emperyalizmi diğer emperyalist güçlere karşı “böl ve yönet”i kullanır. Emperyalistler, istedikleri zaman kendi anlaşmalarını, kendi uluslararası hukuklarını, saldırmazlık ilkesini ihlal ederler, çünkü yasa başkalarının uyması içindir. Bu nedenle, emperyalistler arasındaki barış ve uyum, “süper-emperyalizm” ve “ultra-emperyalizm” gibi yeni anlatılan eski hikayelerdir, ki bunlar “neo-emperyalizm”, “neo-sömürgecilik”, “neoliberalizm”, “küreselleşme”, “jeopolitika”, vb gibi gerici kavramlarla yayılan, esasen Demokratik Devrim’e ve Ulusal Kurtuluş Mücadelelerine karşı olan ve hem emperyalistlerin hem de revizyonistlerin kullandığı sahte teorilerdir.

Emperyalistlerin en büyük pastayı alma konusundaki anlaşmazlığı mutlaktır ve gizli anlaşmalar görelidir, bu, emperyalist ittifakların koşullu ve geçici karakterini belirler. Bu yüzden “emperyalist bloklardan” söz edemeyiz, bu revizyonizmdir. İkinci derece emperyalist güçler, yeni süper güçler olmak, Yankee emperyalizminin bugün sahip olduğu yeri işgal etmek ve yeni bir dünya savaşı yoluyla zaten paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşımını ve yeni dünya düzenini empoze etmek amacıyla dünya hegemonyası için mücadele ediyorlar. Avrupa Birliği bir blok veya “Avrupa emperyalizmi” değil, ancak Yankee emperyalizmiyle uğraşan Almanya’nın hegemonyası altında Batı Avrupa ülkelerinin ittifakıdır.

Bu mevcut durum, Proleter Dünya Devrimi’nin tüm dönemine karşılık gelen sosyalizm ve kapitalizm arasındaki çelişkinin somutlanması ile ilgili olarak ideolojik ve tarihsel alanda ifade edilir ve geliştirilir.

Gericilik alanından bu çelişki, kendini, sözde “terörizme karşı savaş” yoluyla ulusal kurtuluş savaşlarına yönelen ve düşüşte olan genel karşı-devrimci saldırıda gösteriyor.  Buna karşı, biz, Halk Savaşı ile gelişen Marksist-Leninist-Maoist devrimci karşı saldırı ile başkaldırıyoruz. Devrim cephesinde, sosyalizm ve kapitalizm arasındaki çelişki, şöyle ifade edilir: Sosyalizm, proletaryanın ve dünya halklarının mücadelelerinde; Peru, Hindistan, Türkiye ve Filipinler’de devam eden Halk Savaşlarının mücadelelerinde; Marksist-Leninist-Maoist partilerin ve örgütlerin tartışılmaz propagandası ve büyüyen iki çizgi mücadelesinde, Maoizm’in rehberliği ve Halk Savaşı’nın pratiği altında UKH’yi birleştirmek için bir fikir olarak yaşam bulur.

1962’de Başkan Mao şunları işaret etti: “Bugün itibariyle gelecek 50 ila 100 yıl, dünyadaki sosyal sistemin radikal değişiminde büyük bir dönem olacak; dünyayı sarsan, daha önceki başka hiçbir tarihsel dönemle karşılaştırılamaz bir dönem. Böyle bir çağda yaşarken, formları geçmiştekinden çok farklı özelliklere sahip olacak büyük bir mücadeleyle savaşmaya hazır olmalıyız.

Bütün bunlar, bir yandan, burjuva devletini (ezilen ülkelerde emperyalizmin hizmetinde toprak sahibi-bürokratik devlet) dünya çapında eşitsiz gelişen devrimci durumla yüzleşmek için daha fazla gericileştirmeye iter. Bu durumun pratik karşılığı, farklı ülkelerin özelliklerine göre ya başkanlık mutlakiyeti ya da faşizm biçiminde, yürütmedeki iktidarın mutlak merkezileşmesine doğru ilerleme ve devrimin gelişimine karşı emperyalist saldırganlık savaşlarını ve daha fazla merkezileşmeyi içeren idari yapılanmaların daha fazla tercih edilir hale gelmesidir.

Dünya çapındaki nesnel durum, temel olarak, gericilerin bile zorunlu olarak farkına vardığı, emperyalizm genel krizinin keskinleşmesi olarak gelişir; bu, çöküşün derinleşmesidir. Toplumsal olarak üretilen muazzam zenginlik durmadan büyür, bu zenginliğin özel mülkiyeti, bir avuç emperyalist ve Üçüncü Dünya ülkelerinin büyük burjuvaları ve toprak sahipleri tarafından gerçekleştirilir. Tüm bunların sonucu, emperyalizmin genel ve son krizi içinde daha akut krizler ve daha kısa döngülerle yaşanır; bu, emperyalist devletleri, yeni bir yeniden paylaşım için yağma savaşlarına başlamaya iter.

Bu temelde, devrimci durum tüm dünyada, devrimin koşullarını olgunlaştırarak eşit olmayan bir şekilde gelişir. Başkan Mao’nun 1958’de işaret ettiği gibi, emperyalizm hala hayatta ve Yankee emperyalizmi, tek hegemonik süper güç ve karşı-devrimci dünya jandarması olarak, dünya halklarının başlıca düşmanıdır; hala Afrika, Asya ve Latin Amerika’da olduğu gibi; hâlâ sömürgeleri zorla işgal ediyor, askeri üslerini dünyanın her yerinde kuruyor ve yağma savaşını dayatıyor; kendi ülkesindeki halk kitlelerini ezmeye devam ediyor. Ve bütün bunlar bugün 60 yıl öncesinden bile daha keskin. Fakat, bu durum gittikçe sürdürülemez hale gelmektedir. Er ya da geç Proleter Dünya Devriminin Yeni Büyük Dalgası olarak devam etmekte olan zorlu mücadele ve eşitsiz gelişimden dolayı, dünya nüfusunun %90’ından fazlasının emperyalizme ve gericilerine karşı mücadelelerinin yükselmesi kaçınılmazdır.

 

  1. ULUSLARARASI KOMÜNİST HAREKET

Proleter devrimcilerin temel program ve prensiplerini oluşturan, Uluslararası Komünist Hareketin doğum sertifikası ve köşe taşı olan 1848 Komünist Parti Manifestosu’nun (Marx veya Engels tarafından yazılmış tüm önsöz ve notlar dahil, özellikle 1872’nin önsözü dahil) tam geçerliliğini yeniden teyit ediyoruz. Büyük kurucularımız Marx ve Engels “Tüm ülkelerin proleterleri, birleşin!” büyük çağrı ve sloganını yayınladıklarından beri: bu mücadele sloganı, proletaryanın dünya çapındaki mücadelesine ilham verir ve onu kurtuluş yolunda yönlendirir. Marx ve Engels’in yaktığı devrimin kıvılcımları dünyayı ateşe vererek dünya tarihinin akışını sonsuza dek değiştirmiştir.

Marx şöyle demiştir: “Geçmişin deneyimi bize, farklı ülkelerin işçileri arasında var olması gereken ve onları kurtuluş mücadelelerinde birbirlerini desteklemeye teşvik etmesi gereken kardeşlik bağlarını unutmanın, izole olmuş çabaların olağan yenilgisi ile cezalandırılacağını öğretir.”

Lenin, gerçek proleter enternasyonalizminin: “birincisi, bir ülkedeki proleter mücadelenin çıkarlarının dünya ölçeğindeki proleter mücadelenin çıkarlarına tabi olmasını; ikincisi, burjuvaziye karşı zafere ulaşan ulusun, uluslararası sermayenin devrilmesi için en büyük ulusal fedakârlıkları yapabilecek ve yapmaya niyetli olmasını” gerektirdiğini ortaya koymuştur. Başkan Mao, enternasyonalizmi, “komünizmin ruhudur” diyerek en derin anlamda tanımlamıştır. Yani, Uluslararası Komünist Hareket’in tarihi, dünyadaki komünistlerin değiştirilemez hedefe ulaşmak için uğrunda savaştıkları ve savaşmaya devam ettikleri komünist toplumu yaratma uğruna görkemli bir mücadele sürecidir.

Bu kahramanca mücadelede üç Enternasyonal hayat buldu:

Birinci Enternasyonal veya Uluslararası İşçi Birliği (UİB-IWA-en-), 1864 yılında Marx ve Engels tarafından, anarşistlere, blankistlere ve diğer anlayışlara karşı sıkı bir mücadele içinde proletarya ideolojisinin tekliğini -Marksizm- ortaya koymak için kurulmuştur. Enternasyonal, proletaryanın ve onun devrimci partisinin uluslararası doğası üzerine sağlam ve bilimsel gerçekler üzerinden kurulmuş, proleter devrimin ideolojik temellerini atmıştır. İçine sızan oportünistler tarafından ele geçirilmek üzere etrafı sarıldığında Marx, UİB’in ilkesiz bir birliğe dönüştürülerek katledilmesindense, onu sona erdirmenin daha iyi olacağını savunmuştur.

Marksizm’e dayanan İkinci Enternasyonal, 1889 yılında Engels tarafından kuruldu ve özellikle Avrupa ve Kuzey Amerika’da işçi örgütlerini ve sosyalist partileri büyütmeye hizmet etti. Engels’in ölümünden sonra, Bernstein ve Kaustky’nin revizyonizmi, İkinci Enternasyonal’in liderliğine saldırdı ve İkinci Enternasyonal oportünizmle yozlaştırıldı.  Birinci dünya savaşı sürecinde, emperyalist savaşı ve kendi ülkelerinin burjuvazisini destekleyip, parlamentoda savaş kredilerini onaylayan sosyal hainler, sosyal şovenler haline gelerek, 2. Enternasyonal’in kesin iflasına neden oldular.

Mart 1919’da Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşu, UKH’de solun, Lenin’in ve Bolşevik Partisi’nin büyük liderliği altında, eski düzene uydurulmuş İkinci Enternasyonal’e üye partilerin tüm revizyonizmine ve oportünizmine karşı savaşım içinde gelişen uzun mücadelesinin bir sonucuydu. Lenin, Proleter Dünya Devrimi’ni ve proletarya diktatörlüğünün inşasını gerçekleştirmek için Üçüncü Enternasyonal’i bir savaş makinesi olarak tasarladı ve kurdu. Üçüncü Enternasyonal’in kuruluşu, Uluslararası Komünist Hareketin tarihinde büyük bir atılımdır.

Üçüncü Enternasyonal-Komünist Enternasyonal (KE-CI-en-) veya Komintern, 1943 yılında kendini feshedene kadar, varlığını sürdürdüğü 24 yıl boyunca yedi dünya kongresi yapmıştır. KE, kurucusu ve esas lideri, büyük Lenin’in 1924’te kaybı, SSCB’de sosyalizmin inşasının büyük zorlukları, faşizmin dünyanın çeşitli ülkelerinde özellikle Avrupa’da iktidara gelişi ve İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcıyla temsil edilen karmaşık bir bağlamda varolmuştur.

  1. Enternasyonal Lenin’in ölümü sonrasında Stalin’in liderliğinde dış koşulların ağırlaşan zorluklarının yanısıra hem SSCB’de hem de KE içinde yoğun ideolojik mücadeleye de tanıklık etti; Bolşevik parti içinde sağ ve sol sapmaların temsilcileri Buharin ve Kamenev-Zinovyev kliklerinin yanısıra, Troçki’nin proletarya diktatörlüğünü baltalamak ve KE liderliğini gaspederek yolundan saptırma çabalarına karşı sert iki çizgi mücadeleleri yürüterek bu kesimleri etkisizleştirme çabaları da bu sürecin içinde gerçekleşti.

Bu nedenle, KE özellikle V. ve VI. Kongresi arasındaki dönemde, sağ ve “sol” sapmalar yaşadı, birçok devrimci parti ve süreçlere önemli zarar veren bazı hatalı öneri ve direktifler yayınladı. Yoldaş Stalin, iki çizgi mücadelesini geliştirerek, Komünist Enternasyonal içinde komünistlere liderlik ederek revizyonistlerin KE yönetimini gasp etmelerini önledi, KE liderliğindeki Trostkist ve Zinovievist anlayışları etkisizleştirdi. Yoldaş Stalin’in doğru ve biricik liderliği altında KE, kızıl rengini korudu, Marksizm-Leninizm galip geldi ve revizyonizm başını kaldıramadı.

1935’te VII. Dünya Kongresi’nin düzenlenmesi, o anın koşulları ve KE’nin karşılaştığı zorluklar nedeniyle özellikle önem taşıyordu. Bu önemli kongre, yeni ve güçlü sorunlara zor ve karmaşık bir durumun ortasında yanıt vermek zorundaydı. VII. Kongre, proletarya diktatörlüğünü savunmak ve faşizmin karşı-devrimci taarruzuyla savaşarak proleter devrimi geliştirmek için Anti-faşist Dünya Cephesi’nin taktiklerini oluşturdu.

VII. Kongre, UKH tarihinde ilk kez, uluslararası proletaryayı ve geniş halk kitlelerini aynı bayrak, aynı politika, aynı plan, aynı liderlik altında, savaşan tek bir ordu olarak birleştirmeyi ve Lenin’in ortaya koyduğu Dünya Devrimi için gerçek bir savaş makinası olarak işlev görme görevine göre şekillenmeyi başardı.

VII. Kongre, uluslararası proletaryayı faşizme karşı savaşmak ve Proleter Dünya Devrimi’ni ilerletmek için doğru ve biricik bir politik çizgiyle silahlandıran önemli bir Marksist-Leninist kongreydi. Üçüncü Enternasyonal’in yönetimi altında, yüz milyonlarca kitle sosyalizmi savunmak, faşizme karşı çıkmak ve devrim için büyük bir çelik seli gibi yükseldi. Bu süreçte, Çin Devrimi’nin, dünya genelinde emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadelede güçler dengesini sosyalizm, proletarya ve ezilen halklar lehine değiştirdiği de özellikle vurgulanmalıdır.

Pek çok ülkede meydana gelen sorunlar ve sapmalar esas olarak uygulamadaydı ve asıl sorumluluk, kendi ülkelerinde uluslararası hattın uygulanmasından sorumlu olan Komünist Partilere aitti. Bu deneyimin adil bir değerlendirmesini oluşturmak için Başkan Mao’nun tespitini temel alarak, Marksizm içinde kalanlar ile revizyonizmde dağılanlar ve eski, pratik işlere kendini adayanların ilkelerdeki farklı hataları arasında net bir ayrım çizgisi çekmek gereklidir.

VII. Kongre’nin kararlarının uygulanmasında Başkan Mao önderliğindeki ÇKP doğru bir politik ve pratik hat izlemiş ve başarılı olmuştur. Çin Devrimi, Lenin önderliğinde gerçekleşen Ekim Devrimi (1917) deneyiminin yol göstericiliğinde, Marksizm-Leninizm’in temel ilkeleri üzerinden Cephe politikasını Çin Devrimi’nin ihtiyaçlarında somutlayarak ilerlemiş, somut şartlara indirgenen politik hat sayesinde Japon işgalci faşizmi yenilgiye uğratılmış ve ulusal bağımsızlık gerçekleştirilmiş, devamında da yerel hakim sınıflar ve emperyalist efendileri yenilgiye uğratılarak Yeni Demokratik Devrim ve kesintisiz bir biçimde Sosyalist Devrim’e yönelinmiştir.

Marksizm-Leninizm’in yaratıcı uygulaması ve VII. Kongre tarafından Çin devriminin somut pratiğinde ortaya konan çizgi, ulusal ve uluslararası düzeyde çelişkilerin gelişimine göre birleşik cephenin daha eksiksiz ve kapsamlı bir anlayışının gelişmesine hizmet etti. Bu doğru çizgi, proletaryanın siyasi bağımsızlığı ekseninde, Komünist Parti liderliği altında anti-Japon gerilla ordusunun liderliği ve anti-Japon destek üslerinin koruması, oluşturulan anti-Japon cephesinde birlik ve mücadele yönteminin uygulanması ve Halk Savaşı olarak tanımlanan proletaryanın askeri teorisinin geliştirilmesine başarılı bir biçimde hizmet etti.

Üçüncü Enternasyonal’in önderliğinde, sadece Avrupa’da değil, Asya’da da düzinelerce ülkede komünistler, İspanya İç Savaşı’nda olduğu gibi gerilla savaşı gibi kahramanca silahlı mücadeleler yürüttüler. Bu ülkelerde devrim başarılı olamadı, çünkü Marksizm-Leninizm’e dayalı yeterince olgun ve hazırlıklı Komünist Partiler yoktu. Buna rağmen, tarihin de gösterdiği gibi, mücadeleleri faşizmin yenilgisine katkıda bulundu ve komünistler sınıfın moralinin zedelenmesine izin vermeyen büyük cesaret ve komünist kahramanlığı dünyaya gösterdiler.

İtalya ve Fransa gibi bazı ülkelerde, Komünist Partilerin sağ oportünist konumlanışları nedeniyle, Nazi faşizmine karşı kahramanca silahlı direniş mücadelesi yürüttükten sonra, bu partiler KE yönelimininden ve Marksizm-Leninizm’in temel ilkelerinden uzaklaştılar, liderlikleri burjuvaziye teslim oldu. Demokratik-burjuva rejiminin savunulmasına odaklanarak devrime ihanet ettiler. Böylece, revizyonizmin en uç ve çürümüş biçimine dönüştüler.

Dünya genelinde, yoldaş Stalin’in yönetimi altında, Merkezi SSCB’de temsil edilen proletarya diktatörlüğünün savunması üzerinden geliştirilen Anti-faşist Cephe zekice uygulandı. Faşizm karşıtı savaşın zaferi sosyalizmin ve proletarya diktatörlüğünün faşizme karşı zaferiydi. Aynı zamanda, bu zafer, uluslararası proletaryanın ve dünyanın ezilen halklarının emperyalizm ve dünya gericiliğine karşı zaferi, Marksizm-Leninizm’in revizyonizme karşı zaferiydi ve dünya devriminin  ilerlemesine neden oldu.

Anti-faşist savaşın zaferiyle emperyalist kamp zayıfladı ve proleter devrim güçlendi. Kızıl Ordu’nun görkemli rolü ve direniş savaşları sayesinde devrim, Doğu Avrupa’ya Almanya’nın bir bölümüne kadar yayıldı ve böylece sosyalist kampı genişletti. Özellikle, 1949 yılında Çin devriminin zaferi ile, uluslararası arenada devrim ve karşı-devrim arasındaki güçlerin korelasyonu dünya devrimi lehine Stratejik Denge’ye doğru değişti, güçlü bir sosyalist kamp ortaya çıktı ve sömürge ve yarı-sömürgelerde güçlü ulusal kurtuluş hareketleri ileriye doğru atıldı.

Her ne kadar Komünist Enternasyonal ve Yoldaş Stalin bazı hatalar yapmış olsa da, revizyonizmin yönlendirmesinde olan partilerin sebep olduğu ciddi sapmalar ve ihanetler sorunu Yoldaş Stalin’e SSCB’nin Bolşevik KP’sine ya da Komünist Enternasyonal’e mal edilemez.

UKH’nin ve proleter devrimin göz kamaştırıcı tarihinde, Yoldaş Stalin’in karmaşık ve zor bir durumun ortasında, Lenin’in gerçek proleter enternasyonalizm tanımını sıkıca ve zekice uyguladığını ve bireysel ve ulusal çıkarların bir bütün olarak uluslararası proletaryanın çıkarlarına tabi kılmayı Proleter Dünya Devrimi ve komünizm hedefini savunmayı öne koyduğunu görebiliriz.

1943 yılında, KE kendini feshetti ve esas olarak çağdaş revizyonizmin bölücü ve hain eylemiyle UKH göreceli bir dağılım dönemine girdi. Modern ya da çağdaş revizyonizm, Browder, Tito, Togliatti, Thorez ve esas olarak Kruşçev tarafından ve Kruşçev kliğinin SBKP’nin liderliğini gaspettiği, onu revizyonist partiye dönüştürdüğü ve proletarya diktatörlüğünü yok ettiği, Uluslararası Komünist Hareketi’nin birliğinin temel ilkelerini baltaladığı rezil XX. Kongresi tarafından temsil edilen karşı-devrimci bir akımdı.

İkinci Dünya Savaşı ve Yoldaş Stalin’in ölümünden sonra, komünistlerin dünya çapında birleşme görevi, dünya devriminin yükselen Büyük Liderliği olarak Başkan Mao’nun başında bulunduğu çağdaş revizyonizme karşı şiddetli bir mücadele içinde meydana geldi.

1957 ve 1960’ta Moskova’da komünist ve işçi partilerinin iki uluslararası konferansı düzenlendi. Bu konferansların ifadeleri o dönemde UKH içerisinde gelişen iki çizgi mücadelesine karşılık gelir. SBKP’nin ağırlığının çok büyük olduğu hesaba katıldığında, bu, Başkan Mao ve ÇKP’nin liderliğinde solun geliştirdiği mücadelenin, bir amaçla hareket etmek, lehine çevirmek ve ani yükselmelerden kaçınmak ilkelerini uygulayarak mücadeleyi başarılı bir şekilde ele aldığını gösterir.

1961’de SBKP’nin XXII. Kongresi yapıldı ve modern revizyonizmin konumlanışı sistematize edildi. Çin Komünist Partisi’nin lideri Başkan Mao, “üç barışçıl” ve “iki bütün” içinde sistematize edilen yeni revizyonizmin özünü açığa çıkardı. Kruşçev, Lenin’in devletler arasındaki ilişkileri devlet içindeki ilişkilerden ayıran barış içinde bir arada yaşama tezini çarpıtarak, “barış içinde bir arada yaşamayı” Uluslararası Komünist Hareket’in genel bir çizgisi olarak gündeme getirmiştir. Kruşçev’e göre sorun savaştan kaçınmaktı, çünkü ona göre, atomik silahlar sömürülenleri sömürenlerden ayrımıyordu, bu yüzden insanlar insanoğlunun yok oluşunu önlemek için kardeşlik yapmak zorundaydılar. “Barışçıl geçiş” devrimin artık devrimci şiddete ihtiyacı olmadığını, bir toplumsal sistemin “barışçıl yollarla“, seçimler yoluyla, parlamenter yolla başka bir sisteme dönüşebileceğini belirttiler. “Barışçıl yarış” ile emperyalist sistemi yok etmek için, sosyalist sistemin, emperyalistlere, sosyalist sistemin üstün olduğunu göstermek adına, bir yarış yapması gerektiğini, böylece, emperyalistlerin sosyalizme geçeceğini savundular. “Bütün halkın devleti” revizyonist tezi, devletin sınıf karakterini inkar etmek için tasarlanmıştı ve özellikle proletarya diktatörlüğünün reddini içermekteydi. “Bütün halkın partisi” proletaryanın bir partisi olarak Parti’nin sınıf karakterini reddeden başka bir revizyonist anlayıştı. Böylece Kruşçev, SBKP’nin XXII. Kongresi’nin komünistlerin yeni programı olduğunu savundu ve Komünist Manifesto’yu, burjuva “özgürlük“, “eşitlik” ve “kardeşlik” sloganıyla değiştirdi. Komünist Manifesto komünistlerin programıdır ve onun inkârı Marksizm ile revizyonizm arasındaki mücadeleyi körükler ve keskinleştirir.

Başkan Mao ve ÇKP’nin, çağdaş revizyonizmin tüm yönleriyle ustaca maskesini çıkardığı ve ezdiği “9 Yorum”un yayılmasının ardından, 14 Haziran 1963’te “Çin Mektubu” olarak da bilinen “Uluslararası Komünist Hareketin Genel Çizgisi Hakkında Öneri” yayınlandı. Başkan Mao ve Çin Komünist Partisi önderliğindeki, Büyük Polemik’in ürettiği derin ayrımla, Uluslararası Komünist Hareket, Başkan Mao’nun Büyük Liderliği ve Proleter Dünya Devrimine katkıları çerçevesinde yeniden birleşme sürecini gündeme getirebildi. Başkan Mao bu mücadeleyi, partinin ve devletin önemli aygıtlarını gasp eden ÇKP içindeki sağ oportünist çizgiye karşı mücadeleye eşzamanlı olarak geliştirdi.

Başkan Mao ve ÇKP, bu gibi durumlarda, yeni bir Komünist Enternasyonal’in biçimlenmesinin mümkün olmadığını düşünüyordu, çünkü, Marksizm-Leninizm-Mao-Zedung Düşüncesi, olması gereken ideolojik ve politik temel olarak tanımlanmamıştı. Özellikle Enver Hoca tarafından yönetilen Arnavut İşçi Partisi, Mao Zedung Düşüncesini kabul etmemiş ve sahip olduğu yeni gelişmeyi dikkate almadan yalnızca Marksizm-Leninizm’e dayanan bir enternasyonal istemişti, çünkü, özünde Enver Hoca Mao-Zedung Düşüncesine karşıydı.

Çin’deki Büyük Proleter Kültür Devrimi ile Başkan Mao’nun dünya üzerindeki etkisi giderek artmaktaydı. Diğer taraftan da ÇKP, Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki Liu Siao-chi ve Teng Siao-ping gibi revizyonistlerin yeniden güç kazanmaları ve proletarya diktatörlüğü altında devrimin nasıl sürdürüleceği gibi çok acil sorunlara odaklanmaktaydı. O dönemde Mao Zedung’un düşünceleri henüz ML’in ileriye taşınması olarak yeterince kabul görmemiş olsa da Mao yoldaş, revizyonizme karşı mücadelesi ile proletaryanın büyük öğretmeni olarak tanınmıştır. Bu süreçler aynı zamanda Mao Zedung Düşüncesi’nin Marksizm’in üçüncü aşaması olarak tanınmasını getirecektir.

Eylül 1976’da Başkan Mao ölür ve Çinli revizyonistler, Başkan Mao ve düşüncesine karşı bir karşı-devrimci darbe yaparlar. Böylece Marksistlerin birliği ciddi ve karmaşık sorunlarla yüzyüze kalır. Başkan Mao’nun ölümü ve Deng ve kafadarlarının revizyonist gaspıyla komünistler dünya devriminin merkezinden yoksun kaldılar. Aynı zamanda karşı-devrimciler, pençelerini Başkan Mao’yu ve Marksizm-Leninizm-Mao Zedung Düşüncesinin geçerliliğini inkar etmek için uzatarak, Deng Siao-ping (Çin revizyonizmi), Enver Hoca (Arnavut revizyonizmi) ve Brejnev’in (Rus revizyonizmi) üçlü revizyonist saldırısını başlattılar.

1976 Çin’deki karşı-devrimci darbe, merkezi ve esas olarak devrimin, ideolojisinin, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in, ilkesel olarak Maoizm’in ruhunu parçalamayı amaçlamış ve bu saldırı Yankee emperyalizmi tarafından, genel bir karşı-devrimci saldırı ile birleşerek  UKH’de yeni bir derin dağılma dönemini başlatmıştır.

1980 sonbaharında on üç komünist parti ve örgüt, komünistleri Marksizm-Leninizm etrafında birleşmeye ve Başkan Mao’yu tartışmaya[2] çağırdıkları “Marksist-Leninistlere, İşçilere ve Tüm Ülkelerin Ezilenlerine” adlı bir deklarasyon imzaladılar, ancak bunu yeni bir aşama olarak düşünmeden yaptılar ve bu nedenle, esas olarak ABD Devrimci Komünist Partisi tarafından yürütülen çalışmanın evrensel bir geçerliliği olmadı.

Devrimci Enternasyonal Hareketin (DEH) kurulmasına karar veren II. Konferans 1984’te yapıldı. Kuruluş beyanında,  Marksizm-Leninizm-Mao-Zedung Düşüncesi’nin rehberlik ettiği belirtildi.

DEH, o zamanlar, yeniden birleşme yolunda ileriye doğru bir adım attı, bu nedenle bu deneyimi doğru ve adil bir şekilde değerlendirme gereği duydu. Bunun için, DEH içindeki iki çizgi mücadele sürecini ve her bir tarafın[3] oynadığı rolü analiz etmek gerekir. DEH, her devrimci organizmada olduğu gibi, içindeki iki çizgi mücadelesinin gelişiminde solcu, merkezci ve sağcı çizgileri barındırmıştır.

1980’lerde Başkan Gonzalo’nun Büyük Önderliği altındaki Peru Komünist Partisi (PKP), Uluslararası Komünist Hareket’te, Maoizmi, Marksizmin üçüncü, yeni ve üstün aşaması olarak gören, savunan ve uygulayan ilk partiydi. Başkan Gonzalo’nun Uluslararası Komünist Hareket’e başlıca katkısı, Maoizmi bütünsel ve bilimsel olarak tanımlamak; 17 Mayıs 1980’de başlayan Peru Halk Savaşı’nın başlatılması ve geliştirilmesi ile birlikte onu savunmak ve uygulamaktı. Bu olay, Proleter Dünya Devrimi ve Uluslararası Komünist Hareket için temel/asli önem taşımaktadır, çünkü o, Maoizm ve Halk Savaşı’nın geçerliliğini kanıtlamıştır. DEH’in içinde yer alan PKP’nin eylemi sayesinde 1993 yılında Maoizm, Marksizmin yeni aşaması olarak tanınmaya başladı.

DEH, 1984’teki kuruluşundan 2006’da Prachanda’nın Nepal’deki Halk Savaşı’na ihaneti ve Birleşik Devletlerin DKP’sinin Avakian’ın revizyonist “yeni sentezi”ne maruz kaldığı iddiasıyla tasfiyesine kadar 20 yıldan fazla bir ömre sahipti. Resmi dağılması 2012’de gerçekleşti. Varlığı, Uluslararası Komünist Hareket’teki iki çizgi mücadelesini yansıtıyordu. Devrimciler bu zor mücadelede, Maoizmi dünya devriminin tek emri/komutası ve rehberi olarak dayatma mücadelesini sürdürürken, DEH, Proleter Dünya Devrimi’ne ve komünistlerin yeniden birleşmesi için çabalama görevine hizmet etti.

Ancak 1992’de Başkan Gonzalo’nun tutuklanması ve Peru’daki Halk Savaşı’nın maruz kaldığı -DEH içindeki solun hareketini zayıflatan- darbelerden sonra, bir noktada revizyonist ve kapitülasyoncu Sağ Oportünist Çizgi (SOÇ) ile birleşen ABD’nin DKP’si, sola saldırmak ve ucuz hegemonizminde ilerlemek, Marksizm-Leninizm-Maoizme karşı olan revizyonist sözde “yeni sentez”i, önce gizli biçimde ve daha sonra açıkça yaymak için mevcut karmaşık durumdan yararlandı.

DEH gittikçe daha büyük bir ayrışma yaşamaya başladı. Bu durum, Amerika Birleşik Devletleri’nin Avakianlı DKP’si önderliğinde keskinleşti; Prachanda ile çatışma ve çekişmede ikiye katlandı; DEH’in Yüzyıllık Halk Savaşları İçin (2000) deklarasyonu yayınlandıktan sonra, ikisi de Başkan Gonzalo ve Maoizm’e yönelik saldırılarını artırarak inkâra devam etti ve revizyonizme yöneldiler. Sonraki yıllarda, hem hali hazırdaki sorunlar üzerinden hem de revizyonist şefler/önderler arasındaki hegemonya mücadelesi, sadece DEH’de değil, aynı zamanda tüm UKH düzeyinde keskinleşti ve ayrıca bu DEH’in ideolojik, politik ve örgütsel uyum eksikliğini de göstermekteydi. Son olarak, revizyonist hegemonist çizgidekiler DEH Komitesine getirildi/dayatıldı. Sonuç olarak, DEH olumlu bir rol oynamayı bıraktı ve tasfiye oldu.

Proleter Dünya Devriminin Yeni Büyük Dalgası, Peru, Hindistan, Türkiye ve Filipinler’de süregelen Halk Savaşlarında ve diğer birçok hazırlık aşamasındaki ülkelerde görüldüğünde; ulusal direnişin ve tüm dünyadaki halk direnişinin kahramanca mücadeleleri başladığında; emperyalizmin genel krizi ve batışı muazzam bir şekilde yoğunlaştığında, merkezindeki iki çizgi mücadelesini daha yüksek bir seviyeye yükseltmek; UKH’nin gerekli, adil ve doğru Genel Politik Hattını kurmak ve geliştirmek ve bu Yeni Büyük Dalgayı, birçok ülkedeki Halk Savaşı ile devrimin başlatılması yoluyla teşvik etmek; proletaryanın hegemonyası altındaki anti-emperyalist devrimci hareketin yanı sıra hâlihazırda meydana gelen gelişmeleri arttırmak ivedi ve gereklidir.

Bu nedenle, proleter devrimin tarihsel deneyiminin ve genel olarak proletarya diktatörlüğünün adil ve doğru değerlendirmesine dayanan ideolojik ve politik mücadeleyi, özellikle de Marksizmin üçüncü aşaması Maoizmin uygulama deneyimini sentezleyen değerlendirmeyi derinleştirmek gerekir.

Dünya devriminin komuta ve rehberliğinde Marksizm-Leninizm-Maoizmi, özellikle Maoizmi dayatma mücadelesi uzun, karmaşık ve zordur. Marksizm hiçbir zaman zor bir mücadele olmadan ilerlemedi, ancak Maoizm nihayet Proleter Dünya Devriminin Yeni Büyük Dalgasına önderlik ediyor.

Özellikle, UKH’de maskesi düşürülmüş ve parçalanmış olmasına rağmen, sağın oportünist pozisyonları, merkezciler, tasfiyeciler vb. yoluyla hâlâ etkili olan yeni revizyonizme karşı mücadeleyi derinleştirmeye devam etmek gerekir. O, UKH içindeki temel tehlike olduğu için bir bütün olarak UKH’nin birliğine zarar verir.

  1. Uluslararası Konferansın düzenlenmesi ve Yeni Uluslararası Örgüt’ün kurulması, tarihsel öneme sahiptir ve büyük önem taşımaktadır, bunlar revizyonizme ve tüm oportünizme karşı olduğu kadar, emperyalizmin ve dünya gericiliğinin karşı-devrimci saldırısına karşı uluslararası proletaryanın zaferidir. ICM’deki dağılmayı yeniden birleştirmek ve bunun üstesinden gelmek için büyük bir adım atıldı ve Komünist Enternasyonal’in yeniden yapılandırılması için mücadelenin yeni bir aşaması düzenlendi, Maoizm’in komutası ve rehberliği altında, halihazırda devam edenlere eklenecek yeni bir Halk Savaşı ile damgalanacak yeni bir aşama açılıyor/başlıyor.

 

  1. AŞAĞIDAKİ TEMEL İLKELER ÜZERİNDEN KENDİMİZİ TANIMLAMAKTAYIZ

* Çelişki, sonsuz maddenin durmaksızın dönüşümünün yegâne temel yasasıdır;

* Tarihi kitleler yazar ve isyan etmek haktır;

* Sınıf mücadelesi, proletarya diktatörlüğü ve proleter enternasyonalizmi;

* Marksizm-Leninizm-Maoizm’in evrensel gerçeğini, her ülkedeki devrimin somut uygulamasıyla/pratiğiyle bütünleştirmek;

* Bağımsızlığı, kendi kaderini tayin hakkını ve kendi kendini idame ettirmeyi sıkı bir şekilde uygulaması için Marksist-Leninist-Maoist Komünist Partinin gerekliliği;

* Emperyalizm, revizyonizm ve gericilikle hedefi şaşırmadan ve acımasızca mücadele etmek;

* Halk Savaşı ile gücü ele geçir ve savun;

* Partinin askerileştirilmesi ve devrimin üç ayağının eşmerkezli inşası;

* Parti gelişiminin itici gücü olarak iki çizgi mücadelesi;

* Sürekli ideolojik dönüşüm ve siyaseti her zaman eyleme dökmek;

* Halklara ve Proleter Dünya Devrimine hizmet edin;

* Mutlak özveri ve adil-doğru çalışma tarzı;

* Akıma karşı koyun. /Mevcut olana karşı koyun.

 

  1. Birleşik Uluslararası Maoist Konferans, UKH komünistlerinin yeniden birleşmesi için temel ve boyun eğmez bir yürüyüştür; Marksizm-Leninizm-Maoizm’in ve yenilmez Halk Savaşı’nın kızıl bayraklarını yükselten bir savaş makinesidir!

 

BİRLEŞİK ULUSLARARASI MAOİST KONFERANSI KOORDİNASYON KOMİTESİ

 

 

TKP/ML’nin Deklarasyona Yönelik Değerlendirmesini Linkten okuyabilirsiniz

TKP/ML’nin, “Birleşik Uluslararası Maoist Konferans (UMIC) Deklarasyonu”na Yönelik Değerlendirmesi

 

 

COMMENTS