Militana öğütler : Güvenlik Sorunu ve Çalışmalarımızda Gözönünde Tutulacak Hususlar…

HomeTürkçe

Militana öğütler : Güvenlik Sorunu ve Çalışmalarımızda Gözönünde Tutulacak Hususlar…

İllegal temelde örgütlenen devrimci ve Komünist parti / örgütler için güvenlik ve düşmandan korunma hayati derecede önemlidir. Devrimci militanların v

Gülsuyu Mahallesinde TKP/ML TİKKO Militanlarından eylem
İşçi Köylü Kurtuluşu yeni sayısı çıktı…
Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Fransa’da Anıldı!

İllegal temelde örgütlenen devrimci ve Komünist parti / örgütler için güvenlik ve düşmandan korunma hayati derecede önemlidir. Devrimci militanların ve örgütlü çalışma yürüten  Komünist Kadroların devrimci çalışmalarında dikkat etmesi gereken hususlara ilişkin, TKP/ML nin kendi deneyimlerinden ve uluslararası devrimci faaliyetlerden öğrenerek, devrimci uyanıklığı artırmaya yönelik olarak, kendi tarihinden dersler olarak özetlediği güvenlik meselesine yönelik bu çalışmasını , devrimci yeraltı çalışmasına daha sıkı sarılmanın elzem olduğu bu süreçte, genç militanlara devrimci çalışmalarında katkısı olacağı düşüncesiyle güncelleyerek yayınlıyoruz.   ( İşçi Köylü Kurtuluşu )

______________________________________________________________________________________________________________
Partimizin güvenliği sorunu, kökenleri ve çözüm yolları :

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorunu  yakıcı bir haldedir.

Peki şimdi ne yapacağız? Bu gerçeği yok mu sayacağız yoksa varlığını kabul mü edeceğiz? Çözmeye mi çalışacağız, yoksa çözümsüzlüğün teorilerini mi yapacağız? Sorunu kendi dışımızda mı arayacağız ! yoksa Partimizin bütünlüklü bir sorunu olarak mı kavrayacağız? Çözme adına kaba, yüzeysel değerlendirmelerle mi yetineceğiz, yoksa sorunun tüm kökenlerini mi açığa çıkarmaya çalışacağız? Sorunun salt görünen yanlarıyla mı uğraşacağız yoksa kökenindeki ideolojik-politik-örgütsel sorunları mı aydınlatacağız? Sorunun kökenlerini açığa çıkarma iddiasındayken tek yanlılığa mı düşeceğiz, yoksa tüm kökenleri mi açığa çıkaracağız? Ve tüm bunları güvenlik olsun diye mi yapacağız, yoksa ulaştığımız sonuçları tüm gücümüzle uygulamaya mı çalışağız?

Partimizin güvenlik sorununu sağlıklı bir biçimde ele almamız ve yararlı sonuçlara ulaşabilmemiz için öncelikle şu belirlemelerin altını çizmeliyiz:

Partimizin güvenlik sorununu yok sayanlar, küçümseyenler Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Çözümsüzlüğün teorilerini yapanlar, Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Sorunu hep kendi dışında arayanlar, Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Kaba ve yüzeysel değerlendirmelerle yetinenler Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Sorunun salt görünen yanları ile ilgilenenler, Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Tek yanlılığa düşenler, Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Sorunun kökenlerini rastgele sıralayanlar, Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Sorunu salt güvenlik olsun diye tartışanlar, Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkıda bulunamazlar.

Bu denli can alıcı bir soruna böylesine yanlış yaklaşımlar, özellikle de sorunu kendi dışında arayan, kaba ve yüzeysel değerlendirmelerle yetinen, sorunun salt görünen yanları ile ilgilenen, tek yanlılığa düşen, sorunun kökenlerini rastgele sıralayan ve tüm eleştiri ve yakınmalarına karşın en kaba hataları, en tehlikeli ilkesizlikleri yapmayı sürdürerek sorunu salt gevezelik olsun diye tartıştığını açığa seren tavır ve yaklaşımlar halen yaygın bir biçimde kendini duyurmaktadır. Sorunun ideolojik-politik-örgütsel kökenlerini hiç sorgulamayan ya da salt bir yönünü görüp bunun dışındakileri göremeyen, aramayan, hatta salt “falan-filan şöyle şöyle yaptığından bunlar oldu oluyor” teşhislerini koyan hiçbir yaklaşım Partimizin güvenlik sorununu çözemez, yalnızca daha da ağırlaştırır.

Eğer Partimizin güvenlik sorununu sağlıklı bir biçimde ele almak ve yararlı sonuçlara ulaşmak istiyorsak, eğer Partimizin güvenlik sorununun çözümüne katkımızın olmasını istiyorsak; sorunun varlığını tüm ciddiyetimizle kabul etmek, sorunu çözmeyi hedeflemek, sorunu Partimizin bütünlüklü bir sorunu olarak kavramak, sorunun ideolojik-politik-örgütsel tüm kökenlerini aydınlatmak, bunlar arasındaki esas-tali ayrımını gözetmek ve ulaşacağımız sonuçları tüm gücümüzle pratiğe uygulamak zorundayız. Ancak ve ancak böylesi bir yaklaşım bu can alıcı sorunumuzu çözmeye hizmet edecektir.

Yenilen darbeleri salt “görünür ve somut nedenlere”, “teknik kuralların ihmaline” bağlamayla yetinerek ideolojik-politik-örgütsel kökenlerine yönelmeyi ihmal edersek yine sağlıklı bir yaklaşım göstermiş olmayız.

“Bunu hak etmedik”, “Bu bize reva olmamalıydı” diye ağlayacak mıyız? Sorunu salt Parti örgütüne ya da bizde daha sık görülen bir sapmayla salt Parti önderliğine bağlayıp bütünlüklü bir sorgulamadan yan mı çizeceğiz? Salt “görünür ve somut nedenlerle” yetinip ideolojik-politik-örgütsel kökenleri açığa çıkarmayı red mi edeceğiz? Bizler MLM’ye bağlı kalmak istiyorsak bunların hiç birini yapmamalıyız, kötü öğretmenden doğru dersler çıkartarak öğrenmemiz gerektiği açıktır. Bizler soruna gerçek materyalistler gibi yaklaşıp böylesine önemli ve sık karşılaşılan bir olgunun Parti açısından bütünlüklü ideolojik-politik-örgütsel kökenleri olduğunu kavrayarak, sorunu bu kavrayışla ele almalıyız ki idealizmin şekillendiği revizyonistlerden farkımız açığa çıkabilsin.

Sorunu daha sağlıklı tartışmak için ele almamız gereken birkaç nokta:

a- Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorununa hangi anlayışla yaklaşmalıyız?

Partimiz TKP/ML, emperyalizmin uşağı komprador burjuvazi ve büyük toprak ağalarının faşist diktatörlüğünü yıkarak Demokratik Halk İktidarı’nı, sosyalizmi ve nihai olarak da komünizmi yaratmayı hedeflemektedir. Kökünü kazımak için mücadeleye atıldığımız sömürücü sistemin sahipleri doğaldır ki bizim kökümüzü kazımak için ellerinden geleni ardlarına koymayacaklardır. Ama bu olgu onların sonlarının gelmesine engel değildir olamaz. Çünkü emperyalistler ve uşakları dünya halkları karşısında bir avuçturlar, sistemleri kaçınılmaz bir biçimde derin ve köklü ekonomik-siyasi krizler üretmekte, çürümektedir, kendi aralarında derin çekişmeler yaşamakta, durmaksızın boğuşmaktadırlar. Tarihin en devrimci sınıfı olan proletaryanın ideolojisi ışığında şekillenen bilimsel MLM teorinin sahiplenicileri olan KP’ler dünyanın ezilen, sömürülen, katledilen milyonlarını ayağa kaldıracak potansiyele sahiptirler ve bu potansiyeli gereğince kullanıp ezilen milyonları ayağa kaldırdıklarında bunun karşısında durabilecek hiçbir güç yoktur. İşte bu yüzdendir ki Başkan Mao, bizlere düşmanı stratejik olarak küçümsememizi öğütler. Emperyalizm ve uşakları kağıttan kaplandır ve bugünkü tüm olanaklarına karşın gerçekte zayıf ve yok olmaya mahkumdurlar.

Genelde kapitalist-emperyalist sisteme, özelde yaşadığımız topraklardaki komprador burjuvazi ve büyük toprak ağalarına, bu egemen azınlığın yönetim aygıtı olan faşist TC’ye karşı yürüttüğümüz mücadelede güçlerin dengesi stratejik olarak böyle olmasına karşın bugünkü aşamadaki dengeler daha farklıdır. Genelde tüm dünya gericiliği, özelde ise faşist TC her türden karşı-devrimci örgütlenmeleri, orduları, polisleri, gizli istihbarat örgütleri, kontr-gerillaları, “sivil”-faşist güçleri vb ile bize, tüm dünya komünistlerine, devrimcilerine, ulusal kurtuluşçularına ve halklarına karşı iktidarlarını korumak için; muazzam olanakları, en azgın saldırıları, en ciddi yöntemleri kullanarak kesintisiz bir savaş yürütmektedir. Emperyalistler ve onların uşakları, dünya halklarını vahşice sömürmeleri sayesinde elde ettikleri muazzam zenginliklerini korumaları ve büyütmeleri için kullandıkları iktidarlarını korumak amacıyla her türlü örgütlenmeye gitmekten, sınırsız kaynaklar ayırmaktan, halklara yönelik en azgın şiddeti uygulamaktan asla çekinmezler ve çekinmemişlerdir. Çünkü onlar sınıf çıkarlarının, güçlü ve zayıf yanlarının bilincindedirler. Binlerce yıldır süren sınıf mücadelesinde tüm gerici iktidar ve sınıfların deneyim ve birikimlerine vakıflardır. Bunlardan gereken dersleri çıkarmış ve kendi deneyim ve birikimleri ile onları kat kat zenginleştirmişlerdir.

Emperyalistlerin ve uşaklarının bu konumlarına karşın Partimiz sayısal olarak dar, olanaklar anlamında çok sınırlı bir konumdadır. Halkımızın nicel olarak henüz çok az bir bölümüyle bütünleşmiştir. Her alandaki güç karşılaştırmasında bugün bizden yüzbinlerce, hatta milyonlarca kat güçlü bir durumdadır. Bu olgu bir gerçektir, ancak geçicidir, nesnel koşullar zıttına çevrilmesine uygundur. Bunu gerçekleştirmek için bizler yine Başkan Mao’ya kulak vermeli ve düşmanı taktik olarak önemsemeli, ciddiye almalıyız.

Bu nedenledir ki Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğinin ne olduğunu doğru tarzda kavrayabilmemiz için ilk önce “düşmanı stratejik olarak küçümseme, taktik olarak önemseme” anlayışını içselleştirmemiz gerekmektedir. Eğer ki biz düşmanı stratejik olarak büyütürsek düşmanı yenebileceğimizi yadsırız, yürüttüğümüz mücadeleyi unuturuz, sonu olmayan, yenilgiye mahkum bir mücadele olarak algılar, pratiğimizi de buna uygun, yenilgiye mahkum bir pratik olarak düzenleriz. Eğer ki biz düşmanı taktik olarak küçümsersek, düşman karşısında gereken önlemlerin alınmadığı bir mücadele yürütür ve yenilgiye mahkum oluruz. Yani “düşmanı stratejik olarak küçümseme, taktik olarak önemseme” anlayışını içselleştirmemenin sonucu mutlak ve mutlak olarak yenilgidir.

“Düşmanı stratejik olarak küçümseme, taktik olarak önemseme” anlayışını içselleştirmek; proletaryanın, dünya halklarının ve KP’nin tarihsel rollerini, büyük güçlerini, zaferin mutlak olduğunu tamamen kavramak ve bilince çıkarmak demektir.

Kapitalist-emperyalist sistemin yok olmaya mahkum olduğunu, emperyalistlerin ve uşaklarının kağıttan kaplan olduğunu tamamen kavramak ve bilince çıkarmak demektir.

Sınıf mücadelesinin bir ölüm-kalım savaşı olduğunu, acımasız, müsamahasız, insafsız, kesintisiz, sert, zorluklarla dolu, kanlı, can bedeli, “su uyur düşman uyumaz” bir mücadele olduğunu tamamen kavramak ve bilince çıkarmak demektir.

Bugünkü koşullarda düşmanla aramızdaki güç dengesizliklerini, dengesizliklerin getirdiği dezavantajları ve bu dezavantajları aşmak için bilinçli ve yoğun bir emeğin harcanması gerektiğini tamamen kavramak ve bilince çıkarmak demektir.

Bu saydığımız olgu ve gerçekleri doğru bir tarzda kavramadan Parti’nin düşman karşısındaki güvenliği sorununu da doğru bir tarzda kavramak mümkün değildir.

b- Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğinden ne anlamalıyız?

Eğer biz, “Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğinden ne anlamalıyız” sorusuna doğru yanıtı arıyorsak, sorunu ele almaya şuradan başlamalıyız: Partimizin düşman karşısında güvenliğe niye ihtiyacı var? Salt güvenlik için mi, güven gereği nedeniyle mi güvenlik istiyoruz? Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği; kimsenin burnunun kanamaması, kimsenin düşmanın eline geçmemesi, hiçbir zaman, hiçbir alanda kesintiye uğramaması değildir. Böylesi bir kavrayış ne düşmanı, ne sınıf mücadelesini, ne de Parti’yi doğru bir tarzda anlamaktır. Sınıf mücadelesinde bu saydıklarımızın hiçbirinin mümkün olmadığı gün gibi açıktır. Bu mücadelede çok ağır bedeller ödenecek, nice yoldaş düşmanının eline geçecek, Parti’nin nice hücresi, alanı darbelenecek, nice değerimiz yitirilecek, nice yoldaşımız şehit düşecek, faaliyet nice alanda kesintiye uğrayacaktır. Ve tüm bunlar Partimiz büyüdükçe, savaşı yükselttikçe, kitleselleştikçe katlanarak büyüyecektir. Tüm bunlar uzun uzun ispatına gerek olmayan, sınıf mücadelesinin her coğrafyasında defalarca yaşanan kurallarıdır.

Bizim Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorununa yaklaşımımız ne güvenlik için güvenlik yaklaşımı olabilir ne de kimsenin burnunun kanamaması için güvenlik yaklaşımı. Bizim güvenlik sorunundan ilk anlamamız gereken; devrime ulaşabilmesi için Partimizin korunması olmalıdır. Partimizin varlık nedeni, var oluş amacı devrim olduğuna göre bununla çelişen, buna hizmet etmeyen, bunu sakatlayan, engelleyen bir güvenlik anlayışımız da olamaz/olmamalıdır. Parti’yi korumak, hedeften sapmış bir örgütü ve mücadeleyi yaratmak değildir, hedefe götürecek olan örgütü, mücadeleyi yaratmak ve korumaktır.

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorununa, devrime ulaşmak için Partimizin korunması anlayışından hareketle yaklaştığımızda Partimizin güvenliği sorununun devrim yapma hedefiyle, bunun diğer gerekleriyle kopmaz bir bağ içinde olduğunu görürüz. Devrime ulaşacak bir Parti, doğru bir ideolojik-politik-örgütsel hattı uygulayan, kitlelerle bütünleşmiş, sınıf mücadelesine önderlik eden bir Parti olmak zorundadır. Partimizin devrime ulaşması için sahip olması gereken nitelikler bunlardır. Ama bunlar yalnız devrime ulaşmak için mi gereklidir? Şöyle bir düşünelim; bir partinin düşman saldırıları karşısında korunmak için nelere ihtiyacı var? İdeolojik-politik hattı doğru olmayan bir partinin düşman saldırılarını esasta boşa çıkarması mümkün mü? Kadro politikası, çalışma tarzı, disiplin anlayışı, kurumsallaşması, uzmanlaşması vb. yani örgütsel hattı yanlış olan bir partinin esasta düşman saldırılarını boşa çıkarması mümkün mü? Kitlelerle bütünleşmemiş suda balık olmamış bir partinin düşman saldırılarını esasta boşa çıkarması mümkün mü? Bu soruların tümünün yanıtı HAYIR’dır. Bu gerçekler bizi şu sonuca ulaştırır: Partimizin düşman saldırıları karşısında güvenliği sorunundan anlamamız gereken; devrime ulaşabilecek partinin yaratılması, korunmasıdır ve bu partinin düşman saldırıları karşısında korunmak ve bu saldırıları boşa çıkarmak için yapması gerekenler, devrime ulaşması için yapması gerekenlerdir. Doğru bir ideolojik-politik-örgütsel hattı uygulamak, kitlelerle bütünleşmek ve sınıf mücadelesine önderlik etmek. Böylesi bir partiye düşman ne denli saldırırsa saldırsın, darbelerse darbelesin devrime ulaşmasını engelleyemez. İdeolojik-politik-örgütsel olarak doğru bir hattı uygulayan, kitlelerle bütünleşmiş, sınıf mücadelesine önderlik eden bir partiyi hiçbir polisiye önlem durduramaz, engelleyemez. Görülüyor ki Partimizin devrim yapması için gerekenlerle güvenliği için yapması gerekenler bir ve aynıdır. Güvenlik için ne yapmalıyızı devrim için ne yapmalıyızdan koparmak asla mümkün değildir ve olamaz.

Elbette ki güvenliğin birçok ilke ve kuralı vardır. Ama bu ilke ve kuralları, üzerinde yükseldikleri özden koparırsak ya da yanlış bir özle doldurursak, yani güvenlik için uyulması gereken ilke ve kuralları doğru bir ideolojik-politik-örgütsel hattı uygulamak, kitlelerle bütünleşmek ve sınıf mücadelesine önderlik etmek anlayışından, devrime hizmet etme anlayışından kopuk sihirli formüller olarak ele alma ya da bu anlayışlarla çelişen yanlış anlayışlarla doldurma, doğru bir ideolojik-politik-örgütsel hattan kopma, kitlelerden kopma, sınıf mücadelesinden kopma anlayışlarıyla yanlış ilke ve kurallar yaratma yoluna girersek hem devrim mücadelesine hem de Partimizin güvenliğine zarar veririz. Bu nedenlerle Partimiz güvenliği için var olan ilke ve kuralların özlerini görmek ve kavramak mutlak bir zorunluluktur.

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği, salt mevcudu koruma da değildir ve olamaz. Böyle bir yaklaşımla devrim yapılmayacağı gibi, mevcut da kavranamaz ya da kavranan mevcudun niteliği KP olmaktan çıkar. Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği anlayışı, sınıf mücadelesindeki görevlerini yerine getirmesinin gereklerinin korunmasıdır. Salt bir’i korumak değil, bir’i, on’u yüz yapacak mekanizmaların korunması, sürekliliğin sağlanmasıdır. Kaçınılmaz olarak verilecek kayıpların hızla ve kat kat fazlasıyla karşılanacağı mekanizmaların yaratılması ve korunmasıdır.

Legal kurumlarda faaliyet yürüten yoldaşlarımız sayıları az ya da çok, her zaman olacaktır. Legal, yarı-legal, illegal kitle faaliyeti yürüten yoldaşlarımız her zaman olacaktır. Böylesi örgütlenmeler ihtiyaçtır, zorunludur. Bu faaliyetlerin içindeki yoldaşların düşmanca bilinmesi, izlenmesi, engellenmesi, katledilmesi her zaman olasıdır. Biz bunların olmaması için her önlemimizi en üst boyutlarda mutlaka almalıyız. Ama yine de bu olasılıkları sıfırlamak sınıf mücadelesinde mümkün değildir. Bunun dışında her türlü eylemlilikte (barışçıl, silahlı, legal, illegal, kitlesel, dar) düşmanın eline geçme olasılığı, katledilme olasılığı her zaman olacaktır. Dolayısıyla kitle faaliyeti ve her türden eylemlilik varoldukça (ki bunların varolmaması bir KP açısından mümkün değildir) düşmanın eline geçme, katledilme olasılığı hep olacaktır. Tüm bunların ötesinde düşman sahip olduğu ve sürekli geliştirdiği bir dizi örgütlenme yöntemle Partimize yönelik planlı, hedefli bir çalışmaya girecek ve bu çalışmasının çeşitli hata ve eksiklerimizle birleşmesi sonucu (biz her zaman hatalara düşmemek, eksiklerimizi kapatmak için tüm bilinç ve emeğimizle çalışmalıyız, ama şunu da bilmeliyiz ki, hiçbir hatanın ve eksikliğin olmadığı bir ortam hiçbir zaman mümkün olamaz) Partimizin önderliğine ve diğer temel örgütlenmelerine darbeler vuracaktır. Bunların tümü mümkündür. Ama bunların hiçbiri eğer ki biz doğru bir ideolojik-politik-örgütsel hattı uygular, kitlelerle bütünleşir ve sınıf mücadelesine önderlik edersek, bizi yolumuzdan alıkoyamaz. Eğer ki bir’in yerine on’u, yüz’ü koyacak mekanizmaları yaratırsak ve bunların gerekliliğini sağlarsak (ki bu mekanizmaları yaratmamız ve sürekliliğini sağlamamız tamamen ve yalnızca bu saydığımız görevleri yerine getirmemize bağlıdır, bunlardan farklı ya da kopuk değildir) düşmanın hiçbir saldırısı, bazen sarsılsak da, gerilesek de, zayıflasak da zaferimizi engelleyemez.

Sonuç olarak özetlersek; Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğinden anlamamız gereken; Partimizin devrime ulaşabilmesi için korunmasıdır. Ve Partimizin devrime ulaşabilmesi için yapması gerekenlerle güvenliği için yapması gerekenler bir ve aynıdır. İdeolojik-politik-örgütsel olarak doğru bir hattı uygulamak, kitlelerle bütünleşmek ve sınıf mücadelesine önderlik etmek. Ancak böyle bir parti devrime ulaşabilir ve ancak böyle bir parti kaçınılmaz olarak doğacak kayıplarını en aza indirebilir ve kat kat fazlasıyla karşılayabilir, güvenliğini gerçek anlamda güvence altına alabilir. Partimizin güvenliği için uyulması gereken ilke ve kurallar sihirli formüller olmadıkları gibi (sınıf mücadelesinin hiçbir sorununda sihirli formüller yoktur) üzerinde yükseldikleri özden, yani devrime ulaşma hedefinden, ideolojik-politik-örgütsel olarak doğru bir hattı uygulama, kitlelerle bütünleşme ve sınıf mücadelesine önderlik etmekten koparılamazlar, karşı karşıya konamazlar.

Özetin özeti, sonucu ise şudur; Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğinin temeli, altın kuralı, olmazsa olmazı; ideolojik-politik-örgütsel olarak doğru bir hattı uygulamak, kitlelerle bütünleşmek ve sınıf mücadelesine önderlik etmektir. Bu söylediğimizin farklı bir ifadesi de şudur, Partimizi ideolojik-politik-örgütsel olarak doğru bir hattı uygulama, kitlelerle bütünleşme ve sınıf mücadelesine önderlik etme yönelimine sokmadığımız sürece, düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorununu da çözüm yönelimine sokamayız. Ancak ve ancak bu kavrayış benimsenerek Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorunu doğru bir tarzda ele alınabilir ve çözülebilir. Bunun dışındaki her ele alış yanlıştır, zararlıdır.

Partimiz tarih sahnesine çıktığı günden beri, faşist TC’nin amansız saldırıları ile karşı karşıya kalmıştır.

– Düşman saldırılarının hedefi nedir?

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorununu “düşmanın hedefi nedir” sorusunu hesaba katmadan, bu sorunun üzerinden atlayarak ele almaya kalkışmak, sorunun önemli bir yanını karanlıkta bırakacak, bu durum da sorunu gereğince kavramamıza ve çözmemize ket vuracak, engel olacaktır. Madem ki düşmana karşı güvenliği tartışıyoruz, irdeliyoruz, öyleyse ancak “düşmanın hedefi nedir, neyi nasıl yapmaya çalışıyor?” sorularını aydınlattığımızda kendi yapmamız gerekenleri de doğru bir biçimde belirleyebiliriz. Düşmanı tanımayan, hesaba katmayan, kollamayan bir savunma, koruma kör bir savunma ve koruma olacaktır. Kör bir savunma ve koruma ise başarılı olamayacağı gibi düşmanın sokmak istediği rotaya girmesi de kaçınılmazdır.

Düşmanın asıl hedefi, gönlünde yatan asıl aslan, elbette ki Partimizi yeryüzünden silmektir. Ama bu mümkün mü? Bunun mümkün olmadığını, kendince “yasadışı örgütlerin kökünü kazımak” iddiasıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesine karşın, diğer birçok devrimci örgüt gibi Partimizin de varlığını koruması ve yeniden toparlanma yönelimine girmesiyle 1990’lardan itibaren düşman da tamamen kavramıştır. 1990’lar aynı zamanda dünya çapında güçlü bir tasfiyecilik dalgasının yükseldiği, emperyalizmin ideolojik saldırıları karşısında birçok devrimci-silahlı örgütün yasalcılık ve reformizme savruldukları yıllar oldu. İşte bu iki olgu emperyalizmin uşağı egemen azınlığın, devrimci örgütlere yönelik yeni bir politikaya yönelmelerini gündeme getirdi. Bu politika, fiili saldırıların, kökleri halkın ta bağrında olduğu için kazınamayacağı anlaşılan devrimci örgütlerin illegal örgütlenmeden ve silahlı mücadeleden reformizme ve yasalcılığa savrulmaları için, ideolojik bombardımanlarla eşgüdümlü ve yeni bir yönelimle yürütülmesi idi. Fiili saldırıların yeni yönelimi, her açık bulduğu yerde kitlesel operasyonlara girişmek yerine, önceki bölümde vurguladığımız yeni olanaklar ve çalışma tarzıyla, daha uzun vadeli, sabırlı ve planlı bir çalışma yürüterek doğrudan devrimci örgütlerin merkezlerine ve temel örgütlenmelerine darbeler vurmak biçimindedir. Düşman böylelikle hedefi daraltmakta, bitiremeyeceğini anladığı tabanı birer devrim okulu olan cezaevlerine kendi eliyle koymak yerine bu taban üzerinden adım adım merkezlere ulaşmayı tercih etmektedir. Aynı zamanda doğrudan infazlar ve “kayıp” politikalarına uygun bir biçimde başvurarak silahlı mücadeleden uzak durun mesajını vermektedir. Tüm bunlar, düşmanın devrimci örgütleri fiili saldırılarla bitiremeyeceğini anlamasıyla girdiği ideolojik olarak ehlileştirmek, bunu sağlayamadığı koşullarda merkezi önderlikleri darbeleyerek örgütsel kaos, karamsarlık ortamında bir kısır-döngüye hapsederek içten içe eritmek politikasının pratiğe dökülmüş halidir. Düşmanın bu politikalarının da etkisiyle reformizme ve yasalcılığa savrulmalar yoğunlaşırken, özellikle hemen tüm devrimci-silahlı örgütlerde kuşatılmış durumdadır.

Düşmanın Partimize yönelik saldırılarındaki hedefi bu genel yönelimin bir parçasıdır. Düşman merkezi darbelerle Partimizin ayakları üzerine dikilmesini engellemek, örgütsel kaos, güvensizlik, umutsuzluk, karamsarlık ortamında içten içe eritmek hedefini güderken daha da ötesinde kadroların imhasına gitmiyor.

Birçok yoldaş, kadrolarımızın niye çatışmadan düşman eline geçtiğini soruyor. Düşman, Partimizin silahlı mücadeleden uzaklaşması, düşmana yönelik misillemelere girişmemesi, kininin sönmesi, militan ruhunun körelmesi hedefiyle Partimizin istikrarlı, süreklileşmiş bir silahlı mücadele hattını oturtamadığını da göz önünde tutarak böylesi bir taktiği uygulamaktadır. Kısa sürelerde salıvererek yönelimimizin belirsiz olduğu dönemlerde değil, Parti çizgisi doğrultusunda bir yönelime girildiği/girileceği işaretlerini aldığı dönemlerde fiili saldırılara yönelerek, Partimizi ideolojik olarak teslim almaya, silahlı mücadeleden kopuk, statükocu, özde reformist bir hatta sürüklemeye çalışmaktadır.

Bizim başlıca öğretmenlerimizden biri de düşmandır. Düşmanın bu hedefi bize neleri yapmamamız, neleri ise yapmamız gerektiğini göstermektedir. Bizim yapmamız gereken silahlı mücadele, gerilla savaşı, Halk Savaşı hattında ısrardır ve bunu sözde bırakmamak, pratiğimizde de somutlamaktır. Ve bizim yapmamız gereken düşmanın fiili ve ideolojik saldırılarını boşa çıkaracak ideolojik-politik-örgütsel şekillenmeyi yaratmaktır. Bunun dışındaki her yönelim, silahlı mücadeleden yan çizmeye, örgütsel kaos, güvensizlik, umutsuzluk, karamsarlık yaratmaya, düşmanın fiili ve ideolojik saldırılarına gözlerimizi kapatmaya hizmet edecek her adım bilinçsizce ya da “iyi niyet”le gündeme getirilmiş olsa dahi Partimizin düşmanın istediği rotaya girmesine hizmet etmekten başka bir anlamı olmayacak, başka bir sonuç vermeyecektir.

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğini sağlamak için uyulması gereken ilke ve kurallar :

 

Buraya kadarki bölümlerde Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği sorununun nasıl kavranması gerektiğini, sorunun ideolojik-politik-örgütsel köklerini ve çözüm yollarını ortaya koymaya çalıştık. Uyulması gereken ilke ve kuralların yararlı olabilmesi, amaçlarına ulaşabilmesi, gereğince içselleştirilmesi ve uygulanabilmesi için ortaya konulmaya çalışılan bu bütünlüklü değerlendirmelerin kavranılması, bilince çıkarılması zorunludur. Bu sağlanmadıkça ne ilkelerin, kuralların içselleştirilmesi mümkün olabilir ne de gereğince uygulanması.

Emperyalistlerin ve faşist TC’nin Partimize yönelik amansız bir mücadele içinde olduğu açıktır. Partimiz bu amansız saldırıları püskürtüp varlığını sürdürmek daha da ötesinde savaşını yükselterek, kitlelerle bütünleşerek, örgütlülüğünü genişleterek, her cephede mücadelenin niteliğini sürekli ileriye taşıyarak devrime ulaşmak zorundadır. Partinin amaç ve hedeflerini, düşmanın niteliğini, sınıf mücadelesini, yani kim olduğumuzu, ne yapmaya çalıştığımızı, düşmanı ve içinde bulunduğumuz koşulları doğru bir tarzda sorguladığımızda, kavradığımızda göreceğiz ki Partimizin varlığını koruması basit, kolay ya da kendi kendine sağlanabilecek bir olgu değildir. Derinlikli bir bilinci ve yoğun bir emeği gereksinmektedir. Partimizin düşman karşısındaki güvenliği sorununda derinlikli bir bilince ulaşmaya çalışmayan, yoğun bir emek harcamayan tüm pratiklerin kaynağı Partiyi, düşmanı ve sınıf mücadelesini doğru ve yeterli kavramamadır.

Sınıf mücadelesinde hiçbir olgu, varoluşunun gerekleri oluşmadan ya da oluşturulmadan ortaya çıkmaz. Metafiziği, idealizmi değil de diyalektik materyalizmi benimsiyorsak, bu bizim açımızdan doğruluğu tartışılmaz bir gerçektir. Öyleyse bizler bir amaca ulaşmak istiyorsak, bu amacın gereklerini keşfetmek ve bunları oluşturmak zorundayız. Ulaşılmak istenen amacın gereklerini keşfetmek, bu amacın kendine özgü yasalarını (ilke ve kurallarını) keşfetmek demektir. Nelerin yapılmasının, gerçekleştirilmesinin zorunlu olduğunu keşfetmek demektir. Eğer ki bizim amacımız Partimizin düşman saldırıları karşısında güvenliğini sağlamaksa ve bunun kendi kendine sağlanamayacağını, bunu sağlayacak olanın yalnızca biz olduğumuzu, bunun derinlikli bir bilinç ve yoğun bir emek gereksindirdiğini ve bu amacın gereklerini keşfetmek ve yerine getirmek zorunda olduğumuzu kavrıyorsak, o zaman bu gerekleri içselleştirmek ve uygulamak zorunda olduğumuz açıktır.

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliğinin sağlanması amacınının gerekleri, düşmanın örgütselliğimiz, faaliyetimiz, görevlerimiz, planlarımız, ilişkilerimiz, olanaklarımız vb. hakkında bilgi sahibi olmasının ve Partimize darbeler vurmasının önlenmesine hizmet eden ilke ve kuralların keşfi, içselleştirilmesi ve uygulanmasıdır.

Partimiz bu sorun özgülünde gerek uluslararası gerek yaşadığımız topraklara özgü, gerek dolaylı gerekse de doğrudan yaşadığı deneyimlerin ışığında , bedeli kanla, canla, zulümlere, zindanlara göğüs gererek ödenmiş çok değerli dersler çıkararak; Partimizin düşman saldırları karşısındaki güvenliğini sağlamak için uyulması zorunlu ilke ve kuralları belirlemiştir ve her yeni koşulda belirlemektedir. Bu ilke ve kurallara Partimizin varlığını koruması ve hedeflerine ulaşabilmesi için uyulması zorunludur, mutlaktır. Bu zorunluluk yerine getirilmedikçe Parti’ye zarar vermek ve düşmanın ekmeğine yağ sürmek kaçınılmazdır.

 

Düşmanı sürekli izleyelim, Parti içinde kolektif bir sorgulama ve denetim oturtalım

Partimiz güvenlik sorununa özgü ilke ve kurallarını düşman saldırılarına karşı korunmak amacıyla oluşturmuştur. Bu nedenledir ki; bu ilke ve kuralları içselleştirmenin ve geliştirmenin ilk koşulu; düşmanın hedefleri, olanakları, taktikleri ve çalışma tarzı üzerine tüm komiteler kafa yormalı, inceleme-araştırma yapmalı, doğrudan ve dolaylı tüm deneyimler titizlikle incelenmelidir. Bunun da ötesinde her komite, düşmanın kendi faaliyet alanındaki özel hedefleri, olanakları, taktikleri ve çalışma tarzı üzerinde de titizlikle durmalıdır. Çünkü bunlar, her bölge ve alan içinde farklılıklar göstermektedir. Bizler düşmanın genel ve özel hedeflerini, olanaklarını, taktiklerini ve çalışma tarzını esasta aydınlatabildiğimizde bunlara karşı doğru önlemleri de üretebiliriz. Aksi takdirde tanımadığımız, somutlayamadığımız bir düşman karşısında körce bir mücadeleden kurtulamayız.

Partimizin düşman saldırıları karşısındaki güvenliği, bütünlüklü bir sorundur. Hem sorunun tüm boyut ve düzeyle görülebilmesi hem de doğru yerde ve zamanda doğru önlemlerin alınabilmesi için; tüm yoldaşların ilke ve kurallara uyup uymadığının, düşmanın yönelim ve hareket tarzının hücre ve komitelerde sürekli bir biçimde titizlikle incelenmesi, sorgulanması ve üste iletilmesi zorunludur. Ancak böylesi bir anlayış ve pratikle, Partimizin zaafları ve düşmanın yönelimleri doğru bir biçimde ve hızla öğrenilerek gerekli önlemler geliştirilebilir. Bu nedenlerle her yoldaş, organ üyelerini ve altlarını; ilke ve kurallara uyup uymadıkları noktasında sürekli sorgulamalı, denetlemelidir. Her organ toplantısında güvenlik sorununu mutlaka ele almalı, toplantılar arası dönemde sorumlu bulundukları alanda yapılan ilke ve kuralsızlıklar ile düşmanın hareket tarzı kapsamlıca irdelenmelidir. Düşmanın her türlü girişimlerinden (takip, dinleme, sızma, operasyon vb) tüm organ üyeleri ve üst hızla haberdar edilmelidir.

Partimiz, ancak düşmanın hareket tarzını sürekli inceleyip sorguladığı ve kendini, örgütlülüğünü sürekli denetleyip düzelttiği bir çalışmayla, düşman saldırıları karşısındaki güvenliğini sağlayacak ilke ve kuralları doğru bir tarzda uygulayabilir ve geliştirebilir.

Randevular sorunu: Randevular Parti çalışmalarımızda önemli bir yer oluşturur. Yasadışı bir teşkilatın politik çalışmalarında fonksiyonerleri arasındaki iletişimi, bağı gerçekleştirmesi randevularla olur. Bu yolla kurulan iletişim, örgütsel pratik çalışmanın temelini oluşturur. Randevularla gerçekleşen bu bağların güvenliği ve sağlam oluşu örgütsel güvenliğin de temelidir. Dolayısıyla örgütün güvenliğindeki ciddiyetimizin ve titizliğimizin ölçütü randevular konusundaki yaklaşımımızdır. İlkeli yaklaşım; örgüte bağlılığımızın, sahiplenişimizin, ilkesizce ve sorumsuzca tutumumuz; örgüte yabancılaştığımızın göstergesidir.

Düşmanın Partimize ulaşması daha çok ve ekseri randevularımızı denetim altına almasıyla gerçekleşmektedir. Takip yoluyla bir randevuya götürülen düşman, hem oradaki ilişkiye hem de bu randevuyu yapan yoldaşların farklı ilişkilerine kolaylıkla ulaşabilmektedir. Bu durum fark edilip önlemi alınana kadar da örgüte ait bir çok ilişki ağı, üstler, üsler, imkanlar vb. deşifre olabilmekte ve düşmanın denetimine girebilmektedir. Bir kişinin yediği bir takip, diğer yoldaşlara da bulaşmasının davetiyesidir. Randevuda yapılan amatörce hata ve davranışlar ve buluşma anlarındaki olağandışı, dikkat çekici davranışların yarattığı anlık takipler, sorumsuzca yüksek sesle yapılan konuşmalar takibe neden teşkil edebilmektedir. Anlık şüphe ve dikkat çekici davranışlardan kapılan “serseri takip”e takılmamak için buluşma anında doğal davranışlar, sessiz konuşmalar gerekli olandır. Anlık bir hatamızın Parti’ye ciddi zararlar verebileceği unutulmamalı, gerekli özen ve sorumluluk gösterilmelidir. Unutulmamalıdır ki, düşman bizim randevular yoluyla ilişki kurduğumuzu ve örgüte ulaşmanın, ciddi darbeler vurabilmenin yolunun buradan geçtiğinin bilincindedir. Düşman bu bilinçle iyi bir tarzda donanmış binlerce deneyimli adamını ve olanağını seferber etmekten çekinmemektedir. Düşman her gün yüzlerce devrimcinin yüzlerce randevuda çalışma prensipleri gereği görüştüklerini bildiğinden bu buluşmaları, buluşma yerlerini ortaya çıkarmayı, ortaya çıkardığı izleri takip ederek geliştirmeyi, üst seviyelere ulaştırana kadar ve kendince “olgunlaştığı”nı düşündüğü aşamaya kadar bu takiplerini devam ettirmeyi anlayış olarak benimsiyor ve bu anlayışına uygun da hareket etmektedir. Zaman zaman belli kadroları elinden kaçırma pahasına da olsa, bu yöntemini uygulamayı kendisi açısından daha yararlı ve faydalı görmektedir. Düşman açısından bireyin tek başına fazlaca önemi olmayabilmektedir. Onun için önemli olan örgütün kurum ve işleyişini ortaya çıkarmak ve örgüte ciddi darbeler indirmektir. Genel anlayış olarak bunu benimsemekte ve pratikte de buna uygun davranmaktadır. Yüzlerce militanın her gün örgütsel iletişim için birbirleriyle randevularda görüştükleri ve bu ilişkinin gizliliği gereği bu buluşmaların sokak, cadde vb. yerlerde gerçekleştiğini düşman iyi bilmektedir. Çalışma tarzımızı bilen düşman, onun açığa çıkartılması için teknik olanaklardan da yararlanarak karşımızda iyi bir tarzda konumlanmıştır. Onun bu konumlanışını boşa çıkarmak bizim için elzem olandır. Randevularda dikkat edilmesi gereken bir kaç noktaya değinelim:

Randevu yerleri: Randevu yapılacak yerler titizlikle seçilmeli, düşmanın denetiminin olmadığı, merkezlerden uzak ve tenha yerler tercih edilmelidir. Merkezi duraklar, kavşaklar, terminaller, iskeleler, garlar, kalabalık cadde ve alışveriş merkezleri vb. yerler kesinlikle kullanılmamalı, buraların düşman tarafından sürekli kontrol altında bulundurulduğu unutulmamalıdır. Ayrıca kapalı mekanlarda randevu yapılmamalı, eğer oturulacaksa görüşmeyi gerçekleştirdikten ve güvenlikten emin olduktan sonra uygun yerler seçilmelidir. Ve o mekana oturulmalıdır.

Randevu yerine gitmeden önce uzaktan kontrol çekilerek bakılmalı, dikkat çekici bir durum sözkonusuysa randevu yerini iyi bir şekilde kontrol etmeli, şüpheli olduğu durumlarda randevu yerine gidilmemeli, oradan uygun bir şekilde uzaklaşma çabasına girişilmelidir. Randevu yeri uzaktan gözetildikten sonra, şüphe ve dikkat çekici bir durum yoksa randevu noktasına tam zamanında gidilmeli, ne önceden ne de gecikmeyle gitmemek gerekir. Erken gelmekten veya gecikmekten kaynaklanan beklemeler, randevu yerlerinde gereğinden çok atılan turlar düşmanın ya da çevredeki bir işbirlikçinin dikkatini çekebilir. Böylelikle buluşmanın güvenliği sabote olmakta, düşmana açık duruma gelebilmektedir.

Buluşma biçimleri olarak açık alanda (durak, herhangi bir noktada) beklemeli randevular yerine, uzun ve tenha sokaklarda karşılıklı yürüyerek karşılaşma biçimi tercih edilmelidir. Böylelikle randevuya gelen bireylerin birbirini karşılıklı olarak denetleme, peşlerinde dikkat çekici ve şüphe uyandırıcı bir durum söz konusuysa bunu fark etme şansları olur. Randevu yerine gelen bireyler, karşılaşma için yürüdükleri anda uzaktan birbirlerini tanıdıklarına dair hiçbir davranış ve harekette bulunmamalıdır. Aynı noktaya geldikleri ana kadar bireyler, çevreyi yoğun bir şekilde taramalı, dikkat çekici, kuşkulu en küçük bulguları değerlendirebilmeli, şüpheli bir durum sözkonusuysa buluşma noktasında ya göz işaretiyle ya da daha önceden bireyler arasında belirlenen basit bir şifre hareketiyle şüpheli durumun olduğu sinyalini karşı tarafa vermeli ve bu yüzden buluşma gerçekleştirilmeyerek transit geçilmelidir. Her yoldaşın kendi çevresini sürekli sorumlu bir tarzda kontrol etmesi Parti’ye karşı sorumluluğun da bir ifadesidir. Buluşma yerinde görüşen yoldaşların hemen merhabalaşıp kucaklaşmaları veya yan yana gelmeleri doğru değildir. Doğrusu birbirlerini gördükten sonra bir süre hiç temas kurmadan yürümeleri ve randevu yerinden epey uzaklaşıldıktan sonra tehna ve uygun bir noktada temasa geçmeleridir. Bu yöntem sayesinde hem düşman bir kez daha denetlenmiş olacak, hem de randevu yeri gerek duyulduğunda bir süre daha kullanılabilecektir. Çünkü buluşma o noktada gerçekleşmediğinden hiç kimsenin dikkatini çekmesi ve şüphe uyandırması sözkonusu olmayacaktır. Önemli bir nokta da randevularda görüştüğümüz çevrenin durumuna göre dikkat çekmeyecek şekilde, uyum sağlayacak biçimde giyim ve kuşamımıza dikkat etmektir. Şu genel bir prensip olmalıdır: Giysilerimiz cırtlak, belirgin renk tonlarından oluşmamalıdır. Çünkü üstümüzdeki giysi takip yenildiği durumda belirgin bir şekilde bizi ele verebilmektedir. Unutmayalım ki, dikkati çeken renk ve giysiler ve ilginç tip ve kıyafetlerle takip atlatmak oldukça zordur. Bunun yanında malzeme ve örgütsel mahiyette taşıma yaparken dikkat çekici ve biçimsiz paketler kullanmamaya özen göstermek gerekir. Günlük alışverişlerde kullanılan türden çanta, poşet ve ambalajlar kullanılmalıdır. Buluşma noktasında devretme işlemi aleni bir biçimde yapılmamalıdır. Bu işlem ya çok tenha bir mekanda ya da aynı taşıta binme, taşıtta devretme ya da bir bakkala, bir alışveriş mekanına girerek doğal bir biçimde çanta diğer taşıyıcıya devredilerek yapılmalıdır.

Randevular mutlaka bir ihtiyaç üzerine olmalı, gereksiz ve boş randevular yapılmamalıdır. Randevuda amaçlanan görev gerçekleştirildikten sonra derhal ayrılınmalı, gereksiz ve boş uzatmalar olmamalıdır. Buluşan kişilerin tekrar görüşmeleri gerekliyse eğer ya ortak yer tespit edilmeli, aranılacak gün ve saat söylenmeli ya da bir sonraki randevu o buluşmada net bir şekilde belirlenerek ayrılınmalıdır. Bir sonraki görüşme gerektiği halde, bu sorun önemsizmiş gibi son ana bırakılmakta, tam ayrılırken ayak üstü ya gelişi güzel konuşulup yeni bir yer belirlenmekte ya da kolaycılığa kaçılarak tekrar aynı mekanda buluşma kararlaştırılabilmektedir. Bu kendiliğindenci bir diyalog ve amatörce yapılmakta, yeni bir randevu bu yaklaşımla riske atılmaktadır. Bu ciddi bir olumsuzluk ve örgüt güvenliğini tehlikeye atan bir davranıştır. Buluşmanın görevleri yerine getirildikten sonra eğer tekrar görüşmek zorunlu ise yeni buluşma yerinin de sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi işleminin de o buluşma görevlerinin arasında yer aldığı ciddiyeti ve bilinciyle olaya yaklaşılmalı, buluşma randevularımıza gereken özen gösterilmelidir.

Buluşma yerlerinde ve görüşme sürecindeki davranışlarımız doğal ve çevremizdeki insanlar gibi olmalı, gizemli, heyecanlı bir görünüm asla sergilenmemelidir. Çevrede dikkat çekici, şüphe uyandırıcı bir belirlemede bulunsak bile iradi olarak kendimizi, soğukkanlılığımızı kontrol edebilmeli, paniklemeye, aşırı heyecana kapılınmamalı, paniğin ve aşırı heyecanın paratoner gibi dikkatleri üzerimize çekeceğini ve kendimizi ele vereceğimizi unutmamalıyız.

Randevulara gereksiz insanlar götürülmemeli ve randevu asgari sayıyla yapılmalıdır. Bu hem güvenlik noktasında riski arttıracak, hem de gereksiz deşifrasyonlara ve laçkalıklara neden olacaktır. Randevularımızın hal hatır sorma derekesine düşmesine müsade etmemeliyiz. Sırf A yoldaşı özledim, ben de gelip kendisini bir göreyim düşüncelerine prim verilmemeli, her randevunun bir görevi gerçekleştirmek için verildiği ve bunun için yapılması gerektiği, bunun dışındaki gereksiz buluşmaların yoldaşları ve örgütü riske sokabileceği akıldan çıkarılmamalıdır. Randevu yerine başka bir yoldaşı görev gereği götürmek gerekiyorsa da nokta yerine kesinlikle tek tek gidilmeli, buluşma sağlandıktan sonra düşmanın denetimi olmadığı kesinlik kazandıktan sonra diğer yoldaşın yanına getirilmelidir. Bu konuda Parti olarak gereken özeni göstermiyoruz, bir şey olmaz boş vermişliği ile randevulara, buluşma noktasına ikili-üçlü gitmekte sakınca görmüyoruz. Bu basit kuralı ihlal etmemizin sonucu olarak defalarca kayıp almamıza rağmen, bu konuda hala duyarlı davranmayışımız affedilecek bir davranış değildir.

Başkalarının kullandığı randevu yerleri, hatta bölgeleri kesinlikle kullanılmamalı ve her ilişki için ayrı yerler, bölgeler tespit edilmelidir. En çok sıkıntı çektiğimiz konulardan biri de budur. Bir yoldaşın aynı yerde birçok yoldaşla görüştüğüne ve daha farklı bir çok yoldaşın da aynı yeri defalarca kullandığına bir çok kez tanık olduk. Kafa tembelliği ve üretimsizlik bir randevu yerinin tespitinde bile kendini göstermektedir. Aynı yerin defalarca ve fazla kişiyle kullanılması, örgüt güvenliğini de zaafiyete ve operasyonlara, takiplere yol açmaktadır. Temelinde küçük-burjuva kolaycılığı ve ciddiyetsizlik yatan bu ilkesizlik basite alınarak, önemsenmeyerek yanlış bile bile tekrar edilmektedir. Çalışma tarzımızı ve alışkanlıklarımızı yakından bilen düşman, bu zaaflarımızdan rahatlıkla faydalanabilmektedir. Sık kulanılan bölgeleri denetim altına alarak, Parti’ye kolayca ulaşması mümkün olmaktadır. Sorunu ilke olarak görmek ve bu ilkenin çiğnenmesine karşı öncelikle kendi benliğimizde kendimize karşı acımasız olmak zorundayız. Partimizin her militanı yaratıcı, üretken olmak, yaşamında yenilikçi olmak, eskiyi, eski alışkanlıkları devam ettirmeyi yerinde saymak olarak algılayan kafa yapısına sahip olmak zorundadır. Ve yaşamında yüzlerce güvenlik önlemini kendi yaratıcılığıyla keşfetmesi ve uygulaması zorunludur. Düşmana karşı savaş yürüten militanın, kendisinin düşman karşısındaki konumlanışını, düşmanın bir fiske darbesiyle kendisini ve yarattığı örgütlenmeleri alt edebilişini ciddiyetle sorgulaması ve bunun üstesinden nasıl gelebileceğini kavraması gerekli olandır. Bunu yapmayan, kolaycı davranan ve alışkanlıklarını dönüştürmeyenler, kendini tekrar etmenin ötesinde yaratıcı ve üretici olmayanlar örgüte en fazla kötülüğü yapıyorlar demektir.

Randevu yerlerini ve zamanlarını buluşacak insanlar dışında kimse bilmemelidir. “Şu saatte, şununla, şurada görüşeceğim” şeklinde açıklamalar katiyetle olmamalıdır. Yoldaşımıza güven, ilkesiz davranmamızı hiçbir koşulda getirmez, getirmemelidir. Kişiyi ilgilendirmeyen bilgileri kişiye yüklemek, ona iyilik yapmak değildir. Ona ve örgüte bu davranışımızla zarar verdiğimiz akıldan çıkarılmamalıdır. Bu yüzden hiçbir yoldaşa gitmeyeceği bir randevu söylenemez. Söylendiği durumda bu yapılan boş gevezeliğin sonucunda bireyin yakalanması durumunda gelebilecek zararlara davetiye çıkarmış olunmaktadır.

Birkaç yoldaşın buluştuğu görüşmede yeni bir randevu yapılırken yeni yapılan randevuya, eğer diğer yoldaşlar gelmeyecekse ve bilmeleri gerekmiyorsa kesinlikle onların yanında randevu yapılmamalıdır. Çünkü olası bir yakalanma durumunda üçüncü şahıs kişiler, yani randevuya gelmeyenler bir yanıyla zan altında olacaklardır. Çünkü randevuyu bilmektedirler ve randevuda yakalanma olmuştur. Bu türlü gereksiz durumlardan kurtulmak için de randevuyu yoldaşlar sadece kendilerinin duyacağı bir tarzda yapmak zorundadırlar. Eğer randevu yapılırken üçüncü şahıslar işitmişlerse yoldaşlar, randevu yapanları uyarmalı ve randevu kesinlikle değiştirilmelidir.

Kuşkulu yerlerde ve şaibeli, kontrolde olduğu düşünülen şahıslarla yapılan zorunlu randevularda mutlak temiz ve düşmanca tanınmayan yoldaşlarca randevu yeri denetlendikten ve risk asgariye indirgendikten sonra buluşulmalıdır. Yaratıcı olunduğunda bunun birçok yöntemi ve aracı bulunacaktır. Böylesi önemli görüşmelerde mutlaka üçüncü bir yoldaş uzaktan, hatta imkan varsa silahlı güvenlik alınarak beklenilmeli ve görüşme Partimizin denetimi altında, inisiyatifimizde yapılmalıdır. Eğer kuşkulandığımız kişi bizi farklı bir noktaya doğru çekmek istiyorsa biz tamamen tersi noktaya çekmeli ve özellikle rahat hareket edeceğimiz alanı seçmeliyiz.

Randevuya hastalık, kaza, çok olağanüstü istisnai gelişmeler (takip, yakalanma, operasyon, örgüt açısından çok daha önemli bir görevin verilmesi vb) dışında gitmemek suçtur. Sıkça randevularını karıştıran, unutan, bu konuda duyarlı ve sorumlu davranmayan yoldaşların ideolojik olarak da sarsıntılarının bir göstergesi olabildiğinden Parti bu tür durumlarda bunu yaşayan yoldaşları sorgulamalı, nedenini, neye tekabül ettiğini bilince çıkartmalıdır. Olayı basite alıp geçiştirmek kesinlikle doğru değildir. Unutan yoldaşlar gerektiğinde kendilerinin anlayacağı şekilde şifreli not alabilirler. Bunu yapmayıp da sık sık benzer gerekçelerle randevu kaçırdığını iddia eden yoldaşlar soruşturmaya tabi tutulmalıdır. Çünkü yaşadığımız deneyler, tecrübeler bize göstermiştir ki, bu tür yoldaşların bir çoğu ideolojik sarsıntılarının bir sonucu olarak, mücadeledeki kayıtsızlıklarının, şevksizliklerinin, duyarsızlıklarının bir ürünü olarak pratikte bunu yaşamakta ve bu yaşantının bir aşamasında ele geçtiklerinde genellikle olumsuz tavır takınmışlardır.

Randevularımız asıl ve yedek şeklinde ayrıştırılmalı, her randevunun mümkün mertebe (bağ koptuğunda kısa sürede tekrar kurma şansı yoksa kesinlikle) yedeği yapılmalıdır. Asıl gidilmesi gerekenin birinci randevu olduğu akıldan çıkarılmamalı, “nasıl olsa yedeği var, ona giderim” küçük-burjuva kolaycılığı ve rahatlığına bizleri sürüklememelidir. Kaçırılan, gidilmeyen her randevu sonrasında hemen uygun yöntemlerle Parti’ye haber ulaştırılmalı, güvende olduğu ve randevuya gelemediğinin gerekçesi iletilmelidir. Randvuya gitmeyen ve randevuya gidemediğini iletemeyen yoldaşın yakalanmış olduğu bilinciyle hareket etmek zorundayız. Bu konuda da gevşekliğe ve hantallığa düşülmemeli, nasıl olsa yine randevuyu kaçırmış olabilir rehavetine kapılınmamalıdır. Çalışma tarzımızda ilkelerimizi uyguladığımızda bu türlü durumlarda otomatikman güvenlik önlemleri ilkelerini devreye soktuğumuzdan kayıplarımızı asgariye indirgeme şansına sahip oluruz.

İlke olarak görülmesi ve hiçbir şart altında ihlal edilmemesi gereken bir durum da takip altında olduğuna dair en ufak bir kuşku dahi duysa, kesinlikle randevuya gidilmemelidir. Böyle bir durumda randevuya gitmenin hiçbir gerekçesi ve mazereti olamaz. Takip altında olduğu endişesini yaşayan yoldaş, öncelikle, takibi netleştirmeye çaba sarf etmeli ve takibi atlatmaya uğraşmalıdır. Eğer takibi atlattığına dair bir netlik sağlayamamışsa, hiçbir örgütsel ilişkiye ve üs vb. noktalara kesinlikle uğramamalıdır. Uzun süre takibi atlatma çabasına girişmeli, gerekiyorsa şehir dışına yolculuklar yapılmalı ve fazlaca örgüte zarar verilmeyeceğini düşündüğümüz bir noktaya gelip, düşmandan bir süre gizlenme yöntemi izlenebilir. Sürekli takip altında olduğumuzu ve düşmanın denetiminin dışına çıkamadığımızı düşünüyorsak, örgütle tüm ilişkilerimizi kesmeli ve uygun bir yolla örgüte haber ulaştırarak geçici bir süre uygun bir yerde gizleneceğinin haberi ulaştırılmalıdır. Takip altında olan veya randevuya gitmeden önce takipte olduğu şüphesini yaşayan yoldaşın randevuya gitmesi bağışlanamaz bir suçtur. Randevular ve takipler konusunda ilkeli ve duyarlı olmak zorundayız. Düşmanın bize karşı konumlanışı ve verdiğimiz açıklardan yararlanarak bizi darbelemesi, önemli ölçüde örgütsel zaaflarımızın ve ilkeli çalışma tarzımızdan ödünler vermemizin bir sonucudur. Sınıf savaşımına atılan her bilinçli militanın yürüttüğü mücadelenin gerçekliğine uygun davranması zorunlu olandır. Kimi hatalarımızı telafi etme şansını bile düşman bize tanımamaktadır. O, verdiğimiz açıkları iyi kullanarak vahşice saldırmakta, kendi cephesinden savaşı kendi kurallarına göre oynamaktadır. Bizlere düşen görev de kendi ilke ve kurallarımıza göre savaşımımızı sürdürmektir. Basit gibi görünen kimi alışkanlık ve hatalarımızın, düşmanı küçümsemenin, yaptığımız işin sorumluluğu ve bilincinde olmamanın bize faturası pahalıya ödetilmektedir.

Randevulara özel bir araçla kesinlikle gidilmemelidir. Böyle bir araç varsa randevu yerinin çok çok uzağında bırakılmalı ve kontrollü bir biçimde yürüyerek buluşma yerine gidilmelidir. Aynı durum kitle ulaşım araçları için de geçerlidir. Randevuya giderken birkaç taşıt değiştirilmeli, bilinçli olarak ters ve uzak yönlere binip tekrar geri dönüş yapılmalı ve randevunun uzağında (birkaç durak uzağında) inilmeli, yürüyerek kontrollü bir şekilde randevu yerine gidilmelidir. Aynı gün başka randevularımız var ise bu randevuların yakın ve aynı bölgelerde olmamasına özellikle önem verilmelidir. Çünkü bir randevu yerine gelen takip aynı mıntıkada olduğundan diğer yoldaşlara da çok rahatlıkla ulaşacak ve örgütün güvenliğini tehlikeye sokacaktır. İki randevu arasındaki zaman kendimizi kontrol etmek için yeterli bir süreyi almak zorundadır. Böyle davranılmadığında randevuya yetişme telaşıyla denetim yeterince yapılmayacak ve bir sonraki randevuya düşman götürülmüş olunacaktır. Bu davranış düşmanın işini kolaylaştıran ve düşmanın ekmeğine yağ süren bir davranıştır. Her yoldaş zorunlu olmadıkça günde üç randevudan fazla randevuya kesinlikle gitmemeli ve yapmamalıdır. Yönetici yoldaşlar bu prensibe uygun davranmalı ve altlarını da buna uygun davranmaya zorlamalıdır. Her randevu arasında en az iki-üç saatlik, hatta daha fazla süre mutlaka olmalıdır. Çünkü randevuda alınan herhangi bir paketin bir yere bırakılması için zamanımız olabilmelidir. Yoksa sabahtan alınan paket akşama kadar elimizde randevudan randevuya dolanılırsa ve doğan bir olumsuzlukta “ne yapayım, o gün randevularım peş peşeydi, işlerim yoğundu”… mazeretleri bizleri hiçbir şekilde haklı çıkartamaz. Bir kadronun, yaratıcı bir militanın yapması gereken; koşulları denetim altına alabilmesi, işlerinin yoğunluğunu iradi olarak düzenleyebilmesi ve üstesinden gelebilmesidir. Duyarlı ve yaratıcı olunduğunda ve ilkeli davranıldığında güvenli yol ve yöntemler zenginleştirilebilir. Her yoldaş buna kafa yormak ve pratiğinde ilkeleri bir yandan uygularken, bir yandan da zenginleştirmek zorundadır. Parti sorumluluğu bunu emrediyor.

Telefon kullanımı ve teknik ileteşim: Telefon, telsiz, fax gibi cihazların günlük yaşamdaki yaygınlığı ve geniş kitlelerce kullanımı örgütsel haberleşme ve iletişimimizde daha esnek ve hareketli duruma gelmemizde önemli avantajlar getirmektedir. Yeraltı çalışması yürüten bir partinin teknolojinin sunduğu bu olanaklardan devrim davası yararına faydalanmaması düşünülemez. Ne var ki bunların üzerinde sınıf düşmanlarımızın yoğun bir denetimi sözkonusudur. Teknik takip dedikleri bu denetim sonucunda örgütsel iletişimimizi dinleme, konuştuğumuz birçok sorun hakkında bilgi sahibi olma ve yeni ilişki ağlarını açığa çıkartarak Partiye ciddi darbeler vurma olanaklarına düşman teknik sayesinde sahip olabilmektedir. Özellikle son yıllarda uğradığımız operasyonların telefon bağlantılı olanları bizi ciddi olarak düşündürmelidir. Parti çalışmalarını daha verimli kılmak için kullanılması gereken ve kullanılan bu türden araçların, tersine ciddi kayıplara neden olduğunu gördük. Sorunun özü bu araçların kullanımında değil, mesele bu kullanımın yanlış ve ilkesizce oluşundadır. Sorunun esas olarak burada yattığını düşünüyoruz. Kimi yoldaşlar, küçük-burjuvazinin kolaycı, sağ, menşevik tutumlarının göstergesi olarak telefonu, tekniği gelişi güzel kullanmakta, birçok işini bunun üzerinden “kolayca” halletme yoluna gidebilmektedir. Öyle ki kimi yoldaşlar ceplerinde neredeyse rehber taşımakta, telefonu gelişigüzel kullanmakta, hal hatır sorma, “geyik muhabbetleri”, telefonlar üzerinden dostluk, ahbaplık geliştirme ve sürdürme şeklinde sakat anlayışlarla hareket etmektedirler. Bilindiği ve düşman tarafından dinlendiği bilinen telefonları sırf bu duygularla aramak, söyleşilerde bulunmak, bireyin duygularını, popülistliğini tatmin edebilir, fakat örgütsel güvenliği bunların da riske attığı bilinmeli ve bu türden küçük-burjuva duygu ve alışkanlıklardan arınılmalıdır.

Telefon kullanırken şunları unutmayalım: Düşmanın teknolojik imkanları gelişkindir ve tüm telefonları dinleyebilme şansları var. Ev telefonlarını, ankesörleri, araç telefonlarını ve cep telefonlarını istedikleri an dinleyebiliyorlar. Deşifre olan ev, işyeri vb telefonlar sürekli dinleniyor. Bunların kayıtları yapılıyor, ayrıca deşifre olan telefonun aradığı numara anında tespit ediliyor. Yine ayrıca tarama yöntemi denilen bir yöntemle bilgisayara belli sözcükler kodlanarak, bilgisayar aracılığıyla tarama yapılıyor. Alan alan yapılan bu tarama esnasında kodlanan sözcüğü yakalayan bilgisayar, anında dinlemeye kilitleniyor ve telefonu kaydetmeye başlıyor ve görüşme yapan numaraları tespit ediyor. Örneğin parti, devrim, ordu, konferans, darbe, tasfiye vb. bu sözcüklere ve yüzlerce benzerine programlanan bilgisayar otomatikman devreye sözcüğü duyduğunda girebiliyor. Dinlenen bir telefonun nereden aradığı anında, nokta olarak tespit ediliyor.

Yurtdışı telefonlarını düşman çok rahatlıkla kontrol altına alabiliyor. Teknolojik olarak bu noktadaki donanımı çok fazladır. Partimizin bugüne kadar kullandığı kontak telefonlarının esasta düşmanın denetiminde ve bilgisinde olduğu bilinciyle hareket etmek zorundayız. Örgütün nabzını telefonları dinleyerek elinde tutabilmektedir. Örneğin konferans, kadro toplantıları, vb. faaliyetler sürecinde telefon trafiğinin bir anda yoğunlaşıp kesilmesi düşmanı otomatikman bilgilendirmekte, faaliyetimiz hakkında düşmana hazır bilgi sunmaktadır.

Ankesörlü telefondan aradığımız deşifre olan numara üzerinden, aradığımız nokta ve kulübe tespit edilebilmektedir. Birkaç defa aynı noktadan aynı telefonu aramamız durumunda düşmana şu bilgiyi; “ya o mıntıkada oturduğumuzu veya o mıntıkayı çok kullandığımızı, oraya çok uğradığımızı” vermektedir. Düşman da önlemlerini bu yönde artırmaktadır. Ankesörlü telefon kulübelerini daha iyi denetleyebilmek için düşman belli bölgelerde birçoğunu bozup belli noktalardaki telefon kulübelerine bizi bilinçli olarak yöneltme taktiğini uygulayabilmektedir. Bu, özellikle düşman denetiminin yoğun olduğu büyük kentlerde yoğun bir şekilde uygulanmaktadır. Bu yöntemle denetim altındaki ankesörlü telefondan aranılan (yurt içi, yurt dışı) yerler ortaya çıkartılmaktadır.

Kullanışı ve kolaylık açısından jeton yerine kullandığımız kartlar ele geçtiğinde o karttan kaç arama yapılıdğı ve aranan telefon numaraları tek tek tespit edilebilmektedir.

Ayrıca her kartın elektronik bir kimliği, kodu bulunmaktadır. Bir kartla dinlenen bir yer arandığında kartın kimliği, kodu deşifre olmakta, aynı kartla farklı bir yer arandığında kartın kimliği kodu, deşifre edilmiş ve bilgisayarda kaydedilmiş olduğu için bu kartla aranan yeni yer de deşifre olmaktadır.

Düşman bir telefon numarasını deşifre ettiği zaman, bilgisayar kayıtları sayesinde o numarayı daha önce arayan tüm numaraları da deşifre edebilmektedir. Bu zincirin böylece sürüp gitmesi ile doğrudan bağı olmayanlar da dahil tüm telefonlar deşifre olmaktadır. Yani tek bir telefonun deşifre olması tüm telefonların deşifre olması demektir.

Düşman teknik olanaklarla telefon aygıtları üzerinden telefonun bulunduğu odayı dinleyebilmektedir.

Düşmanlarımızın böylesine üstün ve etkili olduğu teknik iletişimde Parti’ye zarar verici davranışlardan uzak durmak ve tekniği ilkeli, özenli kullanarak onu devrimin, Partimizin hizmetine sunmada ve kullanımında sorumluluk bilinciyle davranmamız gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. Deşifre olmuş telefonlarla değil örgütsel, normal, sıradan görüşmeler bile yapılmamalıdır.

Randevular kontak telefonlar üzerinden sağlanmamalı, kontak telefon sadece olağandışı durumlarda ve operasyonlar konusunda bilgilendirme aracı olarak kullanılmalıdır. Kontakların eski tarz kullanımına kesinlikle karşı çıkılmalı, eski tarzda kullanan yoldaşlar uyarılmalı, disiplin uygulanmalıdır. Kontak telefonlar yine geçmişteki gibi yaygın bir şekilde örgüte dağıtılmamalı, gerekli ve zorunlu yoldaşlara verilmelidir. Kontak telefonun kullanımı asgariye indirgenmelidir.

Düşmanın bugünkü teknik olanaklarıyla telefonu dikkatsiz kullanmamız kendi kendimizi ihbar etmek demektir. Düşmanın örgütü an an takip etmesi, kim nerede, kiminle görüşüyor, neler yapılıyor kolayca bilmesi demektir. Bu gerçekliği  bir dönemler Polis şefi Mehmet Ağar açıkça ifade etti. Özetle; “Örgütleri telefon sayesinde denetim altında tutuyor, engelliyoruz” demişti.

Bu nedenlerle, mutlak zorunlu olmadıkça kesinlikle telefon kullanılmamalıdır. Sabit bir telefondan herhangi bir yer kesinlikle aranmamalıdır. Kalınan, randevu yapılan, sık sık kullanılan bölgelerdeki sokak telefonları kullanılmamalıdır. Telefon edilen bölge hızla terk edilmelidir. Telefonlarda mutlaka uygun şifrelerle konuşulmalı, açık konuşulmamalıdır. Telefon kartları kesinlikle taşınmamalıdır. Aynı kartla yalnızca bir tek yerle konuşulmalı ve kart imha edilmelidir. Telefonların bulunduğu odalarda örgütsel hiçbir şey konuşulmamalıdır.

Neresi aranırsa aransın telefon ankesörleriyle konuşmadan önce ve sonra rastgele bir kaç numara çevrilmeli, bu numarlar çıktıktan sonra telefon kapatılmalı ve kulübeden çıkılmalıdır. Bu rutin bir davranış haline getirilmelidir. Çünkü bizden sonra kulübeye giren düşman telefonun hafızasından son numarayı hemen öğrenebilir.

Kontak görüşmeleri asgari sürede olmalı, uzun sürmesi durumunda telefon edilen kulübeyi tespit etmeleri ve yakalamaları düşman tarafından zor olmayacaktır.

Telefon kartımız çok az kaldığında mutlak imha edilmelidir. En doğrusu son bir kaç konturda kartı makinadan almak ve çakmağımızla yakmaktır. (Konturu biten kartları artık makinalar almıyor. O sistem iptal edildi.) Sigara içen yoldaşların çakmak taşıması gerektiği gibi kullanmayan yoldaşlar da yanlarında mutlaka çakmak bulundurmalı, ani durumlarda üzerindeki belgeleri, notları, telefon kartını vb. malzemeleri yakmalıdır.

Takipler sorunu: Düşmanın Partimize vurduğu örgütsel darbelerin ve geliştirdiği operasyonların önemli bir bölümü takipler sonucu olmaktadır. Takipte hedef; denetime alınan yoldaşların üzerinden bir çok ilişkiye sıçramak ve tüm bu ilişkileri de uzun süreli (bu, koşullara göre kısa sürede de olabilir) izleyerek Parti önderliğine, askeri birimlere ve diğer temel örgütlenmelere ulaşmak, örgüte geniş kapsamlı darbeler vurmaktır. Düşman bu işi oldukça ciddiye alıyor ve bu yönteminde önemli mesafeler de kat etmiştir. Bunun için binlerce elemanını seferber edebiliyor. Partimiz ile örgütsel bağı olduğunu bildikleri bir ilişkiyi tespit ettiklerinde son derece titiz ve sabırlı davranarak onun üzerinden adım adım Parti’ye yaklaşıyor. Bazen bir operasyon için bir yıl, bir buçuk yıl boyunca bekleyebilirler,YD.de son operasyonlarda  10 yıla yayılan  teknik takip ve dinleme yaptıklarını bilmek durumundayız.İlkesizce davrandığımız ve önlemler geliştirmediğimiz sürece de düşmanın bu yöntemle amacına ulaşması zor olmuyor.

Parti’ye köklü darbeler vurmak için yapılan takiplerin ikinci bir amacı da örgütün düşmanın denetiminde olduğu havasını vererek örgütsel bünyemizde psikolojik bir basınç yaratmak, kadro, üye ve savaşçılarımızı demoralize ederek örgüt çalışmalarında yılgınlığa, pasifliğe ve edilgenliğe yol açmaktır. Bu amaçla yürütülen yoğun takibat ve izlemelerin tali amacı ise alta yönelik belli ilişkileri denetlemektir. Özellikle legal ve yarı-legal alanlardaki Parti çalışmalarında sık sık başvurdukları takiplerin nedeni budur.

Takipler birçok nedenden kaynaklanabilir. Daha önceden düşman tarafından bilinen, deşifre yoldaşların üzerinden Partiye bulaşabilir. Legal alanlar üzerinden örgüte bulaşabilir. Deşifre olan çevre ilişkilerinden Parti’nin yararlanması sürecinde takip Parti’ye ulaşabilir. Deşifre olan randevu yerlerinin, yoldaşlar tarafından kullanılması da takiplere neden olabilir. Yine kilit, merkezi yerlere kurulan denetim cihazları sayesinde tanınan yoldaşlar takibe alınabilirler. Randevu yerlerindeki dikkatsiz tavırlarımız, olağandışı ve gizemli davranışlar serseri takibe yol açabilir. Taşıma yaparken tedirgin, panik bir ruh hali, giyim-kuşam ve tipimizdeki dikkat çekici öğeler takibe neden olabilir. Şu an sıralayamacağımız bir çok noktadan takip Parti’ye bulaşabilir. Her birey düşmanın kendisine nereden yönelebileceğini, zayıf noktalarının neresi olduğunu sürekli sorgulanmalı ve zayıf noktanın önüne güvenlik önlemlerini arttırıcı bir tarzda hareket etmesi, takibe mümkün mertebe takılmamaya çalışması gerekli ve doğru olandır. Mücadele içerisinde düşman dönem dönem izimizi yakalayabilir, bizleri takibe alabilir, hatta düşmana esir de düşebiliriz. Kimi yoldaşlar takip yedikleri halde bazen Parti’den gizlemekte, ortada yenen bir takip olgusu alenileştiğinde taraflar; “kesinlikle benden değildir, ben buluşmaya sağlam geldim” türünden savunularla kendisinin takipte olmadığını adeta ispatlamaya çalışabilmektedirler. Bu yaklaşım Parti sorumluluğundan uzak, altında küçük-burjuvanın gurur ve bencilliği yatan bir davranışın ürünüdür. Kimi yoldaşlar kendi açıklarını ya görmek istememekte ya da görse bile Parti’ye söylemeyi küçültücü bir davranış olarak görmekte ve bu ruhla Parti’ye karşı açık davranmayabilmektedirler. Oysa takibi anlamak bir başarı, bir olumluluktur. Kökenleri aydınlatılmış ve atlatılmış bir takip, Parti için önemli bir kazanımdır.

Takip konusunda dikkat edeceğimiz hususlar şunlardır: Takibin anlaşılması ve atlatılmasından önce gelen sorun; takibe yakalanmayacak bir hareket tarzının, ilkeli ve kurallı faaliyetin yürütülmesidir. Bunun için legal, deşifre hiçbir ilişkiyle görüşmemek, denetim altında olabilecek hiçbir yere uğramamak, aile-akraba çevreleriyle bağları kesmek, yatay ilişkilere girmemek, telefonu, evleri, diğer mekanları ilkeli kullanmak, randevu yerlerini sürekli değiştirmek, tüm geliş-gidiş güzergahlarını sürekli yenilemek, tipimizden, davranışımıza değin dikkat çekici olmamak, deşifre olduğumuz bölgelere, merkezi yerlere uğramamak, faaliyet yürüttüğümüz yoldaşları sürekli denetlemek ve uyarmak vb. zorunludur, esas öncelikli bunlardır.

Takip yiyen yoldaşlar atlattığına kesin emin olmadıkları sürece herhangi bir örgütsel temasta bulunmamalı, örgütsel çalışmalarımızda yararlandığımız çevre ve kitle ilişkilerine uğramamalıdır. Dikkatsizce buralara bulaştırdığımız takiplerin sonradan daha organize ve geniş takiplere yol açacağını, düşmanın çalışmalarımızda denetim kuracağını unutmayalım.

Takip yediğimizi fark ettiğimizde yapacağımız ilk şey soğukkanlığımızı koruyarak ve tedirgin davranışlardan sakınarak takibin niteliğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Panik ruh hali yaşanmamalı, kontrollü bir şekilde, akıllı bir tarzda hareket edilmeli, düşmanın takibi fark ettiğimizi anlamamasına da özenle dikkat edilmelidir. Takipçilerin kimler olduğu, sayıları, hangi araçları kullandıkları ve niyetleri hakkında kısa sürede bir fikir oluşturmak, buna göre takibin nasıl atlatılacağı konusunda bir strateji çizmek ilk görevimizdir. Tüm bunları yaparken kendilerini fark ettiğimizi düşmana hissettirmemek önemlidir. Tez canlı ve acemice yapılan hareketler, düşmanı farkettiğimizi belirtecek tarzdaki davranışlar takibi atlatmamızı oldukça zora sokacaktır. Çünkü bu durumda sağlıklı planlar kuramayacağımız gibi, düşmanın fark ettiğimizi anlaması durumunda daha da fazla tetikte olmasını ve kendisini atlatmaya çalışacağımızı anlayacağından yakalama düşüncesi yoksa bile o anda yakalamaya karar verip bizi yakalayabilecektir. Böylelikle takibi atlatma şansımızı kaybetmiş oluruz.

Unutmayalım ki düşman bireyi izleme yoluyla üs (ev, işyeri vb.) noktalara ulaşmayı ve kesintili, aralıklı takibi yapmayı daha doğru bulmaktadır. Bu yüzden takip ettiği bireyi hemen alma yaklaşımı göstermemektedir. Uzun süre hissetirmeden takip ederek, avını ürkütmeden yeni noktalara ulaşmayı hedeflemektedir. Bu yöntemi izlerken kimi zaman elindeki avını da kaybettiği olabilmektedir. Fakat düşman bunu fazlaca sorun olarak görmemekte, bu yöntemi istemi dışında uygulamak zorundadır. Çünkü bu, ona büyük avantajlar sağlayabilmektedir. Başarılı olduğunda örgüte ciddi darbeler vurmak sözkonusu iken dönem dönem de elinden bireyi kaçırmasını, izlediği yöntemin bir sonucu olarak görmektedir. Düşman operasyonun olgunlaşması ve örgüte ciddi darbeler vurabilmesi için bu yöntemi tercih etmektedir.

Takibe düştüğümüzü fark ettiğimizde yapmamız gereken ilk şeyin, onu atlatmak için bir strateji oluşturmamız ve plan kurmamız gerektiğini söyledik. Bunun yolu düşmanı iyi bildiğimiz bölgelere çekmekten geçer. İyi bildiğimiz bir alana çektiğimiz düşmanı atlatmak daha kolay olur. Düşmanımızı hedeflediğimiz alana çekmeye çalışırken yapmamız gereken, dikkatsizce faaliyet yürüten bir devrimci tipi çizmek ve randevusuna gidiyor, işine yetişiyormuş havası vermek vb. izlenimler düşmanda bırakmak gerekir. Böyle bir izlenime kapılan düşman biraz gevşeyecek ve düşmanın bu rehaveti esnasında biz de çok fırsatlar yakalayacağız. Örneğin düşmanı rahatlatmak için, herhangi bir alışveriş dükkanına girip, alışveriş yapıyor görünümünde işyeri sahibiyle sıcak bir diyalog kurarak, düşmanı yanıltarak yeni bir ilişkiye ulaşmış “zafer’ini ona tattırarak onu rehavete sürükleyebiliriz. Buna benzer şaşırtmalara başvurulabilir.

Eğer takipler tesadüfi başlamış ve köklü değilseler işimiz nispeten kolaydır. Bu durumda takibi yapan düşman sınırlı sayıdadır. Bunları atlatmak fazlaca zor olmaz. Önceden takipler konusunda hazırlıklı alanlar tespit edilmelidir. Tespit ettiğimiz ve iyi bildiğimiz bu alanlardaki çift girişli pasajlar, çarşılar, dehlizler, gizli geçitler vb. yerler önceden belirlenmeli ve takip yaşandığında düşman bu noktaya çekilerek denetiminden kurtulunmalıdır. Her yasadışı faaliyet yürüten militan, böylesi yerlerin onlarcasını, yüzlercesini araştırıp bulmalıdır. Yaşadığımız, faaliyet yürüttüğümüz ili, bölgeyi, alanı çok iyi incelemeli, öğrenmeliyiz. Her militan gezdiği ve dolaştığı her sokağın fotoğrafını beynine yerleştirme becerisine sahip olmalıdır. Bu görev siyasal faaliyetimizin doğal bir parçası olarak görülmelidir.

En tehlikeli olanlar organize, kapsamlı olan takiplerdir. (…) Bu takibi atlatmak oldukça zor ve güçtür, ama imkansız da değildir. Böylesi takiplere düşüldüğünde yapılması gereken şey, daha önce sıraladığımız davranışları göstererek düşmanın beklemediği anda ani hareketler yapmak yoluyla düşmanın arasındaki koordinasyonu parçalamak, böylelikle denetim ağını zayıflatmak suretiyle düşmanı atlatacak fırsatları yaratmak olmalıdır. Örneğin araç dönüşlerinin ve yaya geçitlerinin bulunmadığı çift geçitli/tek yönlü otobanlar bu iş için son derece elverişlidir. Dolmuş veya taksi ile çevre yolunda gittiğimizi düşünelim. Takipteyiz ve peşimizde bir çok düşman bulunuyor. En olmadık yerde araçtan inip hızla karşıya geçmek suretiyle düşmanın denetimini asgariye indirebiliriz. Düşman araçlarla karşıya geçemez. Şaşkınlıkla ne yapacağına karar vermesi ve yaya olarak karşıya geçmesi yolda engel teşkil edeceğinden zaman alır ve bu zaman dilimi bizim lehimize uzaklaşmamıza yarayabilir. Karşıya geçer geçmez yaya uzaklaşmak mümkün değilse, araca atlamak, fakat bindiğimiz araçtan en kısa sürede hemen birkaç dakika sonra inmemiz gerekir. Çünkü düşman araca bindiğimizi görmüş olduğundan hem peşimizden gelecek, hem de polis noktalarına aracı durdurmalarının talimatını verebilirler. Bu yüzden araçtan inip hızla mahallelere dalmak ve bulduğumuz ilk araçla hızla uzaklaşmak güvenli olandır. Bu yöntemden sonra yine gevşemeden bir kaç araç değiştirmek, bildiğimiz ara sokaklarda gezinip kontrolü sağladığımızdan emin olduktan sonra üs alanlarımıza kontrollü bir şekilde çekilmemiz güvenli bir yöntemdir. Ancak unutulmamalıdır ki, bu tür organize takipler sadece bireye değil örgüte ciddi oranda ulaştıklarının göstergesi olarak algınlanması gerektiğinden, organize takibe takılan yoldaşın kendi üs alanlarının ve ilişkilerinin de denetim altında olabileceği gerçeğini göz önünde bulundurması ve buna uygun davranması gerekir.

Organize takip bulunduğumuz alanın, bölgenin kapsamlı olarak düşman tarafından denetime alınmasını beraberinde getirir. Takibi atlatma çabasına giren yoldaş hızlı ve seri bir şekilde bölgeden çıkamıyor ve uzaklaşamıyorsa, düşman tarafından da yoldaşın çabası fark edilmişse böyle bir durumda düşman tarafından alınma olasılığı güçlü olacağından bulunulan bölgede ani atlatma hareketiyle herhangi bir eve veya uygun gizlenilecek bir mekana, örneğin inşaat, çatı katına, kömürlüğe vb. yerlere girilip saklanılabilir. Düşmanın bölgede arama yapma olasılığı da söz konusu olabilir. Fakat bölgeden çıkabilme şansına, olanağına sahipsek gizlenmek ikinci doğru yöntemdir. Bu arada şehit komünist Emre Bilgin yoldaşımızın yaşadığı bir deneyimini bu arada kavratıcı olması amacıyla anlatmayı faydalı görüyoruz.

Yoldaş, …….civarında gittiği şüpheli bir randevusu sonrasında kapsamlı bir takibe alınır. Yoldaş hazırlıklı olduğundan ve el çantasında silahı da bulunduğundan düşmanla karşılıklı olarak çatışma ortamını kollayarak bir noktaya kadar çekilir. Çekildiği noktada yoldaşın lehine, trenin düşmanla yoldaşın arasına girmesi gibi bir fırsatın doğmasından yararlanarak yoldaş koşar adım o noktadan uzaklaşır, düşmanın denetimi dışında kaldığını fark eder, fakat bölgeden çıkmaya çalışması durumunda düşmanla tekrar bir temasın sağlanabileceğini düşünerek bölge dışına çıkma girişiminde bulunmaz, bulunduğu bölgede bütün risklerine rağmen bir apartman dairesine girip gizlenmeyi daha doğru bulur ve bunu yapar. Yoldaşın girdiği apartman dairesinde bir yaşlı adam, bir de yeğeni vardır. Yaşlı adama durumu açıklar, kendisinin devrimci olduğunu, polisin kendisinin peşinde olduğunu, kendilerine zarar vermeyeceğini, bir müddet kalıp daha sonra ayrılacağını belirtir ve soğukkanlı olmalarını söyler. Yoldaşın ajitatif konuşmaları yaşlı adamı da etkiler, adam, Nazi işgali döneminde Fransa’da da benzer şeylerin yaşandığını anlatmaya başlar. Yoldaşla yaşlı amca arasında iyi bir diyalog kurulur, yaşlı amca Emre yoldaş evden ayrılacağı zaman tekrar ziyaretlerine gelmesini, kendisinin kapısının her zaman açık olduğunu söyler.

Bu yöntem bölgeden çıkılmaması durumunda başvurulacak yöntemlerden biridir. Fakat her girdiğimiz evde Emre Yoldaş gibi karşılanmayabiliriz. Ev halkı sorun çıkarıcı da olabilir. Eve girdikten sonra evi denetimimiz altına almak gerekli ve şart olandır.

Bir militan sık sık takip yiyor ise mutlaka o militanın sabit bir nokta yeri düşman tarafından tespit edilmiş ve düşman denetimine girmiş demektir. Ya evi biliniyordur ya da sürekli kullandığı sabit bir yer veya ilişki düşmanın denetimindedir. Bu durumda militanın yapması gereken kısa sürede takibin dışına çıkarak evini ve ilişkilerini değiştirmek ve kullanmamak olmalıdır. Deşifre olduğu kuşkusu bulunan evlerdeki eşyaların taşınmasında özenli olmak gerekiyor. Önce örgüt açısından düşmanın eline geçmemesi gerektiğini düşündüğümüz şeyler evden çıkarılamıyorsa bile mutlaka evde imha edilmelidir. İkincisi; silah, patlayıcı, telsiz vb. askeri malzemeler veya teknik örgütsel malzemeleri evden uygun yöntemlerle çıkartmak, çıkartamıyorsak önceden hazırladığımız gizli bölmelerde bunları saklamak yapılması gerekenlerdir. Ev eşyalarının taşınmasına gelince, eşyalar kitle ilişkisi düzeyindeki güvenilir bireylerce uygun yerler tutularak taşıtılabilir. Evin denetimde olduğu kuşkusu güçlü ise bu ev eşyaları kesinlikle kullanılmamalı ve satılmalıdır. Satılamıyorsa bile, kitle ilişkilerinin denetiminde satışa sunulmalıdır. Yok, kuşku çok zayıfsa, ilişki üzerinden taşınılan noktadan yeni bir yere taşınmalı, oradan da tekrar bir aktarma ile eşyalar kullanıma sunulabilir. Bu aktarmalar esnasında çok dikkatli olmak, en küçük bir ipucunu kaçırmamak, şüpheli bir durum yaşanıldığında tamamen eşyaları ilişkilerin denetimine bırakarak terk etmek doğru olandır. Ayrıca aktarmalar esnasında tanıdık bir kamyon ve şoförüyle eşyalar ıssız ara bir sokağa çektirilebilir, kontroller yapılır, denetim dışında olunduğuna kanaat getirildiğinde kamyona arıza yapmış süsü verilerek (bu teker patlaması, motor yanması vb. olabilir) yeni bir kamyon kiralanıp eşyaların yanına getirilir ve aktarma sokak arasında sağlanabilir. Böylece biraz daha güvenli gidilmesi gereken yere gidilebilir. Hiçbir şekilde kolaycı ve faydacı davranılmamalı, gerektiğinde emeğimiz ve değerimiz olan şeylerden de Partimizin ve devrimimizin genel çıkarları için vaz geçilmelidir. Basit ve küçük düşünülmemeli, o değerleri yaratanın biz olduğumuz, düşmanın bizi engellemesi durumunda tekrar o değerleri yaratamayacağımız bu yüzden de sıkıntılara katlanmak gerektiği bilince çıkarılmalıdır. Bu şu anlama kesinlikle gelmemelidir: Küçük bir risk olasılığı belirdiğinde hemen panikleyip bencillik göstererek “tatlı canımızın derdine” düşülmemeli, hiçbir Parti değeri düşmana sunulmamalıdır. Düşmana kaptırılan her Parti değerinin soruşturması yapılmalı, o değeri kurtarma olasılığının olup olmadığı, bu olasılıkların kullanılması yönünde çaba sarfedilip edilmediği mutlaka üst organlar tarafından sorgulanmalıdır. İlke, kan ve can pahasına emek verilerek Partimizin denetimine sunulan bir tek çöpün bile düşmana sunulmaması, kurtarma olasılığı sözkonusuysa gerekli riskleri göze alarak kurtarmaktır.

Düşman bir örgüt evini tespit etmişse evdekileri uzun bir takibe alacaktır. Bu işi evin çevresinde kurumlaşma (işyeri açılması, ev tutulması, işbirlikçisinin evine yerleşme vb) yoluyla evi öncelikle denetimine almayı hedefler. Bunu sadece ev için yapmaz. Örgütün herhangi bir üs alanını tespit eden düşman onun etrafında kurumlaşmayı hedefler. Örneğin ‘92 yılında Partimizin kurumlaşarak gerçekleştirdiği terzihane (gerillanın ihtiyacının karşılanması hedeflenmiştir) düşman tarafından tespit edildikten sonra hemen yakın yerinde düşman da bir dükkan kiralayarak Parti’nin o üs alanını denetim altına almış ve oraya giren çıkanları tek tek resimleyerek çekmiştir. Fakat düşman operasyonu daha üst aşamalara sıçratmak, Partimize ciddi darbeler vurabilmek amacıyla o üs noktasına saldırmayı uygun bulmamış ve saldırmamıştır. Bu durum Parti tarafından fark edilince seri bir şekilde önlemler alınmış ve düşmanın hazırlığı bir yönüyle bertaraf edilebilmiştir.

Tespit edilen örgüt evinin takip işini, evin önünden başlatması dikkat çekeceğinden orada yapmaz. Genellikle evden çıkışta yürüdüğümüz güzergah boyunca, arabaya bindiğimiz yerde veya her zaman kullanılan güzergahın belli yerlerinden başlatabilir. Bunu göz önüne alarak evden çıkışlarda aynı güzergahı, yolu ve durağı kullanmamak, sürekli değişik yollardan gitmek alışkanlığımız olmalıdır. Böylelikle kontrolümüz artacak ve olası takipleri fark etme şansımız fazla olacaktır. Aynı şey eve gelirken de geçerlidir. Evlere dönerken takip olmadığına yüzde yüz emin olmak zorundayız. Net değilsek eve gitmek suçtur. Bu randevular için de geçerlidir ve temel ilkemizdir.

Devrimci faaliyetlerimiz boyunca hem dikkati çekmemek için, hem de olası takiplerden kurtulmada kolaylık olması bakımından dikkat çekici tip özelliklerinden uzak durmalı, ilgiyi odaklayıcı giyinmemeli, giysilerimize özen gösterdiğimiz gibi üs alanlarımızın kamuflajına da gerekli özeni göstermek zorundayız. Ev veya işyeri sırf tutmak için tutulmamalı, onun kamuflajının da iyi yapılması zorunlu olmalıdır.

Düşmanımızla giriştiğimiz bu savaşımda birey olarak militanın, komünistin sınıf savaşımında düşmana karşı çalışma tarzında tek başına ustalaşması yeterli değildir. Çünkü örgütsel çalışma kolektif, bütünseldir. Çarkın dişlilerinin işlevlerini, görevlerini yerine getirmesi, her bireyin üzerine düşen sorumluluğu yapması durumunda düşmana açık verilmez veya açıklar asgariye indirgenmiş olabilir. Bir komünist, bir militan bu konuda ne kadar usta olursa olsun her zaman için takip yiyebilir. Militan ve komünist ne kadar ilkeli olursa olsun iradesi dışında takibe yakalanabilir. Bunu bilmeli ve sürekli kontrolü elden bırakmamalıdır.

Takip kontrolü, salt kuşkulandığımız anlarda yaptığımız bir şey olmaktan çıkmalı, günlük yaşamımızın doğal bir parçası olmalıdır. Özellikle örgütsel buluşmalar başta olmak üzere (görüşme öncesi ve sonrası), günlük yaşantımızda kendini sürekli kontrol, kural olmalıdır.

Tenha ve ıssız sokaklarda yürüyerek, vitrin camlarını ve aynaları kullanarak veya uygun bir bahaneyle geriye dönerek arkayı kontrol etme şeklinde kontrol yapabiliriz. Denetim doğal bir görünümde olmalı. Herhangi bir dikkat çekmemelidir. Örneğin bir büfeden sigara veya selpak alınabilir veya bir mağazaya girerken vitrin camından kontrol çekilebilir veya yoldan karşıya geçerken bu işlem doğal biçimde yapılabilir. Bu kontrollerde arkamızdaki birinin ani bir hareketi, durması, irkilmesi ya da aniden suratını çevirmesi veya ani bir dönüşte bulunması, ani bakışmalar sonrası gözlerini kaçırması, bize dikilmiş tetikteki bir çift göz bizim için takibin habercisi olmalıdır.

Ne paranoyaya kapılıp herkesten kuşku duymak gerekir ne de bilimsel şüpheciliği elden bırakıp tedbirsiz davranmak bizlerin yaklaşımı olamaz. Her ikisi de zararlıdır. Günlük yaşantıda çok dikkatli olmak, çevreyi, insanları sürekli denetlemek bizlerde alışkanlık halini almalıdır. İnsan yüzlerine dikkat edilmeli ve fazla tesadüflere karşı bilimsel şüpheyle yaklaşılmalıdır. Araçla giderken araba plakalarına dikkat edilmeli, bir kaç kez karşılaştığımız araca dikkat edilmelidir, zira bu takibin habercisi olabilir.

Evimizin veya kullandığımız yerlerin çevresine dikkat etmeli ve dikkat çekecek durumlara karşı uyanık olmalıyız. Birden ortaya çıkan bir işportacı, aniden açılan, çevre tarafından kim olduğu bilinmeyen bir bakkal, daha önce olmayan ve komşuların olmadığı belli olan bir aracın park etmesi veya bozulmuş görüntüsü verilen bir aracın tamir yapılması görüntüsü vb. Bunların hepsine bilimsel kuşkuculukla yaklaşmak gerekir.

Takipler konusundaki en ciddi zaaflardan birisi, bilimsel kuşkuculuğu elden bırakan iyimser bakış açılarıdır. Bu anlayışa sahip olanlar için her şey iyiye yorulur ve hiçbir şey yok diye bakılır. Takip yeseler dahi bunun yanılgı olduğunu düşünür, “herhalde boşuna kuşkulanmışım, olsaydı devam ederdi” veya “olsa yakalardı” diye düşünür ve sonra da her şeye eskisi gibi devam ederler. Bu düşünce ve anlayışa sahip olanların örgüte çok ciddi zararlar verdiklerine defalarca tanık olduk. Böylesi unsurlar eğitilmeli ve dönüştürülmelidir. Şunu bilmeliyiz; takip kuşkusunun yaşandığı anların gerçekten takip olup olmadığının yer ve zamanı/kanıtı, düşmanın elinde olduğumuz ve yakalanıp getirildiğimiz andır. Bunun dışında emin olmak mümkün olmayabilir. Kimse “ben seni takip ediyorum” diye boynuna yafta asıp dolaşmamıştır, dolaşmaz da! Bu yüzden şüpheli her durum, takip diye ele alınmalı ve takibe karşı ne yapılıyorsa bu durumda da öyle davranılmalıdır. Kentlerdeki çalışma alanlarımız daha çok sokaklardır. Yasadışı faaliyetlerimizin, iletişimimizin ve savaşımımızın geçtiği yerler kentin sokak ve caddeleridir. Takiplere karşı eğitim de sokak kullanımının eğitiminin önemli parçasıdır.

Takiplere karşı uyanık olmalı, düşmanı tespit ederek atlatma yeteneğini kazanmalıyız. Fakat sorunu bununla da sınırlı tutamayız. Düşmanın denetimini kırmak, cüretkarlığını azaltmak için, düşmanın takip yaptığı anda üzerimizde silah varsa kesinlikle düşman uygun bir noktaya çekilmeli ve silahla imhasına girişilmelidir. Gerçekleştireceğimiz bu türden bir kaç eylem sonrasında düşmanın Partimize yönelik takiplerinde bu derece cüretkar olamayacağını görürüz. Çünkü kendisine yöneleceğimizi bilen düşman, bu derece fütursuzca hareket etmekten çekinecektir. Silahlı olduğumuz her an takipçileri pusuya düşürerek imha etme koşullarını yaratmak gerekir. Bu taktiğimiz bir yandan takipten kurtulmamızı getirirken, diğer yandan da düşmanın pervasızca peşimize takılmasını engelleyecek ve rahat hareket etme imkanını ortadan kaldıracaktır. Böylelikle uluorta, olur olmaz takiplerin getirdiği psikolojik etki dağılacak ve moral olarak çok daha inisiyatifli duruma geçmiş olacağız. Bu taktiğe süreklilik kazandırdığımızda düşman uzun süreli takiplerden vazgeçmek zorunda kalacaktır. Partimizin militanlarını takip etmekten düşman korkacak ve cüretkarlığı dizginlenerek hakimiyetin elimize geçmesi sağlanacaktır.

Her yoldaşın olası takip durumlarında takibi atlatmak amacıyla köşeye ayırdığı ve kullanmadığı, bu türden hayati durumlar dışında da kullanmayacağı bir miktar parası mutlaka olmalı ve takibi atlatmak için paranın harcanmasında çekingen davranılmamalıdır. Ayırdığımız ve hayati durumlarda kullanacağımız para, bilet, jeton vb. şeyler sürekli zulamızda olmalı, varsa kullanırım, yarın allah kerim boşvermişliği ile davranmaya hakkımız yoktur. Parti değeri olduğumuz kavranılmalı ve bu değerin de korunması gerektiği, düşmana yem edilmemesi gerektiği bilince çıkarılmalıdır.

Taşıma faaliyeti ve ansızın düşülen düşman çemberleri: Taşımaların, mutlaka kamuflajlı olması ve uygun güzergahların kullanılması gerekir. Haftasonları ve devrim mücadelemizde mücadele günü olarak belirlediğimiz, düşmanın da önlemlerini artırdığı Newroz, 18 Mayıs Haftası, Devrim Şehitleri Haftası, Gazi katliamı/direnişi haftası, 30 Mart, 1 Mayıs vb. özel tarihi günlerde de dikkat etmek, taşımalar gerekiyorsa çok daha kontrollü yapılması zorunlu olandır. Düşmanın denetiminin yoğun olduğu güzergahlar, taşıtlar, merkezler kesinlikle kullanılmamalıdır.

Düşman çemberine ani düşüş istisnalar dışında amatörlüğümüzün sonucudur. Bir profesyonel için böyle bir şey olamaz. Çünkü o kendini, düşmanını iyi tanıyan biridir. Denetimin hangi zamanlarda ve nerelerde olduğunu, nerelerde bu denetimin bulunduğunu bilir. Tedbirlerini de buna göre alır. Ama buna rağmen dışımızdaki nedenlerden ötürü çok ani çevirmeler vb. olabilir. Hiç olmadık bir yerde denetim yapılıyor olabilir. Profesyonel insan tüm bu durumları var sayarak dikkatli olan insandır. Gözü ve kulakları daima Parti’nin güvenliğindedir. Böylesi ani gelişmeleri görüp atlatma becerisini gösterebilir. Örneğin araçta ise erken inip bir dükkana girerek alışveriş yapma bahanesi ile epeyce oyalanıp düşmanı kontrol edebilir. Aynı şeyi yaya da yapar. Sorun; yaratıcı, aşırı tedbirli ve yetenekli davranmayı zorunlu kılmaktır. İyi bir yeraltı militanı için tesadüfi kayıplar diye bir sözün geçerliliği olamaz. O, her tesadüfün bir zorunluluğun parçası olduğu bilinciyle hareket etmektedir.

Evler ya da örgüt üsleri: Sağlam bir örgüt çalışmasının önemli temellerinden birisi de kaldığımız mekanların sağlam ve güvenli olmasıdır. Özellikle şehir faaliyeti yürüten profesyonel militanlarımız, düzenli ve sağlıklı bir çalışma ortamı yaratmak zorundadırlar. Düşman Partimize karşı vuracağı darbelerde örgüt evlerini açığa çıkararak ele geçirmeyi hedeflemektedir. Böylelikle hem bir çok militanımız ele geçirilecek, imha edilecek, hem de bir çok silah, araç ve gereçlerimiz, Parti belgelerimiz düşmanın eline geçmiş olacaktır. Bu yüzden düşman üs alanlarımız, evlerimiz üzerinde özenle durmaktadır. Evlerimizin güvenliği bizler açısından çok önemlidir.

Örgüt evleri düşmanın denetiminin yoğun olmadığı bölgelerde ve mahallelerde olmalı, evi kullananlar dışında kimse evi bilmemelidir. Bu ilkeseldir ve taviz verilmemelidir. Ev tutulurken mutlaka bir meslekle uğraşılıyor görüntüsü özenle verilmelidir. Ve çizilen senaryoya göre bir davranış tarzı sergilenmelidir. Örneğin işçi olduğunu söyleyen biri, eve düzensiz girip çıkamaz. Meslek olarak ne söylenirse söylensin her durumda da ev iyi kullanılmalı, eve giriş çıkışlar düzenli olmalı, gelişigüzel, disiplinsiz davranışlardan uzak durulmalıdır. Eve giriş çıkışlar sabah ve akşam saatlerinde yapılmalıdır. Bunun dışında giriş çıkış yapılmamalıdır. Evden çıkılması gerekmeyen günlerde gereksiz, gezip tozmak için birkaç saatliğine de olsa çıkılması anlayışı doğru değildir ve evden çıkılmamalıdır.

Eve dönüşler ve çıkışlar çevreye bildirilen senaryoya uygun olmak zorundadır. Ayrıca evi beraber kullanan bireylerin evden çıkarken dönüşlerinin en geç kaçta olacağını mutlaka önceden birbirlerine söylemeleri şart ve zorunlu olandır, ilkeseldir. Söylenen süre içinde eve dönülmemişse ev mutlaka terk edilmelidir, ilkeseldir. Çevre ile ilişkiler iyi kurulmalı, ne fazla sıkıfıkı, ne de uzak- esrarengiz bir görünüm- olmamalıdır. Özellikle bakkal, sütçü, kapıcı vb. gibi unsurlar ve yöneticiye karşı dikkatli olunmalı, bunların düşmana bilgi sızdırabileceği bilinmelidir. Bulunduğumuz sokaktaki komşular hakkında ayrıntılı bilgi alınmalı, kimlere karşı daha uyanık olmak gerektiği değerlendirmesi evdekilerce yapılmalıdır. Muhtarlıklarla çıkabilecek hukuki sorunlara ilişkin gerekebilecek şeyler yapılmalı, düşmanın denetiminin, kuşkularının dışına çıkılmalıdır.

Yeni bir eve taşınırken ilk iş olarak, nalburdan alacağımız yeni bir kapı kilidi ile kapının kilidini değiştirmek gerekir. İhmal edilecek bir iş değildir, ilkeseldir. Evde dikkat çekici gürültü ve devrimci içerikli müzik dinlemek, yüksek sesle şarkı söyleyip tartışmak gibi, bize düşmanın dikkatini yöneltebilecek davranışlara girilmemelidir. Sol, demokrat gazete, yayınlar açıktan taşınmamalı, çöpe vb. atılmamalıdır. Yine gece geç saatlere kalınmamalı, yatma saatlerimiz düzenli olmalı, eğer gece çalışmak zorundaysak bir gece lambasıyla bu lambanın da ışığı kamufle edilmek suretiyle dışarıdan hiçbir şekilde ışık yandığı görüntüsü vermeyecek bir biçimde çalışılabilir.

Ev kirasını düzenli ve zamanında ödemek, bakkaldan zaman zaman veresiye alışveriş yapmak faydalı olur. Çünkü yaygın kanı, “terörist çok para harcar”dır. Kısacası normal, kendi halinde, işinde gücünde, çevresiyle sorunu olmayan, sakin insanlar görünümünü en kısa sürede yaratmak gerekir. Evden uzun süre ayrı kalmalar çevrenin dikkatini çeker. Evden her uzaklaşma iyi bir senaryo üzerinde olmalıdır. Söylenenlerin birbiriyle çelişmemesine, verilen tarihlerde özenle dönülmesine çalışılmalıdır.

Olası hırsızlık vb. gibi durumlara karşı eve girenin ilk bakışta bulamayacağı uygun zulalar hazırlanmalıdır. Hırsızların bir çoğunun polise bilgi aktardığını aklımızdan çıkarmayalım. Örgütsel belge, yayın, araç gereçler buralara konulmalıdır. Biz evde olmadığımızda yaşanılacak bir hırsızlık vakasında bu belgelerin ortaya çıkmaması için bu gereklidir. Tehlikeli ve kuşkulu anlar için evdekilerin anlayacağı ve aralarında kararlaştırdıkları tehlikeyi bildiren şifreler, işaretler tespit edilmeli ve kuşku anında bu işaret yerine konmalıdır. Evi kullananların aralarında da böylesi işaretleri belirlemeleri ilkeseldir. Kaldığımız evin sağlam olmadığına dair en küçük kuşku evi terk etmemizi zorunlu kılar. Evin sağlamlığına yüzde yüz emin değilsek ev kesinlikle terk edilmelidir, ilkeseldir.

Bazen polisin hırsız görüntüsüyle eve girdiği ve evde arama yaptığı bilinen bir gerçektir. Eve hırsızın girdiğini anlamak için de evin belli noktalarına işaretler koymak doğru olandır. Ve eve hırsızın girdiğini anladığımız durumda evi hemen taşımak gerekir. Tabi önce olayın kendisi evde yaşayanca iyi bir şekilde değerlendirilmeli, girenin polis mi hırsız mı olduğu, evde örgütsel mahiyette herhangi bir şeyin görülüp görülmediği vb. netleştirilmelidir. Sonuca göre hareket etmek gerekir. Eğer eve giren hırsızsa evi hemen taşımak doğru olandır. Eğer polis olma durumu sözkonusuysa evi yazının geçtiğimiz aşamalarında belirttiğimiz tarzda, kitle ilişkilerinin denetiminde öncelikle, “yangından kurtarılacak mallar” kurtarılmalı, daha sonra ilişkiler üzerinden uygun yöntemlerle eşya taşınmalıdır.

Evde örgütsel belgeleri imha etmek için mutlaka tiner gibi yanıcı maddeler bulundurulmalıdır. Silahlar kullanıma hazır durumda ve hemen ulaşabileceğiz yerlere konulmalı, yatarken baş ucunda olmalıdır. Bir evde üç kişiden fazla kesinlikle kalınmamalıdır. Uygun olan iki kişidir, artı bunu üçlemek mümkündür. Fakat ev dördüncü kişiye kesinlikle çıkartılmamalıdır.

Düşman baskınına karşı kapı desteklenmeli, bize zaman kazandıracak yöntemler bulabilmeliyiz. Örgüt evlerimizde silah, bomba vb. askeri malzemeler bulundurulmalı ve düşman saldırılarına karşı kesinlikle teslim olmadan çatışılmalıdır. Örgüt üslerimizi düşmanla çatışmadan düşmana teslim etmek (malzemelerimiz olduğu halde) ihanettir. Düşmanla çatışma ilkeseldir.

Ajan sızmaları: İktidar savaşımımızı engellemek için Partimizi içten darbelemek düşmanın yöntemlerinden birisidir. Etkili yöntemlerden biri olan içe ajan sızdırma ve kaleyi içten “fethetme” yöntemi çok eskiye dayanan ve düşmanın uygulamak istediği belli, başarılı olduğu durumlarda da Partimize ciddi darbeler vurabildiği bir gerçekliktir. Düşman örgüte sızmakla bir çok şeyi hedeflemektedir. Bunlar:

a- Parti’yi denetim altında tutmak ve uygun gördüğü anlarda etkili darbeler vurmak.

b- Parti’de güvensizlikler yaratmak. Örgütün dağılmasına ve etkisizleşmesine yol açmak.

c- Parti’nin politik önderliğini etkileyecek tarzda sızmalar gerçekleştirmek, Parti’nin ideolojik çizgisini saptırmak, onu burjuva kulübüne çevirmek.

Düşman sızması başlıca iki yolla gerçekleşir: Bunların ilki, düşmanın profesyonel-eğitimli görevlilerini örgüte sızdırmasıdır, ikincisi ise örgütlü faaliyet yürütürken (ya da Parti çevresindeyken) düşmanca kazanılan unsurların işbirliğine başlamalarıdır.

Düşman Parti’ye sızdıktan sonra örgüt içerisinde üst kademelere çıkmayı hedefler. Örgüt hakkında ve kadrolar hakkında detaylı araştırmaya, bilgi edinmeye çalışır, elde ettiği tüm belgeleri, bilgileri ilişkide olduğu merkezine ulaştırır. Ajan, bir örgütün önder kadrolarını ortaya çıkarmayı ve askeri alanda görev yapan militanlarını etkisiz hale getirmeyi hedefler. Bir anda üst kademelerde yer alamayacağından militan görüntü yararatak askeri komitelere baştan sızmayı, buralarda konumlanmayı amaç haline getirir. AK içine girebilen düşman öyle ki, üstlerinin bilgisi dahilinde eylemlere girilmesine bile gözyumar ve düşman kendisini ciddi sarsmayan belli eylemlerin gerçekleşmesi ortamını bilinçli olarak yaratabilir. Örgüte sızan düşman güven kazanabilmek için birçok başarılı iş de yapabilir, örgüte faydalı istihbaratlar verebilir. Bu şekilde örgüt içerisinde güveni pekiştirir.

Düşman sızmasından örgütü koruyan en önemli silah; örgütlenme ve çalışma ilkelerimiz, gizli örgüt ve illegalite kurallarımızdır. Bunlardan taviz verilmediği sürece düşman örgüte sızsa bile verebileceği zararlar sınırlı ve lokal bir etkiyi aşmayacaktır. Çalışma tarzımız, illegalite anlayışımız ve ilkeli tutumumuz sayesinde düşman sınırlı zarar verebilecektir.

Örgütsel ilişki kurulurken kesin güven ilkesi, örgüte alınan unsurların nitelikleri bilinmek zorundadır. Bunlar net değilse ve kesin güven yoksa örgütsel bağlar kurmamak ilke olmalıdır. Hiç farkında olmadan ajanlarla bağ kurabiliriz. Ayrıca ilişkiye geçtiğimiz bireyler sürekli denetlenmeli ve bilimsel kuşkuculuk elden bırakılmamalıdır. Unutmayalım ki, daha önce ajan olmayan ve güvenilir unsurları da düşman daha sonra çeşitli yöntemlerle ajanlaştırabilir. Bu yüzden örgütte sıkı denetim şarttır, ilkedir. İnsanların nasıl yaşadığı, alışkanlıkları, görevlerine karşı tutumları, halkla ilişkileri, eğilimleri vb. sürekli kontrolde olmalı ve denetlenmelidir. En profesyonel düşman ajanları bile böylesi ayrıntılı ve titiz gözlemlerimiz sonucu bize belli açıklar verebilecektir.

Şu sorular; kim, nerede, ne, başka kimler vardı, ne zaman vb. gibi merakçı yaklaşımlar ve sorular ani ortadan kaybolma ve birden ortaya çıkmalar, anlatılan ilginç hikaye ve senaryolar, bunlarda düşülen kimi çelişki vb. ajan kuşkusu doğurabilecek türden şeylerdir ve hassas olunmalı, yaşamının ayrıntıları mutlaka gözlenmelidir. Aniden büyük görevler isteyenler, daha önceki yaşantılarında silik bir görüntü sergilerken birden ateşli aktivite pozlarına bürünenler dikkatimizi çekmelidir. Bunun yanında sürekli bunalımlı, mutsuz, karamsar ve tedirgin, coşkusuz ve ağız dolusu kahkaha atmayı unutanlar yine aynı şekilde dikkatimizi çekmeli, neden böyleler diye denetlenmelidirler. Bunu yaparken doğal bir biçimde ve şüphe uyandırmayacak diyaloglarla yapmalıyız. Onda güvensizliğe yol açabilecek hiçbir tavır, davranış zemini yaratılmamalıdır. Ayrıca aniden bir söz kullanarak, orta yere bir konu atarak tepkilerini ölçebiliriz. Şüphelendiğimiz unsurları sıkı bir denetime almalı, aile ilişkilerini, çevresini, arkadaşlarını vb. araştırmalı ve denetlemeyiz. Bu ilişkilerin niteliği bu unsur hakkında bize epeyce bilgi sunacaktır.

Örgüt içerisinde mutsuz ve karamsar gördüğümüz sallantılı durumdaki bireyin düşman eline geçmesi durumunda satın alınma olasılığı fazla olduğundan bu kuşkulu kişiler hakkında çok daha duyarlı davranmak, düşmanın kendilerini satın alma olasılığını hesaba katmak zorudayız. Çünkü düşman bugün, eline geçirdiği, neredeyse istisnasız her insanımızı çeşitli vaatlerle satın alma yoluna başvurabiliyor, bunlar içerisinden başarılı olduğu bireylerin çıkabileceğini her zaman akılda tutmak gerekir. Özellikle mücadelede şevksiz, içimizde mutsuz, karamsar, kendini düzeltme çabası göstermeyen, kendini mücadele doğrultusunda şekillendirme çabasına girişmeyen bireylerin, çeşitli vaatlerle düşman tarafından satın alınması çok daha kolaydır. Hele düşmanın işkencehanesinde bu tip bireyleren sunulması, bu kişileri cezbedebilir ve düşmanın piyonu haline gelebilirler. Düşmanın eline geçen bu bireyler ajanlaştırılıp direkt şubeden bırakılabilecekleri gibi bir süreliğine de olsa tutuklanıp cezaevine de gönderilebilirler. Uygun bir senaryo ve uygun bir ifade ile işi kitabına uydurmaya çalışırlar. Partimiz her operasyon sonrasını çok iyi bir şekilde sorgulamalı, içeri ve dışarı boyutuyla operasyonu aydınlatmaya çalışmalıdır. Dışarıda kalan ve yakalanmayan bireylerin o operasyondan sorumlu oldukları ve bu bilinçle sorgulanmaları gerektiği (yakalananlarla direkt ilişkide olanlar) bilinmelidir.

Düşman çok değişik yöntemlerle Parti’ye sızma çabasına girişebilmektedir. Bize düşen görev ilkeli çalışma, kurallı ve örgütsel denetim ve bilimsel kuşkuculuğu elden bırakmamaktır. Dikkat edilmesi gereken temel noktalar şunlardır: Ajan sızmasına karşı alacağımız tüm tedbirlerimiz ve tüm dikkatimiz kesinlikle örgüt çalışma ilkelerimizin, güvenlik kurallarımızın zaafa uğratılmaması, ajan sızmasına karşı uyanık olmak, ama diğer yandan örgütte ajan paniği yaratarak güvensizlik ortamının gelişmesine hizmet etmemeliyiz. Unutmayalım ki, düşmanın bir hedefi de güvensizlik yaratarak örgütsel bünyemizi dağıtmaya çalışmak ve böylece bizleri etkisiz hale getirmektir. Eğer panik ve güvensizlik ortamı örgütte geliştirilirse bu düşmana hizmet edecektir. Örgüt içerisinde ajan, dedikodu ve karalamalarına karşı da uyanık olunmalı, bunu bilinçli yapanlar hakkında soruşturma açılmalıdır.

Aynı zamanda ajan olarak kuşkulandığımız kişi hakkında, kuşkumuzun nedenlerini bağlı olduğumuz komite sorumlusuna söylemeliyiz, onun dışındaki hiçbir yoldaşa bilgi verilmemelidir. Eğer kuşkulandığımız kişi komite sorumlusu olan kişi ise o zaman onun bağlı bulunduğu komiteye dolaylı yoldan, örgütün başka kanallarından ulaşılmaya çalışılmalı, üst kademelerden yetkili bireye ulaşıldıktan sonra aktarılmalı ve kendisinden yanıt beklenildiği de belirtilmelidir. Bunun dışında gelişi güzel yaymak suçtur ve ilkesizliktir.

Şüphelerde gereken tedbirler alınmalı ve ajan göz altına alınarak sorgulanmalıdır. Tutuklama süresince durum netleştirilene kadar sorgulama yapılır ve suçu sabit görülürse (ki bir ajanın suçunun yüzde yüz ispatlanması mümkün değildir, ya ajanın kendisi itiraf edecektir ya da ajanla birlikte çalışanlar itiraf edecektir. Bunun dışında sabitlemek güçtür- bunu ağırlıklı olarak kuşkulu ajan şeklinde algılamak gerekir) bu durumda ajan derhal cezalandırılmalıdır.

Ajan iddiası ciddi bir iddiadır. Bu iddia her iki muhatabı da (iddia eden ve iddia edilen) bağlar ve sorumluluk altına sokar, gerçekten ajan olan ve olma olasılığı büyük olan kişinin imhası gündeme geldiği gibi mesnetsiz, delilsiz, kanıtsız iddialarla suçlayan kişi de suçlu duruma düşecektir. Bu yüzden dikkatli olmak gerekir.

Partimiz ajanlara karşı sert ve caydırıcı cezalar uygulamak zorundadır. Kendini içten darbeleyen aşağılık düşman piyonunun yaptığı işin onursuz, şerefsiz, alçaklık ve namussuzluk olduğunun ajitasyonu geniş kitlelere yaygın bir şekilde yapılmalıdır. Ve bu ajitasyon sayesinde düşman tarafından insanlarımızın satın alınmasının nispeten de olsa önüne geçmiş oluruz.

Parti’ye sızma düşmanın her dönem başvurduğu bir yöntemdir. Partimiz kitleselleştikçe bu yönlü çabalar da kat kat artacaktır. Bu nedenle sınıf mücadelesinde Parti’ye düşman sızmasının her an mümkün olduğunun bilinciyle hareket etmeliyiz ve şunu da bilmeliyiz ki, ideolojik-politik örgütsel olarak doğru bir hattı uygulayan, kitlelelerle bütünleşmiş, sınıf mücadelesine önderlik eden, ilke ve kurallardan taviz vermeyen, denetimin, disiplinin gereğince işlediği bir Parti’ye düşman sızmalarının belirleyici bir etkisi olamaz. Devrim yapmayı başarmış KP’lerin hiçbiri yoktur ki düşman sızmasını yaşamamış, hatta düşman ajanları önemli konumlara (MK’ya değin) gelmemiş olsun. Ama yine de bu KP’lerin devrim yapması engellenemedi, engellenemezdi.

Eğer ki bizler; ilke ve kurallarımıza sıkı sıkıya bağlı kalırsak düşman sızmalarını en aza indirebiliriz, ajanların verecekleri zararları, edinecekleri bilgileri en alt düzeyde tutabiliriz ve ajanları hızla ve net bir biçimde açığa çıkarabiliriz. Aksi haldeyse ne sızmaları önleyebilir, ne de sağlıklı bir biçimde açığa çıkartabiliriz.

Bunun için, Parti saflarına katılan herkes dikkatle incelenmeli, geçmişi, kişiliği, çevresi, ilişkileri ayrıntılarıyla öğrenilmelidir. Yeterince tanınmayan kişilerle ilişkiler sınırlı tutulmalıdır.

Her hücre, komitede, faaliyetin her anında illegalite kurallarına sıkı sıkıya uyulmalı, gereksiz hiçbir bilgi kimseye verilmemelidir.

Her hücre ve komitede, her yoldaş komite üyelerini ve altlarını sıkı bir biçimde denetlemeli, yaşayış biçimleri, kişilikleri, ideolojik zaafları, şüpheli davranış ve olgular titizlikle irdelenmelidir.

Her düşman operasyonu, mutlak bir biçimde tüm ayrıntıları ile sorgulanmalıdır.

Düşmanın eline geçen herkes titizlikle sorgulanmalı ve gözlenmelidir.

Hücre ve komiteler arası aktarımlarda tüm bilgiler hızla iletilmelidir.

Diğer örgütlerden geçişlerde mutlaka geçilen örgütten bilgi alınmalıdır.

İlişkileri, yaşayışı, geçmişi belirsiz ya da şüpheli olan, yoğun ideolojik zaaflar taşıyan, istikrarsız bir ruh hali içinde olan, Parti içinde farklı alanlara girip çıkan, devrimci örgütler arası geçişler yapan, kaynağı açık olmayan olanak ve ilişkileri Parti’ye sunan kişilere karşı özellikle uyanık ve sorgulayıcı yaklaşılmalıdır.

İşkence ve tavır: Bu düzene karşı mücadele eden her devrimci, her komünist düşmana esir düşebileceğini bilmeli, ona göre kendisini hazırlamalı ve donatmalıdır. “Düşmana esir düşmek mümkün, ama teslim olmak asla!” şiarı yüreğimize ve bilincimize kazınmalıdır. İşkence ve işkenceciyi öncelikle yüreğimiz ve bilincimizle yenilgiye uğratmamız, yüreğimiz ve bilincimizdeki korku duvarlarını yıkmamız gerektiği bilinmelidir. Bu, şubede yapılmaz, bu mücadelenin her cephesinde takındığımız tavırla belirlenir, yapılır. Bu yönüyle her yoldaş yaşamını, mücadele pratiğini sorgulamalıdır.

Komünist iradenin, devrimci yaratıcılığının aşamayacağı hiçbir şey yoktur. Her yoldaş bu bilinçle düşmanın kendisini en güçlü hissettiği inlerinde, işkencehanelerde Kızıl Bayrağı dalgalandırmaya hazır olmalıdır. Her devrimci, tercih ettiği yaşamın bir gereği olarak fırtınalara göğüs germesini bilmeli ve mutluluk, insanlık için, doğru bildiğin yolda, bazen rüzgarı arkana alarak, bazen de rüzgara karşı önüne çıkan engelleri bir bir aşarak ilerlemektir perspektifiyle rüzgara karşı yürüyerek engelleri bir bir aşıp ilerlemelidir.

İşkencede tavır; örgütün korunmasında, örgütün güvenliğinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Düşman çeşitli yollarla ulaştığı militan ve taraftarlarımıza fiziki, psikolojik baskı, zor ve şantajlar uygulayarak onlardan diğer ilişkilere, Parti’nin üst kademelerine, mücadelenin plan ve çalışma tarzına ilişkin bilgi almaya çalışır. Örgütün silah, araç, üs noktalarını edinmeye çalışır. Partimiz ve yoldaşlarımız hakkında geniş bilgilere, çözülmeler neden olur. Düşmanın sınırlı bilgilerini örgüt elemanlarına yaptığı işkenceler sonucunda zenginleştirdiği, ayrıntılandırdığı ve çözülen bireylerden faydalanarak örgüte yeni darbeler indirmeye çalıştığı biliniyor. Bu, düşmanın başlıca yöntemlerinden biridir. Çözülme olgusu düşman açısından fazlaca (bilgi edinmek için) zahmetli bir iş de değildir. Partimizin militanları içerisinden çıkacak alçağın birinin ayrıntılı çözülmesiyle bir dizi militanımızın açığa çıkması, düşmanın aydınlatamadığı eylemlerin deşifre olması, örgütün son şekillenişine uygun somut bilgilere ulaşması mümkün olmaktadır. Düşman birkaç günlük işkenceli sorgu sayesinde çok rahatça bu bilgilere sahip olabilmektedir. Çözülme objektif olarak Parti’ye, yoldaşlarına, halka ihanettir. Bunun bir bütün olarak ihanet olmaması subjektif olarak çözülen bireyin bu bilgileri “gönüllü” değil de işkence altında vermiş olmasıdır. Çözülmenin Partimizin korunmasında ve güvenliğinde ciddi zaaflara yol açtığı, geçmiş süreçlerden bu yana Partimiz TKP/ML’ye ciddi darbeler vurduğu bilinmeli, çalışma ilke ve kurallarımız çok daha sıkı denetimli hayata geçirilmelidir.

Partimizin güvenliğini sağlamak istiyorsak hiçbir militanımızın düşmana bilgi vermemesi gerektitği gibi düşmanın bilgisini teyit etmemesi de gerekli olandır. Bilgiyi kabullenmek de çözülmedir. Düşmana hiçbir bilgi vermemek ilkemizdir. Bu ilkemiz hiçbir şart altında çiğnenmemelidir.

Partimiz TKP/ML’nin kurucusu ve önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın bizlere devrettiği önemli ve başarılı kızıl direniş geleneği mevcuttur. 44 yıllık tarihimiz boyunca yüzlerce önder kadro, üye ve militanımızın işkencehanelerdeki zaferlerine tanık olduk. Bu direniş geleneğimiz boyutlanmış ve bugün kadrolarımız tarafından daha da geliştirilmiştir. Tüm militanlarımız bu gelenekleri öğrenmeli ve buna uygun bir pratik sergilemelidirler. Bu geleneğin temelinde “ser ver, sır verme” ilkemiz vardır. Genel olarak Parti önderliğimizde yer alan yoldaşlarımızın ezici çoğunluğu konumlarına uygun davranarak düşmanı yenilgiye uğratmışlardır. İşkencehanelerde kızıl direniş bayrağını dalgalandıran birçok yoldaşımızın şube deneyimlerini aktaran tecrübe yazıları çeşitli yayın organlarımızda yayınlanmıştır. Tüm militanlarımızın, taraftarlarımızın kendilerini işkence ve işkenceci karşısında donanımlı kılabilmek amacıyla bu yazılardan yararlanması, “ser ver, sır verme” ilkesini kavraması zorunlu ve şart olandır.

Bu yazımızda daha önceden işkencede tavır üzerine yazılan yoldaşlarımızın deneyiminden öğrenilmesi gerektiğini vurgulayıp şart koşarken, bir yandan da kısaca yapılması gerekenleri belirtelim?

Direniş, alınma anından itibaren başlar. Yakalanma anında ismimizin haykırılarak kitleye duyurulması, işkencecilerin teşhirinin yapılması, onlarla boğuşulması ve slogan atılması gerekir. Sessizce arabaya binmek veya söylediklerine uymak pasif bir tutumdur.

Soyun, in-kalk vb. uygulamaları reddetmek ve uymamak gerekir. İşkenceyi protesto için açlık grevine başlamak ve ifade vermeme tavrına girmek gerekir. Açlık grevine her şart altında başlanacaktır diye bir kuralımız yoktur, fakat işkencehanede ifade vermemek soruları yanıtsız bırakmak ilkemizdir, işkencecileri uydurma senaryolarla ikna etme çabasına kesinlikle girilmemelidir.

Hiçbir şeyin altına imza atmamak gerekir, ayrıca dilekçe yaz, avukatınla görüştürelim vb. türünden oyunlara gelmemek, hiçbir yazılı belge vermemek gerekir. Bu oyunla amaçladıkları, el yazı örneğimizi alarak daha önce ele geçen belgelerden karşılaştırma yaparak bizleri “hukuksal” olarak zor duruma sokmayı hedeflemektedirler. Tavizsiz direniş tavrımızı başından sonuna kadar sürdürmeli, aynı tavrımızı basın önüne çıkarıldığımızda da sürdürmeliyiz. Orayı, burjuva basının önünde işkenceyi, işkencecileri ve ülkenin politik gerçeklerini teşhir etmenin ve onursuz burjuva basınını da teşhir ederek, muhabirlerine bir nebze onurları varsa gerçekleri yazmaları gerektiğinin çağrısını yapmalıyız ve işkencehaneyi de bir kürsü haline getirebilmeliyiz. İşkencecilerin komutlarına (arkanı dön, önünü dön, yana dön) uymamalı, istediğimiz gibi davranma özgürlüğüne sahip olduğumuzu pratiğimizle göstermeliyiz. TV ekranındaki görüntümüz düşmanı ürkütürken halkımıza ve yoldaşlarımıza coşkuyu, umudu ve zafere olan inancımızı yansıtmalıdır. Yine mahkemeye çıkarılırken, göstermelik de olsa doktora çıkartıldığımızda, doktora hipokrat yeminine bağlı kalmasını hatırlatmalı ve kendisine ajitasyon yapmalıyız. Kısacası Partimiz TKP/ML’nin direniş geleneğine bağlı kalarak baş eğmez tavrımızı her aşamada, her yerde koyabilmeliyiz. İşkencehanelerde takınılması gereken bu tavır, düşmanı çaresizliğe iterken Partimiz TKP/ML’yi de bizzat pratiğimizle gözbebeğimiz gibi koruduğumuzun göstergesi olacaktır.

İllegalite ve gizlilik: Örgüt güvenliğinin ve yasadışı koşullarda sürekliliğin temeli, gizlilik ve illegal çalışma ilkelerimizden geçer. Bu ilkelerimizin uygulanması sonucu örgütsel güvenlik ve karşı-devrimci saldırılar karşısında mücadelenin geliştirilmesi gerçeklik haline gelir.

Gizliliği halktan gizlenme olarak algılamamak gerekir. Örgütsel ilişkilerimizin açığa çıkmamasına özen gösteririz. Örgütsel yapımızı düşmanın saldırılarından korur ve gizleriz. Fakat TKP/ML’yi, düşüncelerini, amaçlarını halktan gizlemeyiz ve gizlememeliyiz. Onu halka taşımaya, tanıtmaya özel bir önem veririz. Evet, biz kitleleri bilinçlendirmek ve devrim davasına kazanmak için, onlar arasında düşüncelerimizle açıkça çalışırız. Fakat onlardan gizlenmesi gereken şeylerimiz de olacaktır. Bunlar örgütün kendisi, örgüt ilişkileri ve örgüt içi sırlardır. Örgüt içi rapor ve tartışmalar, ilişkilerimizin örgütsel boyutları vb. şeyleri gizleriz. İllegalite devreye burada girer. Bunlar yalnızca Parti’nin bildiği sırlar olarak kalır. Bu ilkeseldir.

Bu illegalite Parti’nin kendi bünyesinde de uygulanır. Parti’nin her parçası yalnızca kendi bölümünün örgütsel yapısını bilir. Bunun dışında kalan bölümlerin ise yalnızca politik faaliyetlerinden raporlar yoluyla haberdar olur. Kendi bölümünde çalışan örgüt üyeleri bile birbirlerinin ilişkilerini tam ve açık olarak bilmezler, bilmemelidirler. Yalnızca çalışmanın boyutu, niteliği, niceliği ve siyasi yönelimi bilinir. Çalışanların yer, isim vb. gibi şeyleri bilinmez, bilinmesi de doğru değildir. Örgütün bir bölümünün üyeleri birbirlerini kodları ile tanırlar ve kaldıkları yerleri, kullandıkları yerleri bilmezler. Haberleşme şifre, iletişim ve randevular yolu ile olur.

Üst organlar alt organları nitelik ve nicelik olarak, politik çalışmadaki etkinlikleri, yetenekleri, faaliyetlerinin kapsamları, ürünleri vb. gibi durumları ile bilmek durumundadır. Ama bu bilgiler de yine isim, yer vb. şeylerin dışında olur.

Ülkemizde devrim yapmak için yola çıkan Partimiz TKP/ML’nin illegal mücadeleyi kendi tercihinden ötürü değil, zorunluluktan dolayı kabul ettiğini ve uyguladığını kavramak zorundayız. Düşman bizlere farklı bir şekilde yaşam hakkı tanımamaktadır. Saltanatını yıkacağımızı haykırdığımız düşmanın kendi sınıf karakterine uygun davranarak, saltanatını korumak için bizi imhaya yönelmesi kendi niteliğinin ürünüdür. Bizim de yapacağımız ve yapmamız gereken onun denetiminin dışına çıkarak, yasalarını tanımayarak kendimizin belirlediği ilke, kural ve prensipler doğrultusunda onu alt etme mücadelemizi boyutlandırarak zaferle taçlandırmaktır.

İllegalite kurallarına göre çalışılmadığı durumlarda ve gizliliğe, illegaliteye yeterli önem verilmediğinde, örgütlü karşı-devrimin azgınca saldırılarıyla Parti’nin yokedilerek örgütsel varlığının dağıtılması kaçınılmaz olacaktır. Kendini bu noktada yetkinleştirmeyen, siyasi polise karşı dayanıklı ve deneyimli bir örgütlenme ve illegaliteyi iyi uygulamayan bir örgütlenme,  dağılmaya mahkumdur. Parti’nin bazı kesimlerinin bilmesi gereken bilgilerin bütün örgüte taşınarak deşifre edilmesi ve militanların disiplinsizce ilişkiler geliştirerek kuralsızca bir yaşam sürdüğü, isim, kod ve görev vb. şeylerin alenileştirildiği bir ortam, düşmana davetiye (saldırıları için) çıkarır.

Birçoğumuz okumuşuzdur. Kızılkayalar romanında Beyaz Saray denilen gizli bir hapishanelerde tutulan ihtiyar, aklını oynatan biriyle tanışmışızdır. Fakat sonradan bu ihtiyarın Parti’ye hizmet amacıyla bu numarayı yapan iyi bir komünist kadro olduğunu öğreniriz. Bu yaşlı komünist, bu numarayla düşmanı ikna ettiğinde belli fırsatlar yakalayacağını ve bundan Parti ve yoldaşları için mutlaka faydalanacağını biliyordu. Ve bu amaçla yıllar boyu çok sevdiği yoldaşlarından bile kendisini saklamıştır. Hatta kaçma şansı olmasına karşın, o yoldaşlarını kaçırmayı önüne görev olarak koymuştur. Sonuçta da yüzlerce yoldaşının kaçmasında kilit rolü üstlenmiş ve hedefine ulaşmıştır. Bir de kendimizi sorgulayalım! Acaba kaçımız bu ihtiyarın gösterdiği iradeyi gösterebilirdik? Kaçımız bu illegaliteyi yıllarca yapabilirdik?

Gizlilik ve illegalite konusunda sağlam bir temelimiz olmasına rağmen özellikle son yıllarda bu konuda alabildiğine disiplinsiz ve laçka davranışların örgüt yaşamımızda vücut bulduğuna tanık olunmakta.

Kimi yoldaşların illegalite hastalığına kapılarak kendini, (politik kişiliğini) halktan gizleme çabası ve bu yanlış anlayıştan ötürü kendini mücadeleden soyutlama sakat anlayışı Partimiz’de mevcuttur. Sözde illegal mücadele içerisinde olan yoldaşlarımızın bir kısmı illegalite hastalığının ardına gizlenerek gecekondulardaki sokak ve barikat direnişlerinden adeta kaçmakta, sorumluluklarını ve görevlerini yerine getirmemektedirler. İllegalite demek, kendimizi halktan gizlemek demek değildir.

Bilinmemesi gereken veya öğrenilmesiyle yarar sağlamayan hiçbir şeyi bilmemek, anlatılınca uyarıp eleştirmek, engellemek ve böylesi şeyleri kimseye anlatmamak doğru olandır. Yine kimsenin gerçek adını ve onlara ait kişisel deşifrasyona yol açabilecek şeyleri öğrenmemek, kendinize ait bilgileri öğretmemek.

Mutlaka kod isim kullanmak ve bunları her ayrı çalışma alanında değiştirmek. Aynı alanda iken operasyon olduğunda kod ismi değiştirmek ve eskisini kesinlikle kullanmamak.

İki yoldaşın birbirini tanıyacağı tesadüflere meydan verecek davranışlardan kaçınmak. Birilerini eve götürmek gerektiğinde gözlerini kapatarak çevreyi, evi tanımayacak koşullar oluşturmak, evde tanımaması gereken insanlarla karşılaşmalarını engellemek, bu konudaki gevşekliklere prim vermemek.

Yazışma ve haberleşmede şifre kullanmak ve her ilişkide ayrı bir şifre kullanmak.

Örgütsel konumunu bilmesi gerekenler dışında kimseye söylememek ve yaptığı işleri belli edecek davranış ve sohbetlerden uzak durmak. Kimseninkini öğrenmemek, deneyim aktarma adına gereksiz deşifrasyonlara yol açmamak, deneyimleri başka yollarla anlatmak.

Gidilen evlerde ve toplantı yapılan evlerde albüm, resim vb. şeylere bakmamak, hapishane sohbetlerinden uzak durmak, görevli olanlar dışında kimseyi hapishane ziyaretlerine göndermemek.

Hapishane görüşçüleri düşman tarafından çok iyi denetlenmektedirler. Bu bilinmesine rağmen diğer devrimci hareketlerde olduğu gibi Partimizin tabanında da buralara gerekli gereksiz gidilip hoşça “geyik muhabbeti” yapmak, bir kaç siyasal bilgi edinmek insanlarımızın hoşuna gidiyor. Peşinden illegal faaliyet içerisinde Parti tarafından konumlandırılıyor. Hatta kimi insanlarımızın Parti’nin bilgisi dışında, kendi başlarına bu mekanlara gidip geldiğini ne yazık ki Parti daha sonraları öğrenebilmektedir. Bu yapılanlar disiplinsizlik ve ilkesizliktir. Örgütlü mücadele içerisinde konumlanan hiçbir militanımız, Parti’nin bilgisi ve izni olmadan bu mekanlara gidip gelemez. Bu ilkeseldir. Gitmesi gerekenler Parti’nin bilgisi ve izni dahilinde gitmelidir. Ki bunlar da çok gerekli ve istisnai durumlarda olmalıdır. Bunun dışında illegal Parti örgütlenmesi içinde konumlanan, görev ve sorumluluklar yüklenen hiçbir militanımızın düşmanın yoğun denetiminin olduğu bu mekanlara gitmesi doğru değildir.

Örgüte ait araç ve kullanılan ilişkileri kimseye deşifre etmemek, zorunlu olarak kullanırken aracın plakasına bakılmamasını sağlamak.

Bir yoldaşla gezerken tesadüfen karşılaşılan feodal bir tanıdığın adımızı deşifre edici davranışlarına karşı uyanık olmak ve görünce hemen yoldaştan uzaklaşmak.

Tesadüfi yollarda yoldaşların karşılaşması gündeme gelse bile, kesinlikle birbirlerini tanıdığını ima eden davranışlarda bulunmamak ve yan yana gelip sohbet etmemek. Tanıdığını belirten davranışlardan sakınmak. Çünkü birinin olası bir takipte olması durumunda takibin diğerine de bu şekilde gereksizce bulaşması gerçekleşmiş olacaktır. Bu yüzden yollardaki tesadüfi karşılaşmalarda konuşulmamalı, transit geçilmelidir.

Organik ilişkiler dışında ilişkiler kurmamak, yatay yoldan işi halletme alışkanlığından kurtulmak ilkeseldir.

Telefon numarası vb. şeyleri mutlaka ezberde tutmak; olmuyorsa, mutlaka yalnızca kendinin anlayacağı şekilde kodlayarak taşımak gerekir.

 

Dedikoduyu kökünden kazıyalım

Partimiz’deki başlıca illegalite zaaflarından biri de dedikodudur. Her şeyin her yerde, uluorta konuşulması, yayılmasıdır. Bu yolla kadroların, faaliyetin, kişisel anlayış ve özelliklerinin, ilişkilerin deşifre edilmesidir. “Kim ne yapıyor, neyi savunuyor, nerede görülmüş, kimle görüşüyormuş, kimin hangi fiziksel, ruhsal özellikleri var, kim kimle evli, Parti’nin şu ya da bu alanda gücü, gidişatı nedir vb.” bilgilerin rastgele yayılmasıdır. Parti’ye yönelik düşman saldırılarının en az kayıpla atlatılması ve düşmana yeni bilgilerin verilmemesi yaşamsal bir öneme sahipken, daha operasyonlar sürerken ve sonrasında engellenen yoldaşların kimlikleri, konumları, ilişkileri ve faaliyetlerinin sanki illegalite gerekliliği artık kalmamış gibi konuşulmaya, yayılmaya başlamasıdır. Neredeyse bazılarının tek sermayesi ve faaliyeti, bu türden bilgilere sahip olmak ve bunu göstermek için kendini paralamaktan ibaret.

Dedikodu, feodal-lümpen şekillenişin bir ürünüdür ve en basit dedikodu faaliyeti bile düşmana bilgi taşımaktan başka bir şey değildir. Ayrıca dedikodu, düşmanın yönlendirmesine sonuna değin elverişli bir araçtır. Dedikodu Parti yaşamını zehirlemekte, yoldaşlar arasında ve Parti tabanında güvensizlikler doğurlmakta, sırları deşifre etmekte, feodal, apolitik, ahbap-çavuş ilişkileri doğurmakta, pekiştirmektedir.

Dedikodunun kökünün kazınabilmesi için, bilinmesi zorunlu olmayan hiçbir bilgi kimseye verilmemelidir. Yatay ilişkiler, gereksiz yer ve ilişkilerin ziyareti, gereksiz görüşmeler mutlak surette engellenmelidir. Duyulan her dedikodunun yayıcılarına, yapılanın yanlışlığı kavratılmalı, süreklileştirenler cezalandırılmalı, mutlak surette her dedikodununun kaynağı araştırılmalı, bulunmalı ve cezalandırılmalıdır. Duyulan her türlü dedikodudan (başkalarına yayılmadan) üstler hemen haberdar edilmelidir.

Çalışmalarımızda gözönüne alınacak hususlar :

1- Unutmaki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfata layık olmaya çalış.

2- Parti üyeliği sıfatını daima yücelt.

3- Komünistlerin örnek öncü rolleri, devrimin kaderi açısından hayati bir öneme haizdir. Komünist ahlak ilkelerine uy. Düşünce, davranış ve eylemlerinle halka örnek ol, kitlelerin sempati, güven ve desteğini almaya çalış.

4- Somut şartların somut tahlili ilkesini yaratıcı bir tarzda hayata uygula, uygulat.

5- Geneli özelle, önderliği kitlelerle birleştirmeye özen göster.

6- Fikir üret, planlı programlı çalış, çevrendekileri hareketin ihtiyaçlarına göre mutlaka belli görevler etrafında seferber et.

7- İhtisaslaşma ve iş bölümüne önem ver, kadrolardan iyi yararlan.

8- Yaratıcı ol, yaratıcı çalışmayı teşvik et.

9- İnisiyatifli ol, çevrendekilerin inisiyatifini geliştir.

10- Seni çevreleyen şartların esiri olma, onları yenmeye çalış, mevcut şartları zorlayarak yapılabilecek olanın azamisini yap.

11- Başarı anlarında zafer sarhoşluğuna kapılma, başarısızlık ve yenilgiler karşısında ise kendini kaybetme, başarısızlıkları “başarının anası” olarak gör. Savaşın savaşılarak öğrenileceğini unutma.

12- Akıma karşı yüzme cesaretine sahip ol.

13- Düşüncelerinle davranışlarını, teorinle pratiğini birleştir. Söylediğin şeyleri yap, yapmayacağın şeyleri söyleme.

14- Boş zamanlarını değil, hayatını devrime adadığını unutma.

15- Parti’nin, halkın, devrimin menfaatlerini daima kendi kişisel menfaatlerinin üstünde tut.

16- Kitlelerin “amiri” değil, dostu ol, onların öğretmeni olmadan önce öğrencisi olmasını bil.

17- Halka zarar verme, halka karşı şiddete başvurma, halk içindeki çelişkileri eleştiri, tartışma, eğitim, ikna yöntemi ile, yani demokratik yöntemle çöz.

18- Parti’ye ve kitlelere güven.

19- En zor şartlarda dahi Halk Demokrasisi, bağımsızlık, sosyalizm ve yüce komünizm davasının zaferine olan inancını yitirme. Bu konuda inançsızlık tohumları yayanlara karşı mücadele et.

20- Bütün gücünle halkı silahlı mücadeleye hazırlamaya ve seferber etmeye çalış.

21- Hiçbir mücadele biçimini ilke olarak reddetme, sadece bütün diğer mücadele biçimlerini esas mücadele biçimine bağımlı olarak ele al ve ona tabi kıl.

22- Legal ve illegal faaliyeti doğru kavra, birbirine karıştırma ve yaratıcı biçimde birleştir.

23- Parti üye aidatını düzenli biçimde öde.

24- Hareket için yeni mali imkanlar ara, yaratıcı önerilerin üzerine eğil ve onları doğru değerlendir.

25- Parti tüzük hükümlerine uy, keyfilikten, başı bozukluktan, örgütsel anarşizmden kaçın.

26- Mensup olduğun Parti birim ya da birimlerinin toplantılarına düzenli biçimde katıl.

27- Sınıf mücadelesini parti içinde yürütmeyi ihmal etme.

28- Parti disiplin ilkelerine kayıtsız şartsız uy.

29- Parti’nin gönüllü ve bilinçli komünist irade ve eylem birliğini gözbebeğin gibi koru.

30- Parti, hiziplerin varlığı ile bağdaşmayan bir irade ve eylem birliğidir. Hiziplere karşı mücadelede uyanık ve tavizsiz ol. Parti içi mücadelede hizipçiliğe düşmemeye özen göster.

31- Parti içi eleştiri ve tartışma özgürlüğünü mümkün olduğunca en iyi şekilde ve bilinçli kullan.

32- Eleştiriyi bastırma. Kim olursa olsun karşındakini sabırla ve sonuna kadar dinle. Eğer söyledikleri Parti’nin, halkın ve devrimin menfaatlerine uygunsa kabul et. Yanlışsa neden yanlış olduğunu sabırla kendisine kavratmaya çalış.

33- Söylenene kabahat bulma, söylenilenden ders çıkar!

34- Araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur. Seni çevreleyen ekonomik, siyasi, askeri, kültürel, tarihi, ulusal vb. şartları yaratıcı biçimde tahlil et. Eylemlerine yol gösteren kanunları bu gerçeklerin bağrından çıkart.

35- Bilgiyle yetinmek, incelemenin düşmanıdır. Kendimize karşı tavrımız “öğrenmeye doymamak”, başkalarına karşı tavrımız ise “öğretmekten usanmamak” olmalıdır.

36- Tecrübelerinden doğru dersler çıkart, bunları doğru bir biçimde özetleyerek genelleştir ve tüm Parti’ye mal et.

37- “Poz atmak”tan, zamanı boş geçirici ıvır-zıvır eğlencelerden, “ilerici” laflarla dolu gevezeliklerden kaçın.

38- Hotzotçu, sekter, yıkıcı ve kırıcı davranma, alçakgönüllü, yapıcı, ikna edici ve geliştirici ol.

39- Sözümona “büyük oynama” adına boyundan büyük işlere girişme, yeteneğine ve ideolojik-siyasal-örgütsel kapasitene, deney ve tecrübelerine uygun görev ve sorumluluklar al ve aldığın görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getirmeye çalış.

40- Yalan söyleme, ikiyüzlü davranma, halka gerçekleri anlat.

41- Ekinlere zarar verme, halktan ödünç aldığın her şeyi zamanında geri ver.

42- Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve sakatlara karşı saygılı ol, sorunların çözümünde kendilerine yardımcı olmaya özel önem ver.

43- Parti karar, emir ve talimatlarına uy, çalışmaların hakkında bağlı bulunduğun birim ya da birimlere ve gereken hallerde üst kademelere düzenli biçimde ve zamanında sözlü ya da yazılı olarak rapor ver.

44- İdeolojik sağlamlığını pekiştir, derli toplu idelojik-siyasi eğitim yap.

45- Eleştiri-özeleştiride samimi ve cesur ol, ikna edici, yapıcı, hataları düzeltici eleştiri yap.

46- Hataların kaynağını bul, çözüm yollarını göster.

47- Uluorta eleştiriden kaçın.

48- Ancak ciddi ve samimi eleştirinin dedikodu ve ikiyüzlülüğü yok edebileceğini unutma.

49- Eleştiriyi zamanında yap, iş işten geçtikten sonra eleştirme hastalığına düşmekten kaçın.

50- Demokratik-merkeziyetçiliğe uy ve uygula.

51- En kötü karar bile kararsızlıktan daha iyidir. Mümkün olduğunca sağlıklı ve isabetli kararlar al. Karar alındıktan sonra değil, karar alınmadan önce sorunlar üzerinde mümkün olduğunca geniş biçimde tartış. Alınan kararı hayata uygulamada tavizsiz davran.

52- Üst kademe emir, talimat ve kararlarına uy. Fakat merkeziyetçilik, memur tavrı değildir. Üstten emir, talimat, karar gelmedikçe oturup beklemek değildir. Herşeyi yukarıya sormak değildir. Parti genel hattını yaratıcı tarzda içinde bulunduğun somut şartlara uygula, kendi görev ve yetkilerin çerçevesinde yapabileceklerinin azamisini yap.

53- Çevrendekilere sorumluluk vererek çalıştır, onlara temel politikayı kavrat, yapılacak işin bütün içindeki yerini kavrat, genel çerçevesini çiz, işin nasıl yapılacağını onlara bırak. Onların inisiyatifini ve yaratıcı çalışma yeteneğini geliştir. Ayrıntılara girme, tavsiyelerin varsa onlara ilet.

54- Çevrendekilerin ufkunu genişlet. Onlara yeni çalışma alanları göster. Onların ilk yardım, baskı, resim, daktilo, bilgisayar kullanma, evrak düzenleme, araç kullanma, edebi çalışmalarda bulunma vb. işlerle ilgilenmelerini sağla.

55- Stratejide merkeziyetçi, taktikte adem-i merkeziyetçi olduğumuzu unutma.

56- Çalışmalarında gizlilik kurallarına uy. Fakat gizliliğin halkın kurtuluşu davasına sırt çevirmek olmadığını unutma.

57- Gizlililiğe kendini gizlemek için değil, iş yapabilmek için önem ver.

58- Düşmanın; Parti’nin güvenliğini zaafa uğratmak, hakkında bilgi toplamak, darbeler vurmak amacıyla hangi genel ve özel hedeflere, olanaklara, taktiklere ve çalışma tarzına sahip olduğunu, bunlardaki gelişme ve değişimleri sürekli araştır, sorgula, bunları ve çıkarttığın dersleri Parti’ye mal et, karşı önlemler geliştir.

59- Düşmanın her girişimini (takip, dinleme, sızma, operasyon vb.) ve düşülen her ilke ve kural ihlalini titizlikle sorgula, organ üyelerine ilet, üste iletilmesini sağla.

60- Her komite ve hücre toplatısında, toplantılar arası dönemdeki düşmanın hareket tarzını ve düşülen ilke ve kural ihlallerini mutlaka kapsamlıca irdele ve sonuçlarını hemen üste rapor et.

61- Organ üyelerini ve altlarını ilke ve kurallara uyup uymadıkları noktasında sürekli sorgula, denetle, yol göster, deneyimlerini aktar.

62- Başkalarının işine bulaşma. Ama bunu bir memur gibi uygulama. Onların pratik ihtiyaçlarına göre davran.

63- Birisine görev verirken o kademe sorumluları aracılığıyla ver. Böylece hem işbölümünü ve ihtisaslaşmayı geliştir, hem de örgütsel ilişkileri çiğnemekten ve laçkalaştırmaktan kendini koru.

64- Bir işte ancak yeteri kadar insanı seferber et, fazlasını bulaştırma.

65- Kendi yapabileceğin işi başkalarına havale etme.

66- Kişilere karşı güven bireysel değil kolektiftir. Ancak burada da memur tavrına düşme. Yoldaşlara danışmadım diye iş yapabilecekleri boş bırakma.

67- Kendi örgütsel bağın dışında gerekmedikçe başkalarıyla bağ kurma.68- Gizli çalışma yapıyormuş havasına girme, öyle bir poz takınma, normal davran.

69- Kimseye bilmesi gerekenden fazlasını söyleme.

70- Bilmen gerekmeyeni öğrenme.

71- İçini dökme eğilimini önle, susmasını bil.

72- Komünist hareketin sırlarını en yakınlarına bile açma. İsim, yer, zaman ve belirli olayları kimseye açıklama. Yoldaşlarının sana bazı şeyleri anlatmamalarından alınma.

73- “Başka kimler var” sorusundan, meraklılıktan, boşboğazlıktan kurtul.

74- Temasta bulunduğun kimse yakalanınca, kullandığın takma adı değiştir.

75- Temasta bulunduğun her çevrede kendini başka bir adla tanıt.

76- Birbirini tanımayan iki yoldaşı hiçbir zaman gerçek adlarıyla birbirine tanıştırma.

77- Evini ve diğer mekanları mantıklı, uygun bir senaryoyla tut. Mutlaka bu senaryoya uygun davran.

78- Evinde, üzerinde, eğer varsa işyerinde adres bulundurma, gerekli şeyleri ezberle.

79- Bazı bilgileri yazılı olarak bulundurmak gerekiyorsa bunları ancak anlayabileceğin şekilde yaz.

80- Gerektiğinde yutabileceğin kadar küçük ve ince kağıt kullan.

81- Adres ve sayı yazmak için kendi özel tekniğini geliştir.

82- Mektup yazmaktan kaçın. Yazman gerekiyorsa bunları ancak anlayabileceğin şekilde yaz.

83- Mümkünse el yazını değiştir.

84- Polisçe tanınmış bir el yazısıyla yazılmış bir metni kimseye verme.

85- Parti belge ve malzemelerini gözbebeğin gibi koru. Düşman operasyonlarında ele geçmeyecek biçimde gizle, düşmana teslim etme.

86- O an gerekli olmayan, belge ve malzemeleri bir arada tutma. Uygun yerlere dağıt.

87- Gereksiz yere fotoğraf çekilme. Toplu fotoğrafa girme. Gereksiz yere hiçbir fotoğrafa bakma, hiçbir fotoğrafı gösterme. Fotoğraftakilerin kimler olduğunu öğrenme, öğretme.

88- Hiçbir yoldaşın fiziksel ya da ruhsal hiçbir özelliğini yayma.

89- Telefonla görüşmekten kaçın. Görüşecek olursan ad, adres, tarih verme. Telefonla ancak önceden kararlaştırdığın şifreyle randevulaş.

90- Sabit telefondan kesinlikle telefon etme.

91- Kaldığın, randevu yaptığın, sık kullandığın bölgelerdeki sokak telefonlarını kullanma. Telefon ettiğin bölgeyi hızla terk et.

92- Telefonla konuşurken mutlaka uygun şifreler kullan.

93- Telefon kartlarını kesinlikle taşıma, aynı kartla yalnızca tek yerle konuş ve imha et.

94- Telefonların bulunduğu odalarda örgütsel hiçbir şey konuşma.

95- Randevu yeri olarak iyi bildiğin bir yeri ver.

96- Randevu bölge ve yerlerini sık sık değiştir.

97- Farklı yoldaşlarla aynı bölgelerde randevulaşma.

98- Randevularda dikkat çekici olmamaya özen göster.

99- Kalabalık randevular yapma. İki-üç kişiyi kesinlikle geçme.

100- Alışveriş yapılacak randevuları kısa tut.

101- Hiçbir randevuyu gereksiz yere uzatma.

102- Birbirini tanımayan iki kişiyi bir randevuda biraraya getireceksen mutlaka ortak bir parola ve işaret tespit et.

103- Verdiğin sözü yerine getir, randevuyu kaçırma, randevuya tam zamanında git.

104- Randevuda tabii davran, şüphe çekecek davranışlardan kaçın.

105- Randevu yerine giderken takibe karşı dikkatli ol.

106- Yürürken mümkün olduğunca tenha yolları seç. Bu arada arkanı kontrol et. Kontrolü tabii bir şekilde mesela ayakkabı bağlama, kaldırım değiştirme vb. gibi yap.

107- Tüm geliş gidiş güzergahlarını sürekli değiştir. Ana yolları kullanma. Merkezi yerlerden geçme. Kullandığın, kullanacağın güzergahları önceden düşün, kontrol et.

108- Önemli bir yere hiçbir zaman tek taşıtla gitme. Mümkünse özel taşıt kullanmaktan sakın.

109- Taşıttan gideceğin yerde inme, başka yerde in. Tenha bir sokakta yürüyüp arkanı kontrol et.

110- Takip edildiğini fark edersen sakın randevuya gitme.

111- Eğer sürekli takip ediliyorsan emin bir yolla yoldaşlarına haber ulaştır. Onlardan direktif gelene kadar kimseyle temas kurma.

112- Sürekli takip altındaki bir kimse için yapılacak en iyi şey, takibi atlatıp onu tanınmadığı bir yere nakletmektir.

113- Takip eden polisi genellikle tanıyabilirsin. Ama hiçbir zaman ihtiyatı elden bırakma, polis tanıyamacağın bir kılığa girebilir. Ama kendini herkesi polis olarak görme hastalığına kaptırma.

114- Yolda tesadüfen karşılaştığın yoldaşlarınla selamlaşma. Onları tanıdığını belli edecek davranışlarda bulunma.

115- Tutuklanınca ne yılgınlığa kapıl, ne de polisi kışkırt. Direnme tavrını ilk anda net bir biçimde al.

116- Ser ver, sır verme.

117- İlke; hiçbir şey söylememek.

118- Durumu izah etmeye, kendini savunmaya çalışma.

119- Polisi teferruatlı hikaye ve yalanlarla aldatabileceğini sanma, uydurduğun her hikayenin yeni sorulara yol açacağını unutma.

120- İtirafta bulunma, daima inkar et.

121- Sorguda diğer yoldaşlara ve devrimcilere sürekli moral ver, direnç aşıla.

122- Okumadığın hiçbir şeyin altına imza atma.

123- Tehditler veya “biz her şeyi biliyoruz”, “bilmem kim itiraf etti” palavraları karşısında paniğe kapılma. Biri böyle bir hata yapmış olsa bile senin aynı hatayı tekrarlaman gerekmez.

124- İtirafta bulunmuş biri ile yüzleştirilirsen bile inkara devam et.

125- Mahkemede gerçeği ortaya koyma hevesine kapılma, burjuvazi ve proletarya için ortak bir gerçek yoktur.

126- Siyasi savunma yap. Mahkemeyi devrim davasını savunduğun bir kürsü haline gelir. İhtilalci fikirlerden hiçbir taviz verme.

127- Mahkemeyi zalimlere ve sömürücülere hizmet ettiği ve halkı baskı altına almak amacıyla kurulduğu için reddet. “Heyetinize saygım büyük, ama mahkemenin kuruluşu hukuka aykırı” gibi kıvırmalara girme.

128- Özgül kanunlarına derinden vakıf olan proleter devrimci mücadeleyi aynı kararlılık ve cesaretle zindanlarda da sürdür.

129- Zindanları her açıdan kendini ve çevrendekileri eğitmenin iyi bir okulu haline getir.

130- Düşman, hep hareketi belli bir yüksekliğe ulaştığı sırada yıkmak için çalışır. Bunun için çeşitli yollardan hareket içine ajanlar sokmaya çalışır. Elverişli koşullar oluşmadan hareketi engellemeye kalkışmaz. Buna karşı uyanık ol. Hareketin içine ajan sızmalarına karşı dikkatli davran. Şüpheli davranışlarını gördüklerini zaman geçirmeksizin yoldaşlarına bildir.

131- Parti saflarına yeni katılan herkesi dikkatle incele, geçmişi, kişiliği, çevresi, ilişkileri hakkında yeterli bilgilere sahip ol. Yeterince tanınmayanlarla ilişkileri sınırlı tut.

132- Organ üyelerinin ve altlarının yaşama biçimlerini, kişiliklerini, ideolojik zaaflarını, şüpheli davranışlarını ve şüpheli olguları titizlikle incele.

133- Düşmanın eline geçen herkesi titizlikle sorgula ve gözle.

134- Diğer örgütlerden geçişlerde geçilen örgütten bilgi al.

135- Ajan sızmaları sorununda panik yaratma, soğukkanlı ol, tüm bilgi ve gözlemlerini yazılı olarak ilgili yerlere ilet, uluorta konuşma.

136- Çok şey bilmek isteyenlerden ve çok soru soranlardan şüphe et, iyi niyetle merak edenleri uyar.

137- Şüpheli davranışlarını gördüklerini izle, verdiği açıkları kafana not et. Yoldaşlarına da danışarak onun hakkında kesin karara var. Sallantıdaki bir durum veya güvensizlik çok zararlı olabilir.

138- Ajan ve örgüt yıkıcısı olduğu kesinleşenleri bütün yoldaşlarına duyur, onları zaman geçirmeksizin uyar.