SÜRECİ KAVRAMAK, PARTİYLE BÜTÜNLEŞMEK, HALK SAVAŞINA SEFERBER OLMAK!

HomeTürkçeGenel

SÜRECİ KAVRAMAK, PARTİYLE BÜTÜNLEŞMEK, HALK SAVAŞINA SEFERBER OLMAK!

Açıklama: TKP/ML Merkezi Kitle Yayın Organı İşçi Köylü Kurtuluşu’nun Şubat 2021 tarihli 134. sayısından alınan yazıyı paylaşıyoruz &n

ENTERNASYONAL KOMÜNİST BİRLİK KURULDU
TKP/ML MK-SB: MARKSİZM-LENİNİZM-MAOİZM REHBERLİĞİNDEN ŞAŞMAYAN PARTİMİZ TKP/ML’NİN 51. KURULUŞ YILINA ŞAN OLSUN! KATLEDİLİŞİNİN 50. YILINDA KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’NIN EN BÜYÜK MİRASI PARTİMİZ TKP/ML’YE ŞAN OLSUN!
HİNDİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ (Maoist) : PLGA (HALK KURUTULUŞ GERİLLA ORDUSU)’NUN 22. YILDÖNÜMÜNÜ KUTLAYALIM
gerilla

gerilla

Açıklama: TKP/ML Merkezi Kitle Yayın Organı İşçi Köylü Kurtuluşu’nun Şubat 2021 tarihli 134. sayısından alınan yazıyı paylaşıyoruz

 

 

SÜRECİ KAVRAMAK, PARTİYLE BÜTÜNLEŞMEK, HALK SAVAŞINA SEFERBER OLMAK!

“Devrim bir ziyafet vermek, bir makale yazmak, bir resim çizmek veya bir nakış işlemek değildir. Devrim, o zariflikle, o rahatlık ve nezaketle ya da o sevecenlik, terbiye, ihtiyat, ruh cömertliği ile başarılamaz. Devrim bir ayaklanmadır, bir sınıfın bir başka sınıfı devirdiği şiddet hareketidir” (Mao Zedung)

Düşman ablukası hayatın her alanında oldukça boyutlu ve birçok cephede birden gerçekleşiyorken gerilla bölgelerinde ise devrim ve karşı-devrim güçleri en ileri düzeyde irade savaşına tutuşmuş durumdadır. Faşist diktatörlüğün katiller sürüsü komünist ve devrimci iradenin en ileri düzeyde gerçekleşme alanı olan gerilla savaşını sona erdirmek, gerillalar ise bu faşist saldırganlığa karşı koymak, mevzilerini terk etmemek için olağanüstü çaba sarf etmektedir.

Faşist-feodal zihniyet ve egemenlik biçiminin kendisini tüm çıplaklığıyla gösterdiği, buna karşılık komünistlerin iradesinin de en üst düzeyde gerçekleştiği gerilla bölgelerinde büyük bir irade savaşı yaşanmaktadır. Faşist diktatörlük, komünistlerin gösterdiği bu muazzam iradeyi kırmak adına en son yoldaşlarımızın kafalarını kesmiştir. Ellerindeki her türlü askeri-teknik olanaklara rağmen gerillanın gösterdiği irade ve halk savaşında ısrar gerçekliğidir ki düşmanı en ileri düzeyde öç almaya yöneltmiştir. Yoldaşlarımızın kafalarının kesilmesi düşmanın vahşetinin yanı sıra aynı zamanda gösterilen irade karşısında duydukları öfkenin dışa vurumu olarak anlaşılmalıdır.

Partimiz bu süreci büyük bedeller ödeyerek, can vererek, can alarak, halk savaşında ısrar ederek karşılamaktadır. Partimizin sınıf mücadelesinin en ileri mevzisinde gösterdiği muazzam direniş ve ısrar, bu ağır sürecin ancak böyle bir irade ve karşı duruşla göğüslenebileceği gerçekliğinin net olarak anlaşılması üzerinden gerçekleşmektedir. Bu gerçekliğin dışımızdaki güçler tarafından yeterince anlaşıldığını ne yazık ki söyleyemiyoruz. Kendimizi pratikteki duruşumuzla somutlarız. Neyiz, kimiz, hedefimiz ve bir bütün olarak varlığımız her pratik adımımızda ve her defasında sınanır, yeniden tanımlanır. Bu sınanma süreci gerek bireyler gerekse de örgütlenmeler açısından çözülme ve çelikleşme ikilemini belirginleştirir. Her süreçte ve her anda olduğu gibi bir ikiye bölünür. Sınıf mücadelesinin yasalarını kavrayanlar daha bir güçlenmiş olarak çıkarken, sağlam bir ideolojik zemin ve tarihsel bilinç üzerinden kendisini şekillendirmemiş olanlar ise sürecin ağırlığı ve karşı devrimin baskısı altında ezilip MLM’den etkilenme oranlarındaki azlık ve çokluğa paralel olarak karşıtıyla iç içe girme, karşıtına benzeyen yanlarını daha da çoğaltma sürecini yaşarlar. Ne yazık ki ülkemizin radikal devrimci güçlerini de kapsayan edilgen, kendisine güvensiz bir ruh hali ve bunun yansıması olan pratik bir hatla ifade olan bir duruş söz konusudur.

 Çin Kültür Devrimi

Çin Kültür Devrimi

Ülkemiz devrim güçlerinin önemli oranda kimlik erozyonuna uğradığını görmekteyiz. Devrim cephesinde geri çekilerek varlığını koruma çabası hakimdir. Ne yapacağını bilmeme veya karşı-devrimin vahşet düzeyinde ve sistemli olarak devam eden saldırılarını daha doğrudan karşılayan karşı koyuş ve vuruşlar örgütlemek yerine, içerisine düştükleri kendine güvensizlik sarmalını etkileyebildikleri kesimlere nüfuz ettirerek onları da umutsuzluk sarmalına hapsedip pasifleştirmektedirler. Karşı-devrimin baskısının artışı ve yıllara dayanan ideolojik deformasyon noktaları üzerinden kendisini inşa eden ülkemiz devrimci hareketi, önemli oranda rotasını kaybetmiş, liberal burjuvazinin hem pratik hem de düşünsel söylem ve “çözüm önerileri”ni varlıklarının anlamı haline getirmiş, buralardan kendilerini tanımlamayı “devrimcilik” olarak savunur hale gelmişlerdir. İsimleri değişik olsa da aynı kaynaklardan beslendikleri için her geçen gün birbirine daha fazla benzeyen, bu aynılaşma ve birbirine benzeme durumunu adeta bir maharet olarak tanımlayan TDH’nin önemli bir bölümü, kendi kendisini “kendinden menkul yüce amaçlar” eşliğinde hızla tasfiye etmekte bir sakınca görmemektedir. Varlıklarının temel gerekçesi olan kendi başına mücadele etme yeteneğini kaybetmiş ve bunu açıkça ifade eden, başkası olmadan kendilerinin bir şey yapamayacağını kabul eden bu güçler, partimizin kendi başına mücadelesindeki ısrarını anlamakta doğaldır ki zorlanmaktadırlar.

12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın yarattığı tahribatı atlatarak 1980’ler ortasında yeniden toparlanan, kendi çizgileri doğrultusunda devrimci dinamikler ve devrimcilik iddiası ile sınıf mücadelesine müdahil olan, sistemi bir bütün olarak karşısına alma cüreti gösteren, bedeller ödeyebilen ve bunu sınıf mücadelesinin doğal ve kaçınılmaz bir sonucu olarak gören devrimci hareketler, gelinen aşamada sivil toplum hareketlerinden medet uman, sivil toplum hareketlerine dönüşen, parlamenter hayallerle kendisini var eden, sivil itaatsizlik eylemleriyle sonuç almaya çalışan, ülke dışından ülkedeki devrimi yapma gibi gülünç tezlerle kendilerini yaşatmaya çalışan güçlere dönüşmüşlerdir. Bunun dışında bir duruş onlara yabancı bir duruş haline gelmiştir.

Ülkemiz devrimci hareketinde yaşanan ve devrimci hareketlerin bünyelerini adeta “bir ur gibi” saran tasfiyecilik, bedel ödemeyi göze almadan “devrimcilik yapma”, bedel ödemenin en üst düzeyde gerçekleşme hali olan can kayıpları üzerinden, “iradecilik”, “koşulları değerlendirememe”, “düşmanın güçlülüğü”, “düşmanın teknik üstünlüğü” gibi argümanlar eşliğinde gerillanın muhteşem iradesine karşı yer yer anti-propagandaya dönüşmektedir. Bu anti-propaganda sarmalı içinde debelenenler kendilerini mahkum ettiklerini, varlık nedenlerini silikleştirdiklerini unutmaktalar. İbrahimlerin, Mahirlerin, Denizlerin, Mazlumların ardılları olduklarını söyleyenler bu söylemleriyle onlardan bir şey öğrenemediklerini, onların en zorlu koşullarda yaşamlarını ortaya koyma noktasındaki iradelerini ve hepsinden de öte bu uğurda canlarını yitiren binlerce devrimcinin yarattıkları değerlerin üzerinden varlıklarını sürdürdüklerini unutuyorlar. Parlamenter hayaller, seçim komedileri, parlamento kürsülerini kullanma demagojileri, “her şey çok güzel olacak” pespayeliğiyle düzen partilerine bel bağlama, belediye güzellemeleri, kağıt üzerinde kalmaya mahkum yasal düzenlemelerin propagandasını yapma, AB’ye, ABD’ye çağrı yapmayı da içeren umudu emperyalistlerden gelecek müdahalelerde arama… bunların hepsini deneyen deforme olmuş, sınıf işbirlikçiliği ve revizyonizmle bezenmiş “devrimcilik” Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların, İbrahimlerin ancak adını zikredip devrimci ruhunu gömmek olabilir. İşçi sınıfı ve ezilen emekçilerin köleliğine dayanan emperyalizmin hizmetinde faşist-feodal düzenin devamına hizmet eder. Tam da Lenin yoldaşın o tarihi çağrısına uygun zamanlarda yaşıyoruz: “Şimdi aramızdan bazıları şöyle bağırmaya başlıyorlar; gelin bataklığa gidelim! Ve onları ayıplamaya başladığımız zamanda, karşılıkları şu oluyor: ‘ne geri insanlarsınız’ Sizi daha iyi bir yola çağırma özgürlüğünü bize tanımamaktan utanmıyor musunuz?’ Evet beyler’ Yalnızca bizi bataklığa çağırmamakta değil, istediğiniz yere, hatta bataklığa bile gitmekte özgürsünüz. Aslında bize göre sizin gerçek yeriniz bataklıktır, oraya ulaşmanız için size her türlü yardımı yapmaya da hazırız. Yeter ki ellerimizi bırakın, yakamıza yapışmayın ve o büyük özgürlük sözcüğünü kirletmeyin, çünkü biz de dilediğimiz yere gitmekte ‘özgürüz’, yalnızca bataklığa karşı değil, yüzlerini bataklığa doğru çevirenlere karşı da savaşmakta özgürüz!”

MLM hatta irade oluşturarak direnmek politik ve tarihsel bir ödevdir. Tarihten günümüze sınıf mücadelesinin, devrimciliğin diyalektiği bu şekilde işlemiştir ve bu şekilde işlemeye devam edecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. MLM’in temel yasaları üzerinden oluşturduğumuz bilimsel hat üzerinden direnmek, duruş göstermek, ısrar ve inatla farklılıklarımızda ısrar etmek bizi biz yapan temel ögedir. Direnmemiz bu gerçeklik üzerinden oluşmaktadır. Sınıf mücadelesinin yasası başka bir gerçeklik üretmemiştir; Ya MLM’in ideolojik hattı üzerinden direneceğiz ya da deforme olup başkalaşıp biz olmaktan çıkacağız.

Her birey, her grup, her örgüt kendi tercihini yapmakta özgürdür. Biz tercihimizi MLM bir hatta direnmekten, can vermek pahasına direnmekten yana yapıyoruz. Direnmenin ülkemiz topraklarındaki en ileri mevzisi ise Halk savaşı stratejisine uygun olarak gerilla savaşında ısrar etmektir. Çünkü, karşı-devrimin zoru ancak devrimci zorun örgütlenmesi ile alt edilebilecektir. Başkan Mao yoldaşın “Bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur. Bu meselede hiçbir boş teoriye yer yoktur” sözü temel düsturumuz olmaya devam etmektedir. Partimiz Merkez Komite üyesi Nubar (Erol Volkan İldem), Dersim Bölge Komutanımız Özgür (Ali Kemal Yılmaz), Dersim Bölge Komutanlığı üyemiz Deniz (Cumhur Sinan Oktulmuş) ve Halk savaşçılarımız Asmin (Gökçe Kurban), Rosa (Fadime Çakıl), Şerzan (Hasan Ataş), Muharrem (Ferdi Tosun) yoldaşlar, bu düsturun gerçekleştirilme halidir. Tam da önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın “Biz herkesin gözü önünde yükseklere kızıl bayrak çekiyoruz” sözüne uygun olarak yoldaşlarımız, partimizin kızıl bayrağını büyük bir cesaret, inanç ve sarsılmaz bir iradeyle yükseklerde dalgalandırmaktadır. Bizlere düşen sorumluluk bu sarsılmaz iradeye sahip çıkmak, bu iradenin bir parçası olmak ve onlardan doğan boşluğu doldurmak için ileri atılmaktır.

Biliyoruz ki, tüm sınıf mücadeleleri, tek bir gerçeklik üzerinden ilerler; ya sen düşmanını yok eder, ona boyun eğdirirsin ya da o seni yok eder, sana boyun eğdirir, ehlileştirir, kendi parçası haline getirir. Sınıf mücadelesi böyle ilerlemiş ve böyle ilerlemeye de devam edecektir. Bu gerçekliktir ki, kayıplarımızı savaşmanın, teslim olmamanın, Demokratik Halk Devrimi, Sosyalizm ve Komünizm uğruna mücadelenin zorunlu bir parçası olarak görmekteyiz. Kurucu ve kuramcı önderi de dahil dört genel sekreterini, yüzlerce değerli kadro ve militanını şehit vermiş bir geleneğin sürdürücüsü olan partimiz, ülkemiz topraklarında faşizme, emperyalizme ve her türden gericiliğe karşı kazanmaya muktedir olan yegane güçtür. Şehitlerimiz bunun teminatı ve bizlere yürümemiz gereken yolu gösteren kutup yıldızlarıdır. Bunun için partimizle daha fazla bütünleşmeli, gerillanın iradesine sahip çıkmalı, halk savaşına seferber olmalıyız.

 

 

COMMENTS